İstanbul’un gökdelenleri hep büyük tartışmalarla dikildi, İş Kuleleri, Sabancı Center, Gökkafes. Şimdi bunları da katlayan Dubai Towers İstanbul için geri sayım başladı. Boyu 300 metreyi bulan gökdelen projesi, mimarlar ve şehir plancıları tarafından eleştiriliyor; ama hiç olumlu tarafı yok mu? Biraz da buradan bakmak gerekiyor.
'IMF’den 300 milyon dolar kredi için çekilen eziyete bir bakın. Ama bu firma 5 milyar dolarlık yatırım yapacağım diyor’ sözleri, Duabi sermayesi ile İstanbul’a dikilecek kuleleri savunan bir Dışişleri yetkilisine ait. Bu, bir tartışma ve kamplaşmayla birlikte, zorda kalışı açıklıyor belki. ‘Hurmalı iftarla İstanbul satılıyor’, ‘İstanbul Arap sermayesine peşkeş çekiliyor’, ‘İstanbul Dubai olamaz’ eleştirileri ile yoğun olarak tartışılan Dubai Veliaht Prensi Şeyh Muhammed Bin Raşit El Maktum’un yatırımlarının ilk adımı geçtiğimiz hafta içinde yapılan anlaşma ile atıldı. İstanbul’la ilgili kaygılarını ortaya koyan mimarlar ve şehir plancıları, Dubai sermayesine karşı aslında o kadar da sert değiller, arkasında bir de gökdelen olmasa.
Gökdelenler için hukuki yola başvuracaklarını söyleyen Mimarlar Odası Başkanı Oktay Ekinci, yabancı sermayeyi eğer gelecekse Süleymaniye, Tarlabaşı veya Zeyrek’e davet ediyor. İnsan Yerleşimleri Derneği Başkanı Korhan Gümüş, İstanbul’un kültür sermayesine açılması gerektiğini düşünüyor. Şehir Plancıları Odası İstanbul Şube Sekreteri Ali Rıza Nurhan, gökdelenin yeri noktasında itiraz ediyor, yatırımların yabancı sermaye eliyle yapılmasını ise kat kat karşılığı alınması yoluyla kabulleniyor. İstanbul Büyükşehir Belediyesi adına projeleri takip eden Prof. Dr. Murat Erginöz ise kulelere Cumhuriyet döneminin İstanbul’u temsil eden simgeleri olarak bakıyor.
Her şey Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın bundan yaklaşık bir ay önce gerçekleştirdiği Dubai gezisiyle başladı. Burada Veliaht Prens Şeyh Muhammed Bin Raşit El Maktum’un İstanbul’a 5 milyar dolarlık yatırım yapma isteğini açması, arkasından da İstanbul’da imzaların atılması tartışmayı tetikledi. Kent kimliği, tarihi ve kültürel dokusu, trafik, altyapı sorunları, yüklü miktarda yabancı sermaye girişi noktasındaki tartışmalar yurtdışına da taştı, Veliaht Prens El Maktum’un Türkiye’de istenmediklerini düşünerek yatırımdan vazgeçtiği söylendi. Ancak salı günü Çırağan Sarayı’nda Dubai International Property ile yapılan anlaşma ile sorun tatlıya bağlandı. Buna göre, Belediyeler Kanunu’na dayanarak Dubaili yatırımcı ile Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı şirketi kurulacağı, Dubai’nin yüzde 80 ile büyük ortak olacağı, hisselerin halka arzı ve İMKB’de işlem göreceği kayıt altına alındı. 2006-2008 yılları arasında tamamlanacak 300 metrelik kuleler, yatırımın ilk ayağını oluşturuyor. Daha sonra ise Tuzla, Kartal, Zeytinburnu ile ilgili projeler geliyor.
İtiraz yabancıya değil, gökdelene
Gökdelenlerden dolayı Dubai modeline itiraz eden, kentin tarihî dokusu ve siluetini bozacağını düşünen şehir plancıları ve mimarlar, en büyük çekinceyi yaklaşık 40 bin kapasiteli konut, çalışma ve eğlence merkezi olacak gökdelenlerin trafik ve altyapıyı tıkayacağı konusunda taşıyor. İstanbul’a yapılan büyük yatırımların yabancı sermaye tarafından gerçekleştirilmesi ise pek o kadar çekince yaratmıyor. İşin ihale edilmeksizin bir yabancı şirkete, onun da ötesinde bir Arap şirketine verilmesi yönündeki itirazlara ise 5393 sayılı Belediyeler Kanunu’nun, belediyelere Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı (GYO) şirketi kurmasına izin vermesi ve uygulamanın buradan kaynaklandığı cevabı veriliyor. Ortaya konulan projelere göre de, yabancı sermayenin Türkiye serüveninin Dubai sermayesiyle sınırlı kalmayacağı, Birleşik Arap Emirlikleri ve Avrupa ülkelerinin de yatırımcıların geleceği belirtiliyor.
