Kapsamlı bir ‘Su Yalıtımı Yönetmeliği’ne İhtiyaç Var



Deprem gerçeği ve yalıtım konusunda kamuoyunu bilinçlendirdiklerini vurgulayan İZODER Başkanı Levent Pelesen, “Ülke olarak yaşadığımız büyük acının üzerinden 18 yıl geçmesine rağmen Türkiye hâlâ depreme hazırlıklı değil. Ülke genelindeki yaklaşık 15 milyon konutta halen su yalıtımı yok. 6.5 milyon konut ise deprem açısından riskli bina statüsünde. Öncelikle kapsamlı bir ‘Su Yalıtımı Yönetmeliği’ çıkarılarak, zorunlu hale getirilen su yalıtımı uygulamaları denetlenmeli” diye konuştu.

Türkiye riskli bir coğrafyada

Türkiye topraklarının yüzde 92’si ve nüfus yoğunluğunun yüzde 95’i deprem kuşağında yer aldığını belirten Levent Pelesen, son dönemde Çanakkale ve Adıyaman’dan sonra Bodrum’da peş peşe meydana gelen depremlerin, riskli bir coğrafyada bulunduğumuz gerçeğini topluma bir kez daha hatırlattığını ifade etti. Pelesen,"Ülke olarak depremle yaşamayı öğrenmeli, güvenli ve kaliteli yapılaşma bilinciyle hareket etmeliyiz. Toplumda çok bilinmese de depremlerin yol açtığı büyük yıkımların en önemli nedenlerinden biri korozyondur. Herhangi bir yoldan binaya sızan su, oksijen ve beton içerisinde farklı kimyasal içeriğe sahip maddeler ile kimyasal tepkimeye girerek paslanmaya, yani korozyona neden oluyor. Korozyon sonucunda binanın taşıyıcı sistemi öyle zayıflıyor ki, su yalıtımına sahip olmayan bir bina, yapımından sonraki 10 yıl içinde taşıma kapasitesinin yarısından fazlasını kaybediyor. Binanın taşıyıcı sistemini zayıflatan korozyonu engellemenin tek yolu ise su yalıtımıdır” diye konuştu.

Doğru ürün, doğru uygulama ve denetim şart

İZODER Başkanı, kapsamlı bir su yalıtımı yönetmeliği çıkarılamadığı için binalarda su yalıtımı ile ilgili doğru projelendirme, malzeme seçimi ve doğru uygulamanın yapılıp yapılmadığının denetlenemediğini belirterek, “İZODER’in de katkılarıyla hazırlanan Su Yalıtımı Yönetmeliği taslağı, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na sunuldu. Bakanlığın inceleme çalışmalarından sonra hızla yönetmeliğe son şeklini vererek ülkemizin Su Yalıtımı Yönetmeliği’ne en kısa sürede kavuşmasını bekliyoruz. Su yalıtım proje ve uygulamalarının denetlenmesini sağlayacak bu mevzuatla birlikte, ülkemizde önemli bir eksiklik giderilmiş olacak” dedi.

Kentsel dönüşüm sürecini fırsat olarak görmeliyiz

Kentsel dönüşüm sürecinde su yalıtımı uygulamalarına da değinen Levent Pelesen, şöyle konuştu: “Tasarım sürecinde ‘su yalıtımı’ uygulamalarının projelendirme aşamasında dikkate alındığını görüyoruz. Fakat uygulama anlamında yetersiz ve eğitimsiz iş gücü, gerekli işçilik kalitesini her zaman elde etmeyi engelliyor. Yapının denetiminden sorumlu firmanın üst düzey yöneticileri konuyu genel olarak biliyor fakat sahada çalışan teknik personelin konuya hakim olmadığı anlaşılıyor. İlgili personelin eğitimi yenilenen kentlerin sağlıklı olması açısından elzemdir. Gelişmiş ülkelerde konusunda uzman uygulayıcı ekip, gerekli eğitimlerden geçtikten sonra uygulama yapmaya hak kazanır haldedir. Bu durum ülkemizde de, dikkate alınmalı, STK’lar ve Milli Eğitim Bakanlığı işbirliği ile sertifikalı uygulayıcı kişiler sektöre kazandırılmalıdır. Kentsel Dönüşüm sürecini aynı zamanda bir fırsat olarak da görmeliyiz. Dolayısıyla bu fırsatın tüm paydaşlar tarafından doğru değerlendirilmesi gerektiğine inanıyoruz.

