30 yıldır Eczacıbaşı Topluluğu’nda çalışan ve kendini 'aileden biri' olarak gördüğünü söyleyen CEO Erdal Karamercan, önümüzdeki dönemde hayata geçirecekleri projeleri açıkladı. Karamercan, "İzmir’de yeni ilaç tesisi açacağız, Kartal’da Kanyon gibi simge proje yapacağız, Zekeriyaköy-Uskumruköy’de de farklı bir proje hayata geçireceğiz, Rusya’da seramik tesisi açacağız" dedi.
Eczacıbaşı Topluluğu’nun CEO’su Erdal Karamercan, tam 30 yıldır Eczacıbaşı Topluluğu’nda çalışıyor. Basamakları birer birer çıkmış. İşini çok seviyor ama işkolik değil, güleryüzlü ve huzurlu bir ifadesi var. Robert Kolej’de Kimya Mühendisliği okuduktan sonra Virginia Üniversitesi’ne gitmiş. Doktorasını yaptıktan sonra da Eczacıbaşı Topluluğu’nda işe başlamış. İş görüşmesini Bülent Eczacıbaşı’yla yapan Karamercan, "30 yıl geride kaldı. Eczacıbaşı Topluluğu’yla yoğun duygusal bağlarım var, ailem gibi" diyor. Karamercan’la CEO’luğa gidiş öyküsünü ve Eczacıbaşı’nın farklı alanlardaki yatırımları konuştuk.
Nasıl bir ailede büyüdünüz?
Aksaray’da Azimkar Sokak’da doğdum. Orta halli bir ailenin tek çocuğuyum. Anne tarafım Saraybosna’dan gelme, babam da Kayseri’den İstanbul’a üniversite eğitimi için gelmiş. İstanbul’da şimdilerde özlemini duyduğumuz bir ortamda büyüdüm.
Okul hayatınız nasıldı?
Yaramaz ama çalışkan bir öğrenciydim. İstanbul Erkek Lisesi’nde okudum. Yatılı okulun getirdiği bütün haşarılık olanaklarından yararlandım. Müzik grubumuz vardı. Yarışmalarda derece aldık. Gitar çalar, söylerdim.
Okurken çalıştınız mı?
Annem ve babam yalnızca okumamı isterdi, ben hevesliydim. 8-9 yaşlarında yaz tatillerinde manavlar için gazete kağıtlarından kese yapardık. Bakkalda gaz satardım. Öğrenciyken müzik grubumuz yarı profesyonel oldu. Moğollar’la, Cem Karaca’yla konserlere çıktık. Bu işten para kazandım. Üniversitede ayrıldım gruptan.
Bülent Eczacıbaşı’yla tanışıklığınız var mıydı?
İş görüşmesinde tanıştık. Formumu imzaladı. Yıllar içinde arkadaşlığımız oluştu.
30 yıl Eczacıbaşı dışına çıkmamışsınız. Hiç "Başka bir grupta yeni heyecanlar arayayım" diye düşünmediniz mi?
Eczacıbaşı Topluluğu’nda 30 yıldır çalışıyorum, bunun başlıca nedeni kişisel değerlerimle topluluğun değerlerinin örtüşmesi. Ayrıca kendimi aileden biri olarak görüyorum. Eczacıbaşılı olmayı içselleştirdim. Duygusal nedenlerim var. Bunun dışında topluluk çok geniş. Stratejik planlamada uzman olarak başladım, bir yıl sonra armatür projesini yürüttüm. Sonra Artema’yı kurduk. Özal döneminde ihracat atağı başladı. 30 yaşında genel müdür oldum. 1987’de İpek Kağıt’a genel müdür oldum. Sonra tüketim ürünleri grubu koordinatörlüğü yaptım, ilaç grubunun da yöneticiliğini yaptım. Sonra CEO oldum, heyecan hiç bitmedi, hep önüm açıldı.
Grupta bir ara ilaç sektörü ön plandaydı, son dönemde durum nasıl?
