İşte "Olmayan" Antik Yerleşim: Belgeleriyle Allianoi
Yortanlı Barajı kapakları kapatıldığında,
Pompei benzeri antik yerleşim tamamen su altında kalacaktır.
Yaklaşık 40-60 yıl arasında ömrü olduğu düşünülen Yortanlı Barajı’nın gölet
alanında birikecek alüvyonun ise bu benzersiz arkeolojik mirası yaklaşık 12- 15
m.’lik dolgu altında bırakacağı öngörülmektedir.
Yazılı kaynaklar çercevesinde ilk olarak 1904’de, Bergama kaymakamı
Kemal Bey, Paşa Ilıcası’nın bulunduğu alanda kazı yaparak,
antik ılıcanın bir bölümünü ortaya çıkardı. Bilimsel açıdan ilk çalışma, 1906
yılında, Pergamon kazı ekibinden C. Schuchhardt tarafından
yapıldı, sonuçları resim ve planlarıyla 1912’de Altertümer von
Pergamon’un ilk cildinde “Paşa Ilıcası”bölümünde yayınlandı.1
Daha sonra Batı Anadolu/da araştırmalarda bulunan A.
Phillippson, yaptığı yayında da Paşa Ilıcası’na da yer verdi. Ilıca ve
çevresinin Tarihöncesi arkeolojisi 1956 yılında J. Driehaus
tarafından yayınlandı.2
1970’li yıllarda projelendirilen, Bakırçay Sol Sahil Sulama
Projesi kapsamında Yortanlı Barajı’nın yapımına 1994 yılında başlandı
aynı sürece paralel Bergama Müze Müdürlüğü tarafından, baraj
gövdesinin bulunduğu alanda kurtarma kazılarına başlandı. Barajın gövdesinin
antik Partenion kentinin etekleri üzerinde olduğu anlaşıldı. Burada yapılan
1994-1997 yılları arasındaki kazı çalışmalarında antik kentin Bizans dönemine
ait yerleşim alanı ve nekropolü ortaya çıkarıldı.
Bu arada ayni süreçte Paşa Ilıcası’nın bir bölümü İzmir Valiliği İl
Özel İdaresi tarafından restore edildi, ihaleye verilerek kullanıma
açıldı. Ayrıca Ilıca’nın yanındaki Roma Köprüsü de Karayolları
Bölge Müdürlüğü tarafından restore edildi. Bu restorasyonlar sırasında her iki
antik yapı da ciddi zarar gördü.
Paşa Ilıcasında yer alan antik yerleşim sahasında 1998’den sonra
Yard. Doç. Dr. Ahmet Yaraş’ın başkanlığında idealist bir ekip,
dokuz yıl, mümkün olduğu kadar çok bilgi ve bulguyu kurtarmak için de yoğun bir
çalışma sürdürdü. Bu kazılarda, tarihöncesinden Osmanlı dönemine kadar pek çok
eser Roma İmparatorluk dönemine ait şaşırtıcı derecede anıtsal yapılar ve sanat
eserleri bulundu. Kazı ekibi bu benzersiz antik yerleşimi kurtarmak için her
türlü çabayı gösterdi.3
Allianoi girişim grubu
Bu çabalar sonucu “tarihsel değerleri, kültür varlıklarını geleceğine
aktarmakla kendilerini sorumlu hisseden” değişik meslek gruplarından duyarlı
insanlar, Allianoi Girişim Grubu’nu kurdular. Grup, Allianoi ile ilgili olarak
alınan kararların takipçisi oldu ve sürekli kamuoyunu bilgilendirdi.4 Bu
süreçte, ören yerinin koruma altına alınması için başvurulan II. no.lu
İzmir Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu, 29 Mart 2001
tarihinde 9226 sayılı karar ile “…alanın 1. derece Arkeolojik Sit olarak
tesciline, antik yerleşimin göl alanı dışına çıkarılmasına ve İlya Çayı’nın su
baskınından korunması için, DSİ tarafından gerekli bilimsel ve teknik
çalışmaların yapılmasına…” hükmetti. Baraj inşaatının durdurularak, Allianoi’u
sulara gömmeyecek şekilde projenin değiştirilmesi gerekirken, ne yazık ki koruma
kurulu kararı yok sayılarak, baraj yapımına devam edildi.
