Hong Kong Creative Media Center, Denver Art Museum Ek Binası, Manchester Imperial War Museum, Danish Jewish Museum, Berlin Jewish Museum gibi önemli ve aykırı projelere imza atan ve son olarak World Trade Center Ground Zero Bölgesi için hazırladığı Özgürlük Kuleleri Projesi ile gündemde olan Polonya asıllı Amerikalı mimar Daniel Libeskind, Harbiye Askeri Müzesi'nde mimarlar ve mimarlık öğrecileri ile buluştu. Arkitera Mimarlık Merkezi'nin organize ettiği Arkimeet kapsamında, Siemens Ev Aletleri sponsorluğu ile İstanbul'a gelen ünlü mimar, projelerinden yola çıkarak geleceği tasarlarken geçmişten nasıl esinlendiğinin örneklerini verdi. Özellikle kamusal kullanımı ön plana çıkaran çalışmalarının üzerinde duran Libeskind, iş dünyası için hazırladığı tasarımlarını birkaç cümle ile geçiştirmekle yetindi.
Daniel Libeskind, kendisi için mimarinin en önemli fonksiyonlarından birisinin öykü anlatmak olduğunu ve aslında her yapının da bir öyküyü dillendirdiğini söyleyerek, buna örnek olarak Berlin Yahudi Müzesi'ni gösterdi. Müze için açılan yarışmaya, II. Dünya Savaşı'ndan sonra Avrupa kültüründe oluşan 'boşluk' olgusunu vurgulayan bir tasarım ile katıldığını hatırlatan Libeskind, dünyada böyle başka bir bina olmadığını çünkü böyle bir tarih olmadığını anlattı. Yapıya bir isim bulmak için herkesin çok çabaladığını, ama kendilerinin basitçe Yahudi Müzesi demeyi tercih ettiklerini belirten Libeskind, "Burada önemli olan tarihi bir olayın anlatılmasıdır" diyerek yapının kente bir bina olarak katılıp katılmadığının yanıtını ise dinleyicilere bıraktı.
Libeskind, mimarinin diğer bir önemli özelliğinin de 'yaşam' getirmesi olduğunu vurgulayarak, Manchester Imperial War Museum'un inşaa edildiği kanal bölgesini dönüştürerek nasıl tekrar yaşanabilir hale getirdiğini anlattı. Dünyanın kırılganlığının Müze'ye formunu veren kırık çömlek parçalarına esin kaynağı oluşturduğuna değinen ünlü mimar, müzede sergilenen savaş objelerine dokunulabildiğini ve sergilemenin yapıldığı büyük siloların boşluğunun kötüye kullanılan yaratıcılığa edilen tanıklığın etkisini kuvvetlendirdiğini dile getirdi.
Projelerini kamusal kullanım, tarih ve şimdi, gelecek, kentsel dönüşüm, mimari sorumluluk gibi metaforlar üzerinden anlatmayı tercih eden ünlü mimar, özellikle Denver Art Museum Ek Binası, Fiera Milano örnekleri üzerinde durarak, her iki projede de geçmiş ve bugünün birarada yürümesinin yarattığı çatışmanın kuvvetli etkisi ve geleceği inşaa etmekteki rolüne vurgu yaptı. Denver Art Museum Ek Binası'nda 'batı'nın enerjisini ve farklı etkilenmeleri projeye yansıtmaya çalıştığını, Fiera Milano'da ise tarihi bir kentin geleceğini yepyeni bir merkezle ortaya koymaya çalıştığını söyledi. Libeskind, genelde bütün mimarların en yüksek binayı yapma motivasyonu ile hareket ettiğini, ancak kendisinin kamuya da açık olan üç boyutlu işler yapmak peşinde olduğunu belirtti.
Mimarinin sadece güzel binalar yapmak olarak değerlendirilemeyeceğini, aynı zamanda insanların ihtiyaçlarına nasıl cevap verdiğinizle ilgili ahlaki bir yanıt da olduğunun altını çizen mimar, Sri Lanka'nın sahil şeridinde küçük bir köy olan Unawatuna için gerçekleştirdikleri projenin de bu sosyal sorumluluk bilinciyle ortaya çıktığını ifade etti. Daniel Libeskind, Tsunami kurbanları için tasarladıkları yaşam biriminin kendisi için de ilginç bir deneyim olduğunu, tamamen yerli malzemeler kullandıklarını, projenin her aşamasını yerel halk ile birlikte kurguladıklarını ve ortaya içinde tekrar kök salınabilecek bir sonuç çıktığını söyledi.