İTÜ’nün Bahçesindeki Ev



Elazığ’da 6.0 büyüklüğünde depremde 51 vatandaşımız yaşamını yitirdi. Can kayıpları, Elazığ’ın köylerinden... Televizyona bağlanan yöneticiler ve vatandaşlar, can kaybının 51’de kalmasına şükrediyorlardı. Depremde yüzlerce, binlerce, on binlerce can kaybına alışmış olduğumuz için “Daha kötü olabilirdi” deyip, kandırıyoruz kendimizi... Oysa, deprem yabancımız değil. En azından 1999 Büyük Marmara Depremi’nden bu yana, bilim adamlarımızdan artık öğrendik ki, Türkiye bir deprem bölgesi. Ve Doğu Anadolu fay hattı, İstanbul’a, Marmara’ya kadar uzanan 1000 kilometre civarında aktif bir hat. Bu hat üzerinde her an deprem olması muhtemel.

Depremi satıyoruz

Bu kadar büyük acılar yaşamış olmamıza rağmen, hâlâ etkin önlemler alamadığımızı Elazığ depremi gösterdi. Ama depremi satmak konusunda başarılıyız! Hele İstanbul’da “Şu semt sağlammış” diye bir söylenti çıkarmayı başardığınızda, depremi satmanız kadar kolay bir şey yok. Nitekim satıldı da! Çıkan sahte haritalar üzerinde hangi semtlerde arsa ve ev fiyatlarının arttığını, hangilerinde düştüğünü, hangilerinin kapatılıp yüksek fiyatlarla satıldığını yerel yöneticilerimiz, emlakçılarımız, karaborsacılarımız biliyordur herhalde...

İTÜ’deki ev

Dün televizyonlarda İTÜ’nün maslak kampüsündeki bir “örnek ev” gösteriliyordu. İTÜ’deki bilim adamlarımız, depreme dayanaklı kerpiç ev nasıl yapılır, göstermişler. Bir örnek ev yapmışlar. Bu ev, 1999’daki Büyük Marmara Depremi’ni de yaşamış ama hiç hasar görmemiş. Demek ki, bilim adamlarımız işi biliyor. Ama Elazığ’ın köylerinden yansıyan ev manzaraları ile İTÜ’nün örnek evi arasında hiç benzerlik yoktu. Bilim adamı görevini yapmış, nasıl olması gerektiğini göstermiş, ama deprem riski yüksek olup da bu evi örnek alan bir çalışma yapılmamış. Böyle olacaksa, o örnek evi yapmanın ne anlamı var?

Öncüsü yok mu?

Bilim adamlarımızdan biliyoruz ki, depremi tahmin etmek bugünkü teknolojiyle mümkün değil. Ama genel olarak risk uyarısı yapmak mümkün. Nitekim Elazığ için uyarı yapılmış. Bunu İTÜ’den Naci Görür hocamız ile İnönü Üniversitesi’nden Mehmet Önal hocamız yapmışlar. Ama kimse oralı olmamış!

Keza ODTÜ’den Polat Gülkan Hoca da, TBMM’de bir komisyonu bilgilendirirken, Elazığ’a ve başka riskli illerimize dikkat çekmiş. Bilimsel verilerini paylaşmış. Yine kimse oralı olmamış! Gülkan Hoca, bir aydır Elazığ’ı da içine alan bölgede 2 ile 3.5 arasında sürekli depremler olduğunu, bu hareketliliğin öncü bir işaret olabileceğini dahi söylemiş ama ne fayda!

Felaketi bekliyoruz

Türkiye’de insan hayatının değeri olmadığını biliyoruz ve felaketi adeta bekliyoruz. Ölerek bile öğrenmiyoruz! Bilimsel nasihate aldıran da yok! Zaten verdiğimiz binlerce can ders olabilseydi, her yıl depremden fazla can kaybını trafikte vermez, trafik kurallarına uymanın önemini kavrardık. İnsan hayatı bu kadar ucuz olmazdı!

Bilime kulak vermek

Aktif fay hatları üzerinde yaşayan insanlar olarak, bilime kulak vermek zorundayız. Uyanıklığı sadece depremden para kazanmak, mal yağmalamak, karaborsa satış yapmak konusunda göstermeye devam edersek, daha çok can kaybederiz. Köyde, ilçede, ilde bütün yöneticiler, kamu görevlileri, eğiticiler bilime kulak vermeli. Köy evleri dahil depreme dayanıklı bina yapımına önem verilmeli. Kurallar sık sıkıya uygulanmalı. Rüşvetle ruhsat verilmemeli ve ciddi denetim yapılmalı. Elazığ’da yaşamını yitiren vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı ve sabır diliyorum. Umarım, bundan sonra felaketlerden ders çıkarmayı öğreniriz.