Allianoi Girişim Grubu’nun 2001 tarihli koruma kararının neden
uygulanmadığını sorgulamasıyla, Allianoi yeniden İzmir II Numaralı Kültür ve
Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’nun gündemine alınarak, 20.04.2005
tarihli, 742 sayılı karar ile “Allianoi Antik Kenti ile ilgili İzmir I Nolu
KTVKK’ınca alınan 29.03.2001 gün ve 9229 sayılı kararın geçerli olduğuna”… karar
verdi. Koruma Kurulu’nun bu kararına rağmen hukuk hiçe sayılarak baraj inşaatına
devam edildi.
Mahkemenin “1. derece arkeolojik sit kararı”na uyulmaması üzerine Allianoi
Girişimi Grubu üyeleri sayısı 3 bine ulaşan imzalı dilekçelerle, Mart/2005
ayında, DSİ Genel Müdürlüğü’ne başvurarak, “Allianoi ören yerinin Yortanlı
Barajı suları altında kalmasının önlenmesini, bu kapsamda söz konusu baraj
projesinde değişiklik yapılması ya da aks yerinin değiştirilmesi yolunda işlem
tesis edilmesini” istediler.
DSİ, hayır diyor
Bu isteme karşı, “Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü Etüt ve Plan Dairesi
Başkanlığı’nın 12 Mayıs 2005 tarihli yazı” ile verilen yanıtta; “… baraj aksının
yukarıya çekilerek kazı alanının göl alanı dışında bırakılması alternatifinin
baraj göl hacmini ortadan kaldırarak, barajı işlevsiz bırakacağından bu çözümün
teknik olarak mümkün olmadığı…” belirtildi, ayrıca bu belgede “Allianoi’deki
kalıntıların, arkeolojik ve sağlık yurdu yönlerinden, önemsiz olduğu” şeklinde
(!) değerlendirmelerin de yer aldığı görüldü.
Koruma Kurulu’nun kararının ardından, kültür varlıklarını korumakla yükümlü
ve sorumlu olan bakanlığımız sorunun çözümü için; “bugüne kadar ortaya çıkan
kalıntıların üzerinin mil tabakası ile kaplanması” önerisinde bulundu, Devlet Su
İşleri (DSİ) de öneriyi kabul etti.
İzmir II Numaralı Koruma Kurulu’nun 20.04.2005 tarihli “Allianoi’un 1. Derece
Arkeolojik Sit olduğuna ilişkin 29.03.2001 tarihli kararın geçerli olduğuna”
ilişkin kararının ardından, mille kaplama önerisi Devlet Su İşleri Genel
Müdürlüğü ve Kültür ve Turizm Bakanlığı – Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel
Müdürlüğü tarafından koruma kurulunun gündemine yeniden getirildi.
Kurul ve bilimsel heyet direniyor
Koruma Kurulu “…Allianoi’un korumasına yönelik farklı önerilerin ve
yöntemlerin bu konuda uzmanlaşmış kurum ve/veya kuruluşlara bilimsel olarak
incelettirilerek Kurula iletilmesine, konunun bundan sonra değerlendirilmesine…”
karar verdi.
Bu karar doğrultusunda oluşturulan beş kişilik bilimsel heyet;
“…Allianoi olarak adlandırılan tescilli arkeolojik sit alanının, kültür
tarihimize katkıları nedeniyle korunması tartışmasızdır, ancak bu amaçla
sunulmuş olan koruma önerilerini alanın korunması konusunda gerçekçi bir çözüm
getirmemektedir, (…) binlerce yıllık süreçten geçerek bize ulaşan bir kültür
varlığını yok etme hakkına sahip olmadığımız gibi, bunları gelecek nesillere
aktarma yükümlülüğümüzün olduğu da kesinlikle unutulmamalıdır. Bu nedenle anlık
çözümler aramak yerine, alanın bütüncül ve kalıcı olarak korunması ve
sergilenmesi için daha fazla zaman kaybetmeden harekete geçilmelidir, ulusal ve
uluslararası sorumluluğumuzun gereği budur…” sonucuna varan bir rapor verdi.