Topluluk gelirleri içindeki en büyük pay yüzde 36 ile Yapı Ürünleri Grubu’nun. İlaç yüzde 25 ile ikinci sırada yer arıyor. Tüketim ürünleri grubu yüzde 19...
Monrol Nükleer Ürünler şirketini aldınız. Yeni atılımlarınız var mı?
İlaç sektöründe gelişmeler var, bunları anlamak için de arka plana bakmak lazım. 20’nci yüzyılın son çeyreğine girilirken o döneme kadar bitkisel veya fermantasyon kökenli ilaç etkin hammaddeleri sentez kimyasıyla daha ekonomik elde edilmeye başlandı. İyileştirici olan sentetik moleküllerin kullanılmasıyla sektörün yapısı değişti. Uzun Ar-Ge çalışmalarından sonra piyasaya verilen ilaçların kârlı olması için büyük pazar paylarına ulaşması gerekiyordu. Bu zorunluluk karşısında birbirlerinin yerel pazar paylarından yararlanmak için ilaç şirketleri birleşmelere gitti. Bugün dünyada yüksek ciro getiren patentlerin sahipleri ile geniş bölgelere hitap eden eşdeğer ilaç üreticilerinin yaşama şansı bulunuyor. Biz de, ilaç üretimi alanındaki iki kuruluşumuzdaki yüzde 75’lik hisseyi Zentiva’ya sattık. Bu kararı vermek kolay olmadı. Hastane ürünleri, periton diyalizi ve hemodiyaliz alanları ile sağlık hizmetlerinde gelişmemizi sürdürüyoruz. Eczacıbaşı-Monrol ile çevre ülkelerde de yatırım yapmayı hedefliyoruz.
Türkiye’de yeni yerler olacak mı?
Türkiye’de 4 tesisimiz var. 5’inci tesisimizi de İzmir’de açacağız. Sahip olduğumuz teknoloji Romanya, Bulgaristan, Rusya, Kazakistan’da yok.
Evde bakım hizmetinde de iddialısınız. Bu iş gelişiyor mu?
Evet gelişiyor. Evde bakım hizmetlerini Haziran’da İstanbul Anadolu yakasında açtığımız Evital ile otel konforuna taşıdık. Evital’i hastane ile ev arasında bir tedavi ve bakım merkezi olarak konumlandırıyoruz. Amacımız Evital’lerin sayısını artırmak.
Kaç hemodiyaliz merkeziniz oldu?
Toplam 22 merkezde, 2.750 hemodiyaliz ve 750 periton diyalizi olmak üzere 3.500 hastaya hizmet veriyoruz.
Diğer yatırım alanınız olan İpek Kağıt kaç ülkede var?
5 kıtada 30’dan fazla ülkeye ihracat yapıyoruz. Son 10 yılda ihracatını 4 kat artırdı. Kafkaslar’dan Orta Asya’ya uzanan bölgedeki büyüme stratejisi çerçevesinde Kazakistan’ı üs seçtik. 2006’da Almati’de açtığımız fabrika ile Kafkasya ve Orta Asya temizlik kağıdı pazarında markamızla liderliği hedefliyoruz. O bölgedeki reklam ve tanıtımla markamızın globalleşmesi yolunda önemli adımlar attık. Turquality ile bu süreç daha güçlü ve hızlı bir seyir aldı.
Seramikte kaç ülkeye ihracatınız var?
Karo seramik ve seramik sağlık gereçleri diye ikiye ayırmamız lazım. Bugün Türkiye’nin seramik sağlık gereçlerinin ihracatının yarısını Vitra yapıyor. Orta Avrupa’da önemli bir paya sahibiz. Almanya’da yüzde 13, İngiltere’de yüzde 7, Fransa’da yüzde 3, İtalya’da da yüzde 3 paya sahibiz. Ortadoğu ve Birleşik Arap Emirlikleri’nde önemli projelerde, İsrail’de payımız var. Çin’de de Vitra prestijli bir marka olmaya başladı. Ayrıca 35 milyon metrekarelik karo üretim kapasitemizle Avrupa’nın önde gelen üreticileri arasındayız. Satış gelirimizin yüzde 65’i yurtdışından. 70 ülkeye ihracat yapıyoruz. Rusya’da 2009’da yeni karo tesisi açacağız.
