Hızlı şehir yaşamı pek çok kötü şeyi de beraberinde
getirdi. Nedense her şeyin hızlı yapıldığı şehirde yemeği de hızlıca yememiz,
beslenmeye fazla vakit ayırmamamız gerektiği gibi bir sanı yerleşti. Nitekim
“fast food” da bu noktada hayat buldu. Ayaküstü, hızlıca bir
şeyler yemek öne çıkarıldı, yemek kültürümüz yok sayılmaya başladı.
Topraklarımıza özgü yöresel yemekler, hamburgerlerle yer değiştirdi. Bize
dayatıldığı gibi “hiçbir şeye vakit yok” bahanesiyle... Bırakın yemek yapmayı,
doymak için bile... Sonuçta kendi kültürüne, yemeğine yabancılaşmış, hızlı ve
sağlıksız şeyler yiyen insanlar ortaya çıkmaya başladı.
İtalyan gazeteci yazar Carlo Petrini Roma’da açılan ilk
“McDonald’s”ı gördüğünde bunların hepsini düşünmüştü. Nitekim
hemen 1986 yılında fast food’a ve onun savunduğu her şeye karşı bir hareket
başlattı: “Slow Food”... “İyi, temiz ve adil”
felsefesiyle yola çıkan slow food, yemek kültürünü ve sosyalleşmeyi yok eden
fast food’la savaşıyor. Slow food Türkçede ‘yavaş yemek’
anlamına geliyor. Yaşamlarımızın ritminin yediklerimizin tadına varmamıza engel
olacak kadar hızlı olmaması gerektiği savunuluyor. Bu anlamda
“salyangoz” simgesi onlara göre. Bir salyangoz kadar “yavaş
yemek”...
Ancak slow food sadece yemekle ilgili değil. Daha yavaş bir hayat
biçimi arzulanıyor. Yani sağlıksız yiyecekler gibi hızlı yaşamın
getirdiği pek çok şeye de karşılar. Farklılıkların korunmasının ve gastronomi
kültürünün yitirilmemesinin gerekli olduğunu biliyorlar. Yerel yemeklerin
yaşatılması için ellerinden geleni yapıyorlar. Yediklerimize yabancılaşmamamız
için de çalışıyorlar. Yiyeceklerin önümüze gelene kadar geçtiği aşamaları
hatırlatıyorlar. Yemeklerde kullanılan malzemelerin nereden geldiğini, nasıl ve
kim tarafından yapıldığını bilerek yemenin bambaşka bir tat olacağı
kanaatindeler. Beraber yemek yerken aynı masanın etrafında buluşan bireylerin
beraber bir paylaşımda bulunduklarının ve sosyalleştiklerinin de
farkındalar.
Slow food’un dünyanın dört bir yanında 124 ülkede 100 binden fazla üyesi var.
Tabii ki Türkiye’de de... Fikir Sahibi Damaklar grubu bunlardan
biri... Defne Koryürek öncülüğünde kurulan Fikir Sahibi
Damaklar isminin hakkını veriyor. Grup çok düşünen, tartışan ve paylaşan
damaklardan oluşuyor. Üreticiler ile aşçılar da grubun parçası. Çünkü insanların
yedikleri şeylere uzaklaşmamasını ve üreticilerle daha yakın ilişki kurmalarını
önemsiyorlar. Slow food’un ana prensibi “iyi, temiz ve adil”. Sebze ve
meyvelerin kimyasallarla yetiştirilmemesi, yiyeceklerimizin temiz, yani sağlıklı
olması için çalışıyorlar. Yediklerimizin tatlarının iyi olması ve doğaya zarar
vermeden temiz bir şekilde üretilmelerine önem veriyorlar. Tabii aynı zamanda
adil bir şekilde üretilmiş olmalarına da... Bu anlamda Fikir Sahibi Damaklar
bizleri üreticilerle buluşturmaya çalışıyor.
Bugün Fikir Sahibi Damaklar’ın 400 civarında üyesi var. Onların derdi şehirli
insanın şehrin göbeğinde bir çölde mi yaşadığını sorgulamak. Tasaları, dertleri
çok, onları beraberce derinlemesine etüt edip, konuşuyorlar. Koryürek’in dediği
gibi tüketici olarak paramızı nereye harcadığımızın pek çok şeyi belirlediğinin
farkındalar: “Alışverişimizle, paramızı harcadığımız yerlerle üretimi
düzenliyoruz aslında. Eğer uykuya yatarsak ve her verileni alırsak kötü şeylere
muhatap kalmaya devam edeceğiz. Ancak dönüşümü sağlayıp sadece tüketici olmaktan
vazgeçip türetici olmaya heves edersek ve bu uğurda çalışırsak çocuklarımız kötü
domatesler, genetikleriyle oynanmış mısırlar yemek zorunda kalmayacak.
Yediklerimizin nitelikleri çok önemli. Bu anlamda neyi hak edip, hak etmediğimiz
üzerine düşünmek ve taleplerimizi dile getirmek gerek”.
Onlar daha iyi, temiz ve adil gıdaya ulaşabilmek için çaba sarf ediyorlar.
“Üretici bize bilgi vermediği zaman sorulamızı tekrar burnuna itmek zorundayız.
Bizim işimiz bu. Tüketici hakkı, üreticinin işaret ettiği bir çerçevede kabul
edilemez. Tüketici hakkı, tüketicinin hak ettiği, yani sorduğu oranda sahip
olacağı bir haktır” diyerek “Ne yiyorum, ne içiyorum? Bunun içerisinde niçin bu
var? Bu benim içim iyi mi? Benim için sağlıklı olmayan şeyleri niçin bunun içine
koyuyorsunuz” gibi sorular sormaya devam ediyorlar. Çünkü bu soruların yanıtları
Fikir Sahibi Damaklar’ın en ciddi dertlerinden. İyi, temiz ve adil bir gıdaya
ulaşabilmek için...