İzmir'deki Kentsel Projelerde Bilgi Akışı Sağlanamıyor



Bu kapsamda Meslek Odaları olarak yerel yönetim ile kısıtlı bir dialoga sahip olduklarını aktaran Emekli, konu "Konak Tüneli Projesi"ne geldiğinde oda olarak, bilgi edinememe sıkıntılarının projeye dair "yeterli bilgi oluşturulmaması" olduğunu anlattı.

Öncelikle Odanın İzmir’deki çalışmalarından bahsedebilir misiniz?

TMMOB’a bağlı İnşaat Mühendisleri Odası’nın İzmir şubesi olarak çalışıyoruz. İzmir şubesi olarak İzmir’de 6500 kadar üyemiz var ve bu bağlamda oldukça geniş bir aileyiz. Gerçekleştirdiğimiz çalışmalar inşaat mühendisliği mesleğine, meslektaşlarımıza, kamuoyuna ve halka dönük çalışmalardan oluşuyor. Gerek mesleğimizin gelişmesine gerek meslektaşlarımızın nitelik olarak daha donanımlı hale gelmesine yönelik etkinlikler gerçekleştiriyoruz. Bütün bunları yaparken de hem odamız bünyesinde çalışan arkadaşlarımızdan hem diğer meslektaşlarımızdan hem de İzmir’de bulunan üniversitelerde çalışan arkadaşlarımızdan gerektiğinde de İzmir dışındaki üniversitelerde çalışan arkadaşlarımızdan destek alıyoruz.

Mesleğe yönelik yaptığımız çalışmalar genelde mesleğimizin kaliteli bir şekilde yapılması, belli kalite, standart ve yönetmeliklerden taviz verilmeden yapılmasını sağlamak yönünde şekilleniyor. Bir diğeri etik kurallar çerçevesinde mesleğin gerçekleşmesini gözlemlemek ve denetlemek ve ayrıca bütün meslektaşlarımızın yaptığı işlerde haksız rekabet olmamasına dikkat ediyoruz.

Bütün Türkiye’deki İnşaat Mühendisleri Odası şubelerinin yapmakta olduğu işleri İzmir Şube olarak gerçekleştiriyoruz. Bunlardan bir tanesi proje denetimi, ruhsat alan bütün binaların projelerinin denetimini odamız gerçekleştiriyor. Bununla birlikte üyelerimizin sicillerini tutuyor ve üyelerimizin bu mesleği yapabilir durumda olduklarını belgeliyoruz. Bunlarla beraber meslektaşlarımızın ve bizim meslektaşımız olacak öğrencilerin mesleki anlamda daha nitelikli hale gelmeleri için seminer, kongre ve kurslar düzenliyoruz. Bunların yanı sıra halka yönelik çalışmalar da gerçekleştiriyoruz. Örneğin her “17 Ağustos” tarihinde kentin değişik noktalarında stantlar kurup deprem konusunda halkın daha bilinçli olmasına yönelik kapsamlı çalışmalar gerçekleştiriyoruz. Mutlaka ve mutlaka kendi oturdukları binaları sorgulamalarını ve bir bina satın alırken ya da yaptırırken bir inşaat mühendisinin varlığını aramalarını söylüyoruz. Çünkü deprem Türkiye için oldukça önem arz eden bir konu. Çünkü çok yıkıcı etkileriyle her defasında afete dönüyor.

