İstiklalden Çıkarılacak Dersler

Beyoğlu'nda 'Beyoğlu Platformu' adını taşıyan bir girişim var. Bu platform yaklaşık dört yıldır her hafta toplanarak, Beyoğlu'ndaki yerel gündemi, sorunları tartışıyor. Platformun katılımcıları arasında yalnızca yerel yönetim görevlileri, STK temsilcileri, işyeri sahipleri değil, çalışmalara katkıda bulunmak isteyen gönüllü kişiler de bulunuyor.

Bu platformun süreklilik taşıyan amacı katılımı yalnızca kendisiyle, yani belediye ile ilişki kuran bu küçük toplulukla sınırlandırmamak, Beyoğlu'nda yaşayan insanlara da açmak. Yani katılanların kendi görüşlerini temsil etmelerinden, kendi sorunlarını dile getirmelerinden çok bilgi paylaşılması hedefleniyor. Katılımdan anlaşılan "hazır belediye temsilcilerini karşımızda bulmuşken, taleplerimizi iletelim" kaygısı ile sınırlı değil.

Bu yaklaşım elbette ki toplantılara katılmaktan farklı bir iş gerektiriyor. Platform bu amacı bugüne kadar ne ölçüde layıkıyla gerçekleştirdi, bu elbette ki tartışılabilir. Ama en azından niyet böyle, çünkü daralan bir katılım modelinin dışlayıcı bir sonuç yaratacağının herkes farkında.

Gündem ve icraatlar
Bu sorumluluğun nasıl yerine getirileceği ise bu platformla katılımcıları arasında bitmeyen bir tartışma konusu. Açıkça söylemek gerekirse, yönetimlerle yaşanan hiçbir deneyde eksik olmadığı gibi, bu platformda da sorun bir parça kafa karışıklığı içinde sürmekte. Bu belirsizliğin belediyenin bu platformu zaman zaman bir aksesuar gibi görmesine yol açtığı söylenebilir. Katılımcılar kendi başlarına kaldıklarında, belediyenin bu platformu es geçmesi çok doğal. Çoğu zaman kendi çıkarını kollayan ve net hedefleri olan 'sorun sahipleri' kadar dahi ciddiye almadığı iddia edilebilir. Sonuçta bu platform hiç olmazsa, kendi başına dikey ilişkiler kuran ve 'iş bitiricilik' adına kendi yararını temsil eden gruplardan ayrı bir yerde duruyor.

Belediyenin bu platformu daha çok dikkate alması gerekiyor. İçine kapandığı ölçüde de platformun gündemi ile icraatlar arasında önüne geçilemeyen bir yarık oluşuyor. Hatta bazen belediyenin icraatlarından en son bu platformun haberi olabiliyor. Beyoğlu'nun gündemine Galataport, kentsel dönüşüm, koruma planı hazırlıkları gibi konular düşerken, bu platform kendisine ayrılan sahada, 'dekoratif konularla oyalanabiliyor. Ama bazı konular var ki, bunların Beyoğlu Platformu'nun gündeminin dışında kalabilmesi mümkün değil.

Böyle profesyonellik olmaz
Örneğin, Beyoğlu'nda İstiklal Caddesi ve ara sokakların yer döşemelerinin yenilenmesi projesi. Bu konu ayrıca İstanbul Bü-yükşehir Belediyesi (İBB) ile Beyoğlu Belediyesi arasındaki ilişkiler açısından da önemli. İlçe belediyesi ne ölçüde yerel halkla iletişim kurabiliyor, İBB'nin önceliklerini ve icraatlarını ne ölçüde yerel halkla paylaşarak yönlendirebiliyor, bütün bunlar platformu ilgilendiriyor.

Şimdi gelelim olan bitene: Beyoğlu Platformu'nun katılımcıları yaklaşık bir yıl önce, İstiklal Caddesi'nde yeni bir uygulama yapılacağını öğrendikten sonra, işin projesini görmek istediklerini söylediler. Ama bırakın projeyi görmek, yapılacak çalışmanın amaçları hakkında bir bilgi bile alamadılar. Çünkü işin yerel katılım boyutu arka plandaydı. İBB bu icraatın öncelikle kendisini ilgilendirdiğini düşünüyor ve her türlü katılım talebini işi yokuşa sürmek olarak algılıyordu. Bu nedenle proje hakkında bilgi paylaşımı gibi konular işin en ihmal edilebilecek boyutuydu. Ne de olsa yüzlerce mühendisin, mimarın, plancının çalıştığı koskoca İBB'nin yöneticileri neyin yapılması gerektiğini herkesten çok daha iyi biliyorlardı. Bu nedenle olsa gerek, işin hangi yöntemlerle yapılacağı konusu arka planda kaldı.