Bunun yanı sıra Koruma Bölge Kurulu üyeleri tarafından 13 Ekim 2005 tarihinde
Allianoi’da inceleme yapıldi ve antik sağlık yurdunun üzerinin “mille
kaplanması” tartışmalarını bir anlamda sonuca bağlayan 13.10.2005 tarih ve 1453
sayılı kararda;
“…İzmir İli, Bergama İlçesi, Paşa Ilıcası Mevkiinde bulunan Allianoi (?)
antik termal kalıntılarının kültürel değer taşıdığı, dünya mirası literatürüne
girebilecek nitelikte korunması gerekli Kültür Varlığı olduğu,… Kurulun
01.06.2005 gün ve 968 sayılı kararı ile Genel Müdürlükten temini istenen teknik
raporun korumaya ilişkin gerekli ve yeterli öneri ve çözümleri içermediği de
dikkate alınarak konunun ve korumaya yönelik önlemlerin Kültür ve Turizm
Bakanlığınca çözümlenmesine, çözüm üretilene kadar barajda su tutulmamasına,
karar verildi…” şeklinde hüküm verildi.
Siyasetin bilim dışılığı başlıyor
DSİ bu kararın iptali için bu sefer Kültür ve Turizm Bakanlığı aleyhinde dava
açtı. Davada, karardaki Allianoi sözcüğünden sonraki (?) işaretinden yola
çıkılarak burasının Allianoi olup olmadığı (!...) tartışıldı. Sanki bu denli
önemli arkeolojik değerlere sahip ören yerinin adı Allianoi olmasa korunmaması
gerekirmiş gibi abesle iştigal edilen bir tutum sergilendi. (Bu tutum Çevre ve
Orman Bakanı’nın Tarkan’la girdiği polemikte de Allianoi ile ilgili
açıklamasında de tekrarlanmıştır.) İlgili Mahkeme, DSİ’nin yürütmeyi durdurma
istemini reddetti. Bu gelişmeler sonucunda dava Allianoi’un korunması
doğrultusunda sürdü.
Koruma Kurulu’nun kararı gereğince Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından
oluşturulan bir Bilim Kurulu, 25 Şubat 2006 günü ören yerinde inceleme yaparak
altı alternatif öneri getirdi ve yazdıkları raporlarında böyle bir ören yerinin
sular altında kalma gibi kararı kendilerinin veremeyeceğini açıkça belirtti.
Gizli komisyondan onay
Kamuoyuna duyurulmayan bu raporu hazırlayanlar sanki akademik yetkililer
değilmişçesine, bu sefer 3. Akademik Bilim Komisyonu’nun kurulmasına karar
verildi. Gene raporu kamuoyundan gizlenen bu komisyondan Allianoi’un sular
altında kalması yönünde karar çıktı. Bu kararın, komisyonda yer alan arkeoloji
bilim dalını temsil eden akademik bir üyenin, Allianoi’un sualtında kalabileceği
yönde verdiği görüşe dayandırıldığına dair duyumlar, ulusal ve uluslararası
bilim çevrelerini derinden üzdü.
Ülkemizde bilim ve koruma etiğini derinden sarsan bu kararın yanı sıra,
Allianoi kurtarma kazılarında fazla alan açtığı ve doğayı tahrip ettiği
gerekçesiyle bakanlık danışmanı iki profesörün, kazı başkanı hakkında soruşturma
açılmasının istemesi ise, arkeolojik mirasın tahribinden daha vahim bir olguyu
gündeme taşıdı.
Bu karakuşi görüş doğrultusunda, Pompei benzeri çatı seviyesine kadar sağlam
yapılar bulunmuşken, buradaki kazılar durduruldu ve kazı başkanının ören yerine
girmesi yasaklandı ve kazısı elinden alındı.
Böylece Bergama yakınındaki Allianoi (Paşa Ilıcası)’daki benzersiz arkeolojik
miras göz göre göre çamura gömülme tehlikesiyle karşı karşıya bırakıldı.