Bütün bunlarla birlikte kentimize yönelik yapılan bazı yatırımlar kapsamında mesleğimizi ilgilendiren, mühendislik ilkeleri, planlama ilkeleri, bilim ve teknik ilkeleri bağlamında mutlaka görüşümüzü açıklıyoruz. Çünkü kente yapılan yatırımlar bütün kenti ve bütün halkı ilgilendiriyor. Dolayısıyla yapılan yatırımların halka yönelik olması, hizmet etmesi gerekiyor. Çünkü bu yatırımlar için ayrılan kaynaklar önemli, başta bütün Türkiye için önemli. Bu nedenle bu kaynakların çok iyi kullanılması ve atıl yatırımlar haline gelmemesi gerekiyor mutlaka halka hizmet veren ve kentin sorunlarına çözüm oluşturan yatırımlar olması gerekiyor. Tam olarak bu noktada şunu sormak isterim; “kent” dediğimiz olgu yapılanma anlamında inşaat mühendislerinin birebir ilişki içerinde bulunduğu bir şey. Kent, merkezi ve yerel yönetimlerin kararlarıyla şekilleniyor ama bununla birlikte ulaşım yatırımlarından tutunda tek bir binanın yapımına kadar sürece dahil olan, diğer meslek insanlarıyla birlikte, inşaat mühendisleri. Bu anlamda kente dair inşaat mühendislerinin söyleyeceği çok şey var, İzmir kapsamında meslek insanları olarak sizler, İzmir’de yapılması planlanan projeler hakkında Oda olarak ne düşünüyorsunuz?

İzmir kentiyle ilgili olarak planlanan projeler daha çok üç meslek alanını ilgilendiriyor; şehir plancıları, mimarlar ve inşaat mühendisleri. Bu üçlü ayağın ortaklaşa çalışarak karar üretmesi önemli. Biz burada bunu meslek odaları olarak gerçekleştiriyoruz. Çok sık bir araya gelerek kentin belli yatırımlarına, kente dair alınan önemli kararlarına yönelik değerlendirmelerimizi yapıp görüşlerimizi basına ve halka açıklıyoruz. Bu kapsamda İzmir’de iyi bir uyumluluk olduğunu söyleyebiliriz.

Bildiğiniz üzere İzmir, şimdiye kadar merkezi yönetimden pek fazla yatırım alamadı, son dönemde bir takım projeler gündemde. Bu zamana kadar hep yerel yönetimler etkindi. Yerel yönetimlerin de kaynakları kısıtlı ve bu kısıtlı kaynaklar çerçevesinde belli kararlar üretiyorlar. Elbette yerel yönetimlerle belli diyaloglarımız var ancak bu, bizim açımızdan yeterli değil. Açıkçası bizler burada kente yönelik olarak başta 'Kent Kurultayı' ve 'Ulaştırma Kongresi' olmak üzere birçok etkinlik gerçekleştirdik. Tüm bu etkinliklerimiz gerek İzmir Büyükşehir Belediyesi’nden gerek ilçe belediyelerinden yeterince ilgi göremedi.

Bununla birlikte belli süreçlerde de İzmir’e yapılan yatırımlarla ilgili yeterince bilgi sahibi olamıyoruz. Sonuçta biz, bilgi alarak daha fazla katkı koymayı amaçlıyoruz. En azından yapılan yatırımların doğru yapılması adına, yatırım kapsamında mevcut olan yanlışlık ve eksikliklerin azaltılması adına bu mekanizmaların içerisinde yer almak istiyoruz ama ne yazık ki bununla ilgili bizim istediğimiz yönde diyaloglar gerçekleştirilmiyor. Tabii ki iyi niyet çerçevesinde belli bir diyalog sürüyor ancak yeterli değil. Dolayısıyla biz edinebildiğimiz bilgi çerçevesinde, ancak daha sonra yatırım gerçekleşirken ya da gerçekleştikten sonra takip edebildiğimiz haliyle görüş bildirme durumunda kalıyoruz ki o zaman artık süreç ilerlemiş ya da tamamlanmış oluyor. Halbuki bütün bunların en başında, proje aşamasında konuşulması daha doğru.Bu kapsamda İzmir genelinde geliştirilen ulaşım yatırımlarını değerlendirebilir misiniz? Merkezi yönetim tarafından açıklanan '35 İzmir 35 Proje' kapsamında geliştirilmesi planlanan 'Konak Tüneli' projesi var. İnşaat Mühendisleri Odası İzmir Şube söz konusu proje hakkında ne düşünüyor?