Kanyon’dan sonraki gayrimenkul yatırımlarınız nasıl gidiyor?
Kanyon iyi bir yatırımdı. Şimdi Kanyon’un hemen yanındaki eski holding binamızı yeni ofis binası yapıyoruz. Ayrıca Zekeriyaköy-Uskumruköy’deki 300 dönüm arazimizde farklılık yaratan bir proje arayışındayız. Kartal kentsel dönüşüm projesi de var. Bu projenin İstanbul’un gurur kaynağı olacağına inanıyoruz. 300 dönümlük arazimizde estetik değerlerin ön planda olduğu Kanyon gibi simge bir proje üzerinde çalışıyoruz.
Vitra’nın son yıllardaki atılımları markaya neler kazandırdı? Dizaynerlarla çalıştınız...
2005 sonunda Almanlar’ın 94 yıllık seramik şirketi Engers’i, 2007’de de Villery&Boch’un karo bölümünü aldık. Bu yıl da lüks banyo mobilyalarında Avrupa lideri Burgbad’in çoğunluk hisselerini aldık. Avrupa’daki üretim tesisi sayımız 9’a, Türkiye İrlanda, Almanya, Fransa olmak üzere 4 ülkedeki toplam tesis sayımız 21’e yükseldi. Bütün bu girişimlerin altında banyo alanında dünyanın önde gelen üreticilerinin başında yer almak yatıyor. Bugün global rekabet ortamında uluslararası güçlü bir marka olmak için üretmek yetmiyor. Her şeyden önce de özgün olmak, heyecan yaratmak gerekiyor. Vitra ünlü tasarımcılarla işbirliği yaparak tasarım penceresini genişletti. Ross Lovegrove ve yarattığı İstanbul koleksiyonuyla başlayan, Matteo Thun’un çalışmasıyla ortaya çıkan Water Jewels koleksiyonu Vitra’ya duyulan heyecanı artırdı.
Türkiye’de evde bakım hizmeti yaygınlaştı mı? En çok kimler yararlanıyor?
ABD, Avrupa ülkeleri ve diğer gelişmiş ülkelerde evde bakım hizmeti çok yaygın. Türkiye’de ise ulaşabildiğimiz kitle toplumun özel sağlık sigortası kapsamında yer alan kesimi. Toplumun yüzde 90’lık bölümü devletin sosyal güvenlik şemsiyesi altında. Evde bakım hizmeti geri ödemeler kapsamında olmadığı için de bu hizmetlerden yararlanılamıyor. Bugüne kadar 160 bin hastaya evde hizmet verdik. Bu 160 bin hastanın dağılımına baktığımızda daha çok onkoloji, nöroloji, kardiyoloji, ortopedi, geriatri hastaları ve her türlü cerrahi müdahale sonrasında bakıma ihtiyaç duyan hastalar...
1994 krizinde hastanelik oldum
İş hayatımda beni en çok etkileyen 1994 krizi oldu. Türk lirası dövizler karşısında günlük inanılmaz iniş çıkışlar yapıyordu. İpek Kağıt’ın başındaydım, Amerikalı ortaklarla toplantılarımız vardı. Saat başı toplantıdan çıkıp kur öğreniyordum. Enflasyonu bilmeyen Amerikalılara bu durumu anlatmak da çok zordu. O dönemde bedenim iflas etti. Yataktan kalkamadım. Müthiş başım döndü. Eşim doktor çağırdı, ambulansla acile kaldırıldım. Doktor stres dönemlerinde oluşan kulak suyunda dengesizlik yaratan nörolojik bir durum olduğunu söyledi. Bana "Yakında stres yaşadınız mı?" diye sordu, ben de doktora, "Döviz fırladı haberiniz yok mu?" demiştim.