Allianoi’un kaderiyle doğrudan ilgili tüm kurumlarımız ve yetkililerimiz,
gerek ulusal hukuk gerekse uluslararası taraf olduğumuz anlaşmalar açısından
öncelikle onu korumak ve gelecek kuşaklara aktarmakla yükümlüdürler. Örneğin 5.
8. 1999’da T.B.M.M.’nde kabul edilen, 4434 no’lu, Arkeolojik Mirasın Korunmasına
İlişkin Avrupa Sözleşmesi arkeolojik mirası koruma sorumluluğun yalnızca
doğrudan ilgili devlete ait olmayıp, sorumluluğun Avrupa ülkelerinin tümüne ait
olduğunun da altını çizmektedir.5
Bilim neden susuyor?
Bu sorumluluğu hisseden, ülkemizin sağduyulu pek çok kesimi bugün tepkilerini
her boyutuyla ortaya koymaktadır.6 En son Tarkan’ın bu eşşiz arkeolojik mirasın
yerinde korunması yönündeki açıklamaları Orman ve Çevre Bakanı Veysel Eroğlu’nun
her cümlesi ayrı bir gaf taşıyan hiddetli bir tepki çıkışına neden oldu.
Oysa Allianoi’un korunması ve gelecek kuşaklara aktarılması konusunda
görüşlerini açıklamak çevreye duyarlı her vatandaşın ifade özgürlüğünün bir
parçasıdır. Öte yandan aydınların, bilim adamlarının ve sanatçıların da tarihsel
bir sorumluluğudur. Allianoi’un kaderi konusunda, ülkemizin sanatçıları ve
aydınları kadar, asıl ona sahip çıkması ve koruması gereken ilgili bilim
çevrelerinin sessiz kalmaması gerekmektedir. Onların üç maymunu oynamak yerine,
bu süreçte görüşlerini çok daha etkin ortaya koymasını diliyoruz.
Söz konusu “Allianoi “ olmadığı iddia edilen arkeolojik sit, Çevre Bakanı’nın
açıklamalarındaki “kırık bir iki sutun” un olduğu bir yer olmayıp resimlerden de
görüleceği gibi, zeminleri eksiksiz mozaiklerle bezanmiş duvarları çatı
seviyesine kadar korunmuş sutünları yerinde sapasağlam duran mekanlarla
doludur.
Bu nitelikleriyle de antik bir sağlık merkezi olaraktan gerçekten
eşsizdir…İlya çayının iki yakasını birleştiren biri yıkık iki antik köprüsü,
antik sağlık merkezlerine has tünelleri, bulunan antik tıp aletleri, heykeller
ve diğer eserlerle dünya kültür mirası listesine aday bir kültür mirasıdır.
Gerek DSİ’nin gerekse Kültür ve Turizm Bakanlığı’mızın özellikle Ertuğrul
Günay döneminde pekçok projeyi de başarıyla tamamladığını da düşünürsek, hele
Keban ve Aşağı Fırat Kurtarma kazılarının bugün Dünya kamuoyunda Unesco’nun
Assuan projesinden sonra en başarılı kurtarma projesi sayılıp örnek
gösterildiğini göz önüne alırsak, Allianoi konusunda çok daha dikkatli ve özenli
davranmamız gerektiği ortaya çıkmaktadır.
Kurumlarımız devlet yapımızın ve cumhuriyetimizin gözbebeği varlık
taşlarıdır. Onların uyum içinde çalışması ve başarılı sonuçlar alması hepimizin
geleceği için önemlidir. Yetkililerimizin kurumları yıpratmadan akılcı çözümler
bulma konusunda daha özverili ve temkinli davranmasını bekliyoruz.
Bulgaristan örneği Allianoi için de çok önce gündeme getirilmişti. Ama onu
hayata geçirecek irade ortaya konamadığı için ne yazık ki öneri olarak kaldı.
Ortak aklımızı biraraya getirmemiz gereken bir süreçteyiz. Allinoi için hala
umut var. Bu son şansın da yitirilmemesini diliyoruz