Son dönemde merkezi yönetimin İzmir ile ilgili bir takım yatırımları var, önümüzdeki süreçte de bunlar devam edecek. Özellikle seçim öncesinde '35 İzmir 35 Proje' olarak açıklanan yatırımların bir kısmının seçim sonrası temel atma törenleri gerçekleşti. Bunlarla ilgili gerek İnşaat Mühendisleri Odası olarak gerek diğer meslek odalarıyla birlikte oluşturduğumuz İzmir İl Koordinasyon Kurulu olarak basın açıklamaları yaptık.

En son Konak Tüneliyle ilgili de bir basın açıklamamız oldu. Çünkü söz konusu proje, oldubittiye getirilen bir proje. Bizler, proje ile ilgili bilgi edinmeye çalıştık ama bilgi edinememekten öte gördük ki bu projeyle ilgili ulaşmaya çalıştığımız bilgiler mevcut değil. Konak Tüneli, bir ulaşım yapısı. Özel araç trafiğine hizmet verecek olan ve bir ucuyla kentin merkezine ulaşacak bir projeyi kapsıyor. Biz, oda olarak, bilgi edinme çalışmalarımız sırasında gördük ki projenin gerekli fizibilite çalışmaları, trafik etüdleri yok, Nazım İmar Planı’nda ve Ulaştırma Master Planı’nda işli değil.

Bu noktada vurgulanması gereken nokta tam olarak kente bütüncül bir bakış açısı ile bakılmasının gerekliliği. Daha noktasal ya da küçük çapta düşünülen projeler maalesef bir çözüm oluşturulamıyor. Örneğin ulaşım projeleri bütüncül ya da entegre biçimde planlanmadığı zaman, bir noktada çözüm oluştururken diğer bir noktada sorunlara neden oluyor. Ayrıca kara yolu yatırımları hep kendi talebini yaratan yatırımlar, yani bir yere yeni bir yol inşa edildiği ya da mevcut bir yola yeni bir şerit eklendiği zaman o yolun rahatlayacağı düşünülüyor ama tam tersi oluyor. Sonuçta o yol, kendi talebini oluşturacağı için rahatlama yerine trafik sıkışıklığına, tıkanıklığına neden oluyor.


İzmir Konak Tüneli Projesi (35 İzmir 35 Proje)

İzmir’de bir yılı aşkın süredir gündemde olan, yaklaşık 80 km uzunluğunda Aliağa’dan Havaalanı’na ulaşan Kuzey-Güney hattında hizmet veren bir banliyö sistemi var. Bu, İzmir için çok iyi bir çözüm; öncelikle oldukça uzun bir hatta çalışması planlanıyor, kentin kuzeyi ile güneyini birbirine bağlıyor, şehrin merkezindeki pek çok noktayı havaalanına bir tek ulaşım sistemi ile bağlıyor ve şehrin merkezinde metro ile bütünleşiyor. Bu bağlamda bu tür bütüncül çözümler fikir çözümlere oranla çok daha yararlı. İZBAN, İzmir’de payı yaklaşık yüzde 5 olan raylı sistem taşımacılığı payını yaklaşık yüzde 11’e çıkartabilen bir sistem. Bu tip yatırımlar bu payı arttıracaktır.

İzmir’de ayrıca mevcut bir metro sistemi de bulunuyor. Metronun halihazırda bir güzergahı var ve bu güzergahın iki ucunun uzatılması planlanıyor. Bu da oldukça önemli bir yatırım, çok ciddi yolcu kapasitesi var ve olabildiğince hızlı tamamlanması gerekiyor. Tüm bunları anlatırken gelmek istediğim nokta şu; 'kaynakların doğru kullanmak' adına bu yatırımlara ağırlık vermek gerekiyor. Bütün büyük kentlerde bu tip yatırımlar kentsel anlamda 1. sırada aciliyet taşıyor çünkü yaptığınız sistem hemen karşılığını görüyor.İzmir kentinin imarı konusunda ne düşünüyorsunuz? Bu bağlamda özellikle sıklıkla gündeme gelen İnciraltı EXPO ve Yeni Kent Merkezi planları hakkında Odanın düşüncesi nedir?