Daha ilginç olanı belediyenin "başka türlü olamaz mıydı" sorusuna verdiği cevaptı: "Bu projeye tam onsekiz profesör karar verdi, siz onlardan daha iyi mi bileceksiniz?" Bu cevaptan da (tıpkı proje sayısı gibi) abartılarak adetle gösterilen uzmanların belediyeye nasıl bir meşruiyet sağladıkları anlaşılıyordu. Demek ki hizmet kullanıcıları açısından olmasa da, yapılacak işin başka perspektiflerden tanımlanmış amaçları vardı ve ortada mimari hizmet almaya yönelik bir yöntem olmaması ilgili kimseyi rahatsız etmiyordu. İş dağıtımında belediyeden beklenen asıl rol profesyonelliğin arka planda kalmasıydı.

Sonrasını biliyoruz: Belediye Başkanı uygulamanın sorunları iyice su yüzüne çıktıktan sonra "Ben de yapılanı beğenmedim, işi bana beğendirmelerine kadar çalışacaklar" dedi. Bu, sorumluluğu müteahhite atıp, işin kolayına kaçmaktan başka bir şey değil. Çünkü yanlışlık yalnızca uygulamada değil. Asıl sorun işin yönetiminde profesyonelliğin arka planda kalmasında. İşte bunun için kamu alanlarını ilgilendiren uygulamalarda ilk önce fikre değil yönteme ihtiyaç var, yoksa en basit uygulamalar bile yalnızca hizmet üreten tarafların, kapalı kapılar ardında karar verenlerin dar perspektiflerinden algılanabiliyor.

En azından şunu söylemek mümkün: Beyoğlu'nda bir çok tanınmış mimarlık bürosu var. Kentin merkezindeki en önemli kamusal mekan (Tepebaşı), içinde sözde kentsel tasarım işlevi gerçekleştirilen devasa bir büroya dönüştürülmüş durumda. Başka bir deyişle amaç bu olsa süreci kim projelendirecek, ne yapılacağına kim karar verecek, nasıl kontrol edilecek, halkın talepleri nasıl dikkate alınacak? Bütün bunların profesyonel yöntemlere kurgulanması son derece kolaydı. İş bu hale geldikten sonra söylenen bu sözlerden benim anladığım şu: Demek ki hatalardan bir ders çıkarılmamış. Yöneticiler hala sorumluluğu başkalarına atmaya çalışıyorlar. İlk önce hemfikir olmamız gereken konu şu: Böyle bir yöntemle katılım ve profesyonellik gerçekleşmez.

Halkın çıkarları ile çelişiyor
İstiklal Caddesi'ndeki uygulama bir program içinde örgütlenmedi ve profesyonel koşullara göre gerçekleşmedi. Bu nedenle yapılacak ilk iş, belediyenin İstanbul halkından özür dilemesidir. Belediye yapılan hatadan dolayı önce İstanbul halkından ve daha sonra da bu işin başından beri yöntemsizliği görüp, bu hatanın yapılmaması için çırpınan Beyoğlu Platformu'ndaki insanlardan da özür dilemelidir.

İkinci olarak da bu döşenen taşları toplatıp, hataya neden olan insanlara, her kim olursa olsunlar, bedelini ödetmelidir. Fatura İstanbul halkına kesilmemelidir. Üçüncü olarak, işin doğru dürüst olması için ne yapılmalı, bunu profesyonel ortamda tartışmaya açmalıdır. Bunları yaptıktan sonra da hâlâ meselenin açıklığa kavuşturulmasına gerek bulunmaktadır, ders çıkarıp, bundan sonra aynı hataları yapmamak için. Eğer bu yapılamıyorsa, belediye sorumluları karşımızda sırıtıp, hâlâ ahkam kesmeye devam edebiliyorlarsa, o zaman bu işte bir yanlışlık değil, bir kararlılık var demektir. Bu da hataların devam edeceği anlamına gelir, ki bu başımıza gelenden çok daha vahimdir.