Son günlerin en hararetli tartışma konusu ve önümüzdeki dönemlerde de daha çok su götürecek Dubai sermayesinin İstanbul yatırımlarını işin uzmanlarına sorduk.
Para değil, kültür sermayesi lazım Korhan Gümüş (İnsan Yerleşimleri Derneği Başkanı): Kent için bütün fikirlerin katılımcı bir ortamda tartışılması, sonra uygulamaya geçilmesi lazım. Biz işe tersten başlıyoruz. O zaman da itiraz edenler olarak algılanıyoruz ve gelişmeye katkıda bulunamıyoruz. Profesyonellerin bilgi üretimi açısından karar süreçlerine katılması kent için daha hayırlı olur. Biz sonuçlarıyla karşılaştığımız için sürekli kamplaşıyoruz. İstanbul bunu hak etmiyor bence. Sadece para ile, yabancı yatırımcı ile kentler kalkınmaz. Belediyeyi uyarmak istiyorum. Birdenbire önüne çıkan tekliflere teslim olmamalı. Ayrıca, sermayenin kökenine bakmaktan ziyade türüne bakmalıyız. İlk önce kültür sermayesine açılmalı İstanbul, para sermayesine değil. Kentin düşünce insanları ve sanatçılara açtığı bir platformdur kültür sermayesi. Bu parayla ölçülemez.
Süleymaniye’yi restore etsin Oktay Ekinci (Mimarlar Odası Başkanı): Dubai sermayesinin tasarladığı kuleler, sonradan görme bir zenginliğin yarattığı şımarıklık abideleridir. Avrupa’nın en yüksek kuleleri olmaları ise övünülecek bir başarı değil; düşündürücü bir talihsizliktir. Eğer Dubai sermayesinden yararlanmak gerekiyorsa, Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ın onlara önermesi gereken projeler, bu tür kent ve kimlik düşmanı kuleler değil, kültürel içerikli yatırımlar olmalıdır. Bunlar ise örneğin tarihî Süleymaniye semtinin restore edilerek turizme kazandırılması, Zeyrek’teki tarihsel mimari dokunun yıkımdan kurtarılarak kültür ve turizm merkezine dönüştürülmesi ya da Beyoğlu-Tarlabaşı yamaçlarındaki özgün eski dokunun, evleriyle ve sokaklarıyla onarılarak yine turizme kazandırılması gibi projeler olmalıdır. Arap sermayesini bunlara davet ediyorum. En büyük destekçisi de ben olacağım. Bu yatırımların hiçbir olumlu tarafının olduğunu düşünmüyorum.
Ayrıcalık sunarken karşılığını almalıyız Ali Rıza Nurhan (Şehir Plancıları Odası İstanbul Şube Sekreteri): Para kazanma ve gelir elde etme amacıyla İstanbul’un en prestijli yerlerinden birisi özel müteşebbise sunuluyor. Oysa bu alanın, yeşil alan, çocuk bahçesi, okul alanı veya hastane olarak kullanılması mümkündür. Burası ticaret ve hizmet alanı olarak öngörüldü; ancak altyapı ve otopark alanı konulmadı. Gökdelen olmasın demiyoruz, ama yeri yanlıştır. Altyapısı sağlam, metroyla desteklenmiş, uygun parsel büyüklükleri olan, iş alanı olarak belirlenmiş alanlarda olması gerekiyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin işsiz vatandaşına iş alanı sağlayacak herhangi bir yatırımı, Ahmet-Mehmet, Arap veya Yahudi yapmış, beni ilgilendirmiyor. Ülke kazanıyorsa kimin yaptığının hiçbir önemi yok. Ama ayrıcalıklar sunarken kat kat fazla çıkarlarımızın olması lazım.
Haberin devamını okumak için, lütfen kaynağa tıklayınız.