Kentin imarı konusu da aynı düşünce yapısıyla değerlendirilmeli: bütüncül olmalı. Örneğin İnciraltı EXPO Alanı, söz konusu alan için bizim diğer meslek odaları ile beraber sunduğumuz ortak görüşümüz, bununla ilgili bir tavrımız var. Biz meslek odaları olarak İnciraltı’nın yapılaşmaya açılmasını doğru bulmadık çünkü İzmir’in nefes alan noktaları belli ve giderek azalıyor ve İnciraltı’da bu alanlardan biri. Bizler, EXPO kapsamında daha erişilebilir ve kentin gelişimi anlamında daha uygun olduğunu düşündüğümüz biri Urla diğeri Buca Kaynaklar olmak üzere iki farklı nokta önerisinde bulunduk.


İzmir İnciraltı

Yeni Kent Merkezi konusu ise şöyle; artık Yeni Kent Merkezi olarak tabir edilen bu alan imarla ilgili bir takım mahkeme süreçlerini tamamladı. Bundan sonra yapılaşma süreci devam edecek. Bildiğiniz üzere, buradaki yapılaşma 'Yeni Manhattan' ya da 'İzmir Manhattan' gibi tanımlamalara sahip ve alan çok katlı yapıların inşasına açık. Bu bölgede imar planları askıdan indi ve durum kesinleşti. Çok katlı yapıların bir takım getirileri var. Denetim süreçlerinin özellikle iyi takip edilmesi gerekiyor. İzmir’in pek çok bölgesinde olduğu gibi bu bölgede de zeminle ilgili bir takım sıkıntılar mevcut. Bu bölgedeki alüvyon ve dolgu zemin yapısı söz konusu, dolayısıyla taşıma gücü çok yüksek değil.


İzmir Yeni Kent Merkezi

Bu nedenle buradaki binaların zemin yükünü aktarırken ve özellikle de deprem sürecini hesaplarken parsel bazında çok iyi etüd edilmesi gerekiyor. Parsel bazında zemin ve yapı etkileşiminin birlikte düşünülerek tasarlanması, zeminin çok iyi modellenmesi, her parsele yönelik zemin etüdlerinin ve geoteknik çalışmaların çok kapsamlı bir şekilde yapılması gerekiyor.

Bu zemin yapısı, bu alana çok katlı bina yapılamayacağı anlamına gelmiyor, gereklerini yerine getirerek yapılması gerektiği anlamına geliyor. İleride olası bir deprem yaşanması durumunda kayıpların en aza indirilmesi ya da zaman içerinde bazı oturmalar yaşanmadan bu yapıyı tasarlamanız ve yapmanız gerekiyor ve bütün bunlar da en başta iyi plan konusuna bağlanıyor.

Bir ikincisi yoğunluk sorunsalı. Çok katlı yapılaşma doğal olarak yoğunluk artışını beraberinde getirecek ve bu da trafik ile otopark sorununa neden olacak. Bu bağlamda ciddi sıkıntılar yaşanacağını düşünüyorum, gerçi buradan İZBAN hattının geçiyor olması bir avantaj. Ancak daha öncede bahsettiğim gibi temel mesele baştan bütün yapılacakların iyi planlanması. Her şeyin başında, planlama sürecinin en başında olasılıkların iyi bir şekilde ortaya konulması gerekiyor ki kente dair kararlar doğru bir şekilde verilebilsin. Ayrıca bu kararları veren kurum ve kuruluşlar, bu sürece kentin ilgili meslek odalarını ve STK’larını da dahil etmeleri gerekiyor. Artık kente dair bir-iki kişinin oturup kendi başına karar vermeleri aşamasını geçmiş bulunuyoruz. Çünkü kentlerde hep beraber yaşanıyor, bu anlamda da artık ortaklaşa karar verme kültürü yaşama geçirmeli. Beraber çalışmak durumundayız. Bizler mesleki birikimlerimizi ortaya koyduğumuz gibi halkın görüşünü de almak zorundayız.