Avrupa’da su yalıtımlı bina oranı daha yüksek

Levent Pelesen, “Deprem tehlikesi altında olmayan Avrupa’da bile su yalıtımına yönelik yaptırımlar var ve tüm yalıtım uygulamaları, denetim ve sigorta şirketleri tarafından çok ciddi bir şekilde denetleniyor. Çünkü korozyon nedeniyle binaların depreme karşı dayanıksız hale geldiğinin bilincindeler. Biz herkesin bu bilince sahip olması gerektiğine inanan bir sivil toplum örgütü olarak, yapıyı oluşturan ana elemanları (demir ve beton), binayı ömrü boyunca koruyacak olan su yalıtımının hayati önemini, her kesime anlatmaya devam edeceğiz” diye konuştu.

5 soruda su yalıtımı

Su yalıtımı binaların hangi bölümlerine uygulanır?

Binaların uzun bir zaman diliminde konforlu ve dayanıklı kalabilmesi için; iç, dış, temel ve çatılarda su almaması için yapılan işlemlere ‘Su Yalıtımı’ denir. Yağmur, kar, çiğ, yeraltı suları, bina içi kullanılan sular (mutfak, banyo, tuvalet gibi ıslak hacimlerdeki su kaçakları), binanın inşa edildiği zeminde bulunan basınçlı veya basınçsız yeraltı suları nedeniyle binalar suya maruz kalmaktadır.

Su yalıtımı yapılırken nelere dikkat edilmeli? Su yaltımı yapılmış bir bina depreme karşı bir avantaj elde eder mi?

Doğru su yalıtımı malzemesi seçimi ve seçilen malzemenin tekniğine ve uygulama kurallarına uygun olarak sertifikalı uzman kişilerce uygulanmasına dikkat edilmeli. 1999 yılında yaşanan Marmara Depreminin ardından Richter ölçeği, tsunami, zemin etüdü gibi kavramlar hayatımıza girdi. Korozyon da bu kavramlardan biridir. Depremde birçok yapının yıkılmasının nedeni korozyon, yani paslanmaydı. Su yalıtımı korozyona karşı etkin bir önlemdir.

Su yalıtımının maliyeti çok yüksek mi?

Seçilen malzeme, uygulanacak yere göre değişkenlik gösteren su yalıtımının maliyeti sanıldığı gibi yüksek değildir. Toplam bina maliyeti içerisinde %3 gibi bir paya sahiptir.

Yeni binalarda su yalıtımı zorunlu mu?

Planlı Alanlar Tip İmar Yönetmeliğine göre binanın çatı ve temellerinde su yalıtımı yapmak zorunludur. Ancak kapsamlı ve etkili su yalıtımı yapılabilmesi için taslak halindeki “Su Yalıtım Yönetmeliği” ivedilikle çıkarılmalı ve yapı denetim kapsamına alınarak yeni binalarda zorunlu olarak uygulanmalı ve denetlenmelidir. Doğru su yalıtımı yapının inşaat aşamasında yapılmalıdır. Daha sonra yapılacak yalıtımlar iyi sonuçlar vermeyecektir.

‘Su Yalıtımı Yönetmeliği’ tüketici, üretici ve uygulayıcıya nasıl yansıyor?

Su yalıtımının projelendirilmesi, uygulama ve malzemenin denetlenmesi, raporlanması ve bu raporların iskan için geçerli belge olarak kullanımını 03 Temmuz 2017’de yayınlanan yeni Planlı Alanlar İmar Yönetmeliği şart koşmaktadır. Bu yönetmelik uygulamanın nasıl yapılacağına yön veriyor. Yapılarda kullanılan ‘su yalıtımı’, doğru malzeme ve doğru uygulamaya bağlı olarak, üretici, uygulayıcı ve tüketiciyi doğru bilinçlendirme ve yönlendirme, yapının ekonomik ömrünün korunması ve bu süre boyunca sağlıklı, konforlu, güvenli binaların yapılmasını sağlıyor.