Catherine İzzo'nun 'Yağmur Altında İstanbul' sergisi, işaret
parmağının boyunu geçmeyen siyah beyaz fotoğraflardan oluşuyor.
Fransız Kültür Merkezi’ndeki Catherine İzzo’nun ‘Yağmur
Altında İstanbul‘ isimli sergisi, işaret parmağının boyunu geçmeyen siyah beyaz
fotoğraflardan oluşuyor. Bu küçük imgelerin tamamında farklı bir İstanbul’la
karşılaşıyoruz. Bildik perspektiflerin dışına çıkan, ancak ‘detaylardan keyif
alan gözlerin’ algılayabileceği kompozisyonlardan oluşan bu fotoğrafların
neredeyse tamamının açık tonlarda basılmış olması, bir ‘leitmotive’ olarak
serginin karakteristiğini oluşturuyor. Belirli belirsiz imgeler, sanki bir sis
perdesinin arkasından varlıklarını duyumsattıktıları için, bu fotoğrafların
izleyicileri baktıkça içine doğru çeken, onları İstanbul kentinin pek fazla
bilinmeyen kıyı ve köşelerini götüren bir karakteri var.
‘Ötekileştirilen’ İstanbul
Giderek spekülasyoncuların elinde bir marka karakterine bürünen,
karakteristik nitelikleri ucuz turistik resimlere indirgenen, ‘ötekileştirilen’
İstanbul, hiç kuşkusuz en büyük kültürel tahribatlarından birini de ‘Avrupa
kültür başkenti’ etkinlikleriyle aldı. 1960 Lille doğumlu otodidakt bir fotoğraf
sanatçısı olan Catherine İzzo, bir gezgin olarak ayağını
bastığı İstanbul’a, klişelerin, nostalji tutkusunun dışında kalan noktalardan
yakınlaşabiliyorsa, bu onun bakış açısının ne kadar ‘kişisel’ olduğunun
göstergesi olarak yorumlanabilir. İzmir Fransız Kültür
Merkezi’nin sergi salonunda birbiri arkasına adeta soluk almaksızın
asılmış olan siyah beyaz imgelerde Boğaziçi, vapurlar ve martılar ayrıcalıklı
bir konuma sahip. Bir İstanbul vapurunun buhulu camlarının ardından beliren
görüntüler ne kadar silik, tanımsız, hülyalı olsa da bu metropolün ruhunu
yansıtırlar. İzzo, ister Ayasofya’nın galeri katındaki pencelerden, ister sur
dibine bırakılmış olan eski bir sandalyenin gölgesinden, isterse karaktersiz bir
yaya geçidinin altından ‘konularına’ yakınlaşsın, sonuçta İstanbul’u İstanbul
yapan ‘ruh haline’ göndermeler yapan imgeleri fotoğraflıyor.
Sanatçının konularının tanıdık, bildik olmasının ötesinde ancak bu kente
ancak uzun süre bakmış olanların kavrayabileceği detaylarla yüklü olması,
sergideki her çalışmaya ayrı bir zenginlik kattığı gibi, izleyicilere ‘tanımsız
perspektifler’ sunmayı başarıyor. Burada belirtilmesi gereken olgu, İstanbul’u
bir dünya kenti olarak tanımlarken, Magnum Ajansı üyelerinin
gündeme getirdikleri ‘gazete fotoğrafçılığı’, belgesel tarzın,
imgesel yaklaşıma olanak vermeyen ortadoks yaklaşımını, İzzo’nun ‘Yağmur Altında
İstanbul‘ sergisiyle kırma cesareti görmesi. Sanatçının çalışmalarına bakarken,
yitik imgelere dalan izleyicilerin, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın
‘Huzur’ romanında Mümtaz ile Nuran’ın Boğaziçi gezilerini ya da
Leyla Erbil’in ‘Vapur’ öyküsündeki anlatıcıyı
anımsamaları bir tesadüf değil.
‘Yağmur Altında İstanbul' sergisinin erdemi, bu kentte yaşamasına rağmen bu
seslere kulak vermeyen ‘fotoğraf sanatı ortamından’ sıyrılarak, beklenilmeyen
İstanbul imgelerini kavramsallaştırması. Sanatçının bunu anlatımcılığa düşmeden,
soyutlayıcı bir perspektiften gerçekleştirilmesi ayrıca dikkati çekiyor.
(Bu yazıyı 23 Nisan akşamı kaybettiğimizi öğrendiğimizi öğrendiğim mesen
Hamit Belli’nin (1928-2010) anısına itaf ederim.)
Fransız Kültür Merkezi’ndeki sergi 14 Mayıs 2010 tarihine
dek izlenebilir. www.frkultur.com