İmar durumu ve deprem konuları hakkında konuşuyoruz. Peki, İzmir’in mevcut yapı stoğunun durumu nedir? Bununla ilgili yapılmış detaylı bir çalışma var mı?

Mevcut yapı stoğunun durumu Türkiye’de birçok kent için sorun teşkil ediyor. İzmir için de durum çok farklı değil. İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin verilerine göre İzmir’de 650 bini aşan yapı var ve bunların büyük bir kısmı da kaçak yapı. Kaçak yapılar, deprem riski en yüksek düzeyde olan yapılar çünkü herhangi bir mühendislik, mimarlık hizmeti almış yapılar değiller. İnşaat mühendisliği alanında hizmeti almamış yapıların deprem güvenliği anlamında hiçbir şey söyleyemeyiz.

Bu bağlamda halkın konut sahibi olma sorununa çözüm üretecek gerekli adımların atılması gerekiyor. Çünkü bazı durumlarda kaçık yapı yapmak, bizler her ne kadar geçerli görmesek de, halk için geçerli nedenlere sahip olabiliyor. Örneğin bir yapıya başlarken yasal yollardan bir inşaat ruhsatı alma ve inşaata başlama sürecinde sıkıntılar yaşanabiliyor. Yerel yönetimler ve ona bağlı birimlerden onay alma süreçlerinde çok yüksek bedeller çıkabiliyor. Ve bu rakamlar caydırıcı olabiliyor. Bunların en azından azaltılması ya da sürece yayılması (uzun vadede ödemeye dönük işletmek) daha olumlu sonuçlar verebilir. Bununla birlikte elbette denetim büyük önem arz ediyor.

Bununla birlikte yasal yapılar baktığımızda 2000’li yıllardan önce ve sonra inşa edilen yapılar arasında bir ayrım var. 2000 senesinden önceki yapılar kötü olduğu için değil ama bu süreçte ciddi kırılma noktalarının yaşanmasıyla ilintili olarak değişen bir takım şeyler oldu; Deprem Yönetmeliği’nin değişmesi, yapı denetim sistemine geçilmesi ve hazır beton kullanımının yaygınlaşması gibi.

İzmir’de 1960 – 1970 seneleri arasında yapılmış pek çok yapı var. Öncelikle, mevcut yapı stoğunun durumunun bilinmesi gerekiyor. Bu sorun hep gözümüzün önünde durmasına rağmen hep görmezden geldik, sonuçta durumunu bilmezseniz bu nasıl ortaya çıkar? Bir deprem sonucu… Ancak deprem öncesinde durumunuzu bilirseniz buna göre stratejilerinizi belirleyebilirsiniz ve buna göre çözümler üretirsiniz. Bir doğal afet durumunda ne yapacağınızı öncesinden bilmeniz ve ona göre önlem almanız gerekiyor. Bizim genelde şimdiye kadar bu tür bir önlemimiz olmadı. Bizim afet yönetimiz hep afet sonrasına yönelik. Halbuki bütün bunların öncesinde rahatlıkla çalışmalar yapılabilir ve süreç planlanabilir. Bu şekilde hiç olmazsa afetler sonrası karşılaşılacak tablo minimize edilebilir.


