Karadeniz Bölgesi'nde son yıllarda yaz mevsiminde sıklıkla yaşanan sel afetlerinin bu yıl da yaşanmasından endişe ediliyor. Yaz aylarında buharlaşmanın artmasıyla ani şekilde gerçekleşen yoğun ve lokal yağışların oluşturduğu taşkın, sel baskınları ve heyelanlara karşın gerekli önlemlerin alınması isteniyor.
Gazete Duvar’dan Fatih Saygın’ın haberine göre; Türkiye'nin en çok yağış alan bölgesi Karadeniz, yaz aylarında sel felaketleri ile gündeme geliyor. İklim değişikliği, plansız yapılaşma, akarsu yataklarının daraltılması ve değiştirilmesi gibi sebeplerle son yıllarda sayısı gittikçe artan sel ve heyelanlar, bölgede neredeyse her yıl can ve mal kayıplarına sebep oluyor.
Son büyük felaket Bozkurt'ta yaşandı
Bölgede en çok can kaybı, 1929 yılında Trabzon'un Of ilçesinde meydana geldi. 40 köyün yok olduğu selde 146 kişi hayatını kaybetti. Diğer büyük çaptaki sel ve heyelan afetlerinde ise 1981'de Rize'nin Pazar ilçesinde 27, 1983'te Pazar ve Fındıklı ilçelerinde 27, 1988'de Maçka'da 68, 1990'da Trabzon'un Değirmendere Vadisi ve Akçaabat ilçesinde 57, aynı yılda Rize'nin Çamlıhemşin ilçesinde 51, 1998'de Trabzon'un Köprübaşı ilçesine bağlı Beşköy bölgesinde 50 kişi, 2002'de Rize'nin Taşlıdere, Güneysu ve Çayeli bölgelerinde 34 kişi hayatını kaybetti.
Yakın zamanda ise en büyük felaket, Orta Karadeniz'de yaşandı. 2021 yılında Kastamonu'nun Bozkurt ilçesi ile Sinop ve Bartın'da meydana gelen sel felaketinde 97 kişi yaşamını yitirdi.
'Deniz suyu ısınınca buharlaşma etkisiyle ani yağışlar oluşuyor'
KTÜ Deniz Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Coşkun Erüz, sel ve heyelanların bölgede yüzyıllardır yaşandığını belirterek bunun afete dönüşmesinin sebebinin insan faktörüyle gerçekleştiğini belirtiyor.
Karadeniz'de genellikle orografik yağış yaşandığını belirten Erüz, batıdan ve kuzeyden gelen hava akımlarının denizden aldığı nem ile güneye geçerken dağlara çarpıp yükselmesi ve soğumasıyla oluştuğunu belirtti. Oragrafik yağışların Karadeniz'in karakteristik bir özelliği olduğunu ifade eden Erüz, bunun bölgenin her daim yeşil olmasını sağladığı gibi ani oluşması sebebiyle sel ve taşkın riski de taşıdığını söyledi.
Deniz suyu sıcaklığının 20 dereceyi geçtiğinde buharlaşmanın artarak atmosfere karıştığını, yoğunlaşan havanın yüksek yağış bırakma potansiyeline ulaştığını belirten Erüz, "Bu şekilde yoğunlaşan bulutlar da hızlı hareket eden hava akımlarıyla birlikte her yere eşit miktarda yağış bırakmak yerine belli bölgelerde ani yağışlar bırakabilir. Metrekareye düşen yağış miktarı da belli miktarın üstüne çıktığında toprak bu suyu tutamaz ve sel, su baskınları ve heyelanlar meydana getirir." dedi.
Bölgenin karakteristik özellikleri sebebiyle yüzlerce yıldır seller ve heyelanlar meydana geldiğini belirten Erüz, "Ancak şunu anlamamız gerekiyor. Yağmurun fazla yağması sel değildir. Doğada olan olaylar doğal olaylardır. Onu afete çeviren ise insan eliyle yapılanlardır." ifadelerini kullandı.
'Risk haritaları dikkate alınmıyor'
Doğu Karadeniz'de taşkın alanlarının risk haritalarının belirlenmesine karşın yapılaşmada bu haritaların dikkate alınmadığını ifade eden Erüz, sözlerini şöyle sürdürdü: "Dere yataklarının boşaltılması gerektiği söylenmesine rağmen hala o havzalarda yapılaşma planlaması yapılmakta. Derelerin taşkın alanları park, bahçe, rekreasyon alanı olmalıdır ki, sel baskını anında cana ve mala zarar en aza insin. Fakat biz bütün ilçelerimizi, deniz kenarındaki delta ovalarına kuruyoruz. Bir çok yerde dere ıslahı adı altında dere yatağı daraltılıyor. Bu da taşkın anında derenin yatağından çıkarak çevresindeki alanını tahrip ediyor. Dere yataklarını ıslah etmek yerine dere yataklarını boş bırakmamız gerekiyor.”
'Risk haritaları iklim değişikliği etkisiyle yetersiz kalıyor'
Şehir Plancıları Odası Trabzon Şube Başkanı Uğur Kasımoğlu, iklim değişikliği etkisiyle doğa olaylarının afete dönüşmesinin sıklaştığına dikkat çekti. AFAD ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nın yaptığı çalışmayla önümüzdeki 50 yılda iklimin nasıl seyredeceğine dair projeksiyon hazırlanmasına rağmen gerekli tedbirlerin alınmadığını ifade eden Kasımoğlu, dere yataklarının yapılaşmadan temizlenmesi gerekirken yapılaşmanın devam ettirildiğini dile getirdi.
Devlet Su İşleri'nin (DSİ) geçmişte yaşanan seller ve taşkınları dikkate alarak hazırladığı Q-500 haritalarını iklim değişikliğinin etkisiyle hesaplamalarda yetersiz kalabildiğine dikkat çeken Kasımoğlu, riskli bulunmayan vadilerin de iklim değişikliği etkisiyle tehdit altında olabileceğini belirtti. Kasımoğlu, "1990 yılında Akçaabat'taki Söğütlü Vadisi ve merkezdeki Değirmendere taşmıştı. Aradan geçen 34 yılda bir şey yaşanmadı diye bu bölgelerde yapılaşmayı artırırsak iklim değişikliği ile beraber bu afeti tekrar yaşarız. Taşkın meselesi aslında depremden çok farklı değil. Deprem ülkesi olduğumuzu biliyoruz, hazırlıklı olmamız gerektiğini söylüyoruz fakat bunları yapmıyoruz. Aynı şekilde taşkınlar için de gerekli önlemleri almıyoruz." dedi.
Haberin tamamına linkten ulaşılabilir.