Başbakan Recep Tayyip Erdoğan merakla
beklenen çılgın projesinin, Avrupa Yakası'nda Karadeniz ve Marmara arasında
bir kanal açmak olduğunu 27 Nisan'da tüm Türkiye'ye duyurmuştu.
Etüt çalışmalarının iki yıl süreceğini ve projenin tam yeri ile maliyetini
şimdilik gizli tutacaklarını belirten Erdoğan, hazırlıklara seçim sonrasında
başlayacaklarını belirtiyor.
Yeni istihdam alanları açılacağını, Boğaz trafiğinin azaltılacağını ve Kanal
İstanbul'un aynı zamanda bir enerji projesi olduğunu söyleyen Erdoğan, doğal
hayata zarar vermeyeceklerini savunuyor. Ancak İstanbul'un yaşamsal
kaynaklarının kuzeyde olduğuna dikkat çeken Mimarlar Odası İstanbul Şubesi'nden
Mücella Yapıcı, projenin bir getirisi olmayacağı
değerlendirmesinde bulundu:
“Hayır tabii ki getirisi olmayacak. Çünkü İstanbul, bugüne kadar yapılan
bütün planlarda doğu-batı istikametinde gelişmesi gereken ve kuzeye asla
gelişmemesi gereken bir coğrafyada bulunuyor. Sadece İstanbul'un değil, ama
bütün bölgenin yaşamsal kaynakları kuzeydedir ve şu anda İstanbul yaşamsal
kaynaklarının üzerinde büyümüş bir şehir ne yazık ki.”
İstanbul'un su havzalarının ve ormanlarının şimdiye kadar hep imara
açıldığını belirten Yapıcı, İstanbul'un kuzeye doğru büyümesinin sakıncalı
olduğunu ifade ediyor. Çevre uzmanları, Kanal İstanbul'la birlikte Karadeniz ve
Marmara arasındaki su rejiminin tamamen değişeceğini söylüyor. Karadeniz suyunun
Marmara'ya akacağına ve bunun da sudaki doğal dengeyi tamamen bozacağına dikkat
çekiliyor.
Yeni yerleşimlerin açılması
İstanbul'un kuzeyinde su havzaları bulunduğuna işaret eden Şehir Plancıları
Odası İstanbul Şube Başkanı Tayfun Kahraman, ayrıca yeni
yerleşim bölgelerinin açılmasını da İstanbul'u iflasa sürükleyeceğinin altını
çiziyor. Kahraman, finans sisteminde inşaat faaliyetlerinin önemli rol
oynadığını söyledi:
“Türkiye, özellikle İstanbul üzerinden inşaat faaliyetleri üzerinden her
zaman ekonomik krizlerini aşan bir ülke oldu. 80'li yıllarda Özal hükümeti ilk
kurulduğunda ilk iş olarak yeni bir imar affı hazırlandı. Bu imar affının amacı
neydi? Bunun amacı mevcut kaçak yapılaşan alanlanda mülkiyet devrimi
gerçekleştirerek bu alanlarda yeni bir inşaat faaliyetinin yaratılmasıydı. Şu
anda da mevcut finans sektörü içinde bir gelişim ve bir atağa kalkmak için yine
inşaat sektörünü kullanıyor.”
Boğaz trafiği
Kanal'ın 45-50 kilometre uzunluğunda ve 25 metre derinliğinde olması
planlanıyor. Su yüzeyindeki genişlik ise 150 metre olacak. Başbakan projenin
faydalarından birinin de Boğaz trafiğini azaltacak olmasını gösterdi. Erdoğan,
böylece Boğaz'da eskisi gibi su sporlarının yapılabileceğini ve şehir içi
ulaşımın rahatlayacağını söylüyor. Ancak Mücella Yapıcı, projede yeni
yerleşimlerin de bulunduğunu ifade ederek Boğaz trafiğinin Kanal'a çekilmesini
çok mantıklı bulmadığını kaydetti.
Yapıcı, "O mantıklı bir şey değil. Boğaz biliyorsunuz kaç kilometre, burada
150 metre yerde aynı trafiği taşıyacaksanız. Boğaz'dakiler insan da oradakiler
başka yaratıklar mı yani? Aynı tehlikeyi bu tarafa da taşıyacaksanız. Onun için
sonuçta tankerlerle değil, petrol boru hatları ile petrol sevkiyatının yapılması
gerekiyor. Bu Boğaz'ı kurtarmak için mantıklı değil. Oradakiler can da
buradakiler patlıcan mı?“ dedi.
Hukuki boyutu
Uluslararası ilişkiler uzmanları ve hukukçular da konunun bir başka boyutuna
değiniyor. Montrö Antlaşması'na göre Türkiye'nin Boğaz'ı trafiğe kapatması ve
isteği doğrultusunda trafiği Kanal'a aktarması mümkün değil. Bu nedenle de bazı
uzmanlar projenin Montrö Antlaşması'na aykırı olduğunu söylerken, kimi uzmanlar
da antlaşmanın 1936'da imzalandığını, Türkiye'nin Boğaz'daki çevresel
argümanlarının güçlü olduğunu ve bu çerçevede Montrö'nün zaten güncellenmesi
gerektiğini savunuyor. Ancak Karadeniz'e kıyısı olan ülkelerin Boğazlar'da daha
fazla söz hakkı istemesi durumunda konu elbette daha ciddi bir uluslararası
soruna da dönüşebilir.