Uzundere TOKİ Konutları (İzmir - Uzundere Toplu Konut Projesi ÇED Raporu'ndan alınmıştır)

Bu kapsamda deprem konusu gündeme geldiğinde aklımıza 'kentsel dönüşüm' geliyor. İzmir’de kentsel dönüşüm ne durumda ve bu anlamda TOKİ’nin çalışmaları söz konusu mu?

İzmir’de de kentsel dönüşümle ilgili bir gündem oluşuyor. Yakın süreçte daha sık konuşulup tartışılacağını düşünüyorum. Kentsel dönüşüm, çok iyi irdelenmesi gereken bir olgu ve kentsel dönüşüm kapsamında hemen her zaman TOKİ modeli ile karşılaşıyoruz. TOKİ modeli ise maalesef hep apartman blokları şeklinde, bir çözüm üretmekten çok apartman blokları üretiyor. Ulaşımı, sosyal donatıları, küçük ölçekli ticari fonksiyonları kurgulamıyor ki bu da pek çok soruna neden oluyor.

İzmir’de pek çok TOKİ yatırımı bulunuyor ancak söz konusu yatırımlar kent merkezinde ya da kent merkezinin yakınında yer almıyor. Kent merkezine en yakın noktada 'Uzundere TOKİ Konutları' bulunuyor. Bununla ilgili olarak, geçtiğimiz günlerde yerel bir televizyon kanalında Uzundere Konutları’na taşınan insanların isyanını ve dertlerini anlatan bir habere rastladım. Haberde; istinat duvarlarında çatlamalar olduğu, zemin katlarında yalıtım sorunlarının olduğu, ulaşım, eğitim ve sağlık tesislerine yönelik problemlerin olduğu bu bölgeye taşınan halk tarafından dile getiriliyordu.

TOKİ konusu sıkıntılı bir konu çünkü TOKİ, Toplu Konut İdaresi olarak doğrudan başbakanlığa bağlı bir kurum ve yasası gereği mali ve teknik yapı denetimine tamamen kapalı. Mali yönden denetlenmesi işin bir başka boyutu ama teknik yönden denetimi ile çok daha ilgiliyiz. Yapılan binaların çok katlı olması, deprem gerçeği kapsamında ele alırsanız yapıların ne kadar sağlıklı olduğu nasıl denetlenebilir? Denetlendiği söyleniyor ve yasal anlamda denetleniyor. Bütün TOKİ konutları müşavir firmaya veriliyor ve ihale yöntemiyle, o müşavir firma denetliyor. Müşavir firmanın kadrosuna bakılacak olursa bir inşaat mühendisi kadrosu olduğunu görüyorsunuz ancak firmanın bünyesinde bulunan inşaat mühendisiyle denetleyeceği konut sayısı arasında bir orantısızlık söz konusu oluyor. Bu anlamda TOKİ’nin yapı denetim kuruluşları tarafından denetlenmesi gerekiyor. Nasıl ki vatandaşın kendi yaptığı bina yasa gereği yapı denetim kuruluşlarınca denetliyor, o da denetlenmeli.

Son olarak şunu belirtmek istiyorum; önümüzdeki süreçte merkezi hükümetin seçim öncesi ilan ettiği projeler açıklanacak. İzmir’de yerel yönetiminde kendi çalışmaları bulunuyor. İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin Kentsel Dönüşüm Daire Başkanlığı da kentsel dönüşüm konusu bağlamında çalışmalara başladı, bir yandan uygulamaya hazır hale getiriyorlar. Bizler de meslek odaları olarak bilgi alabildiğimiz ölçüde takip ediyoruz. Bu anlamda daha çok bilgi paylaşılması ve meslek örgütlerinin daha fazla fikrinin alınmasının önemle üzerinde duruyoruz ve merkezi yönetim ile yerel yönetimin geliştirdikleri projelerin örtüşmesine de önem veriyoruz çünkü gerçekleştirilmesi planlanan projelerin her biri ayrı bir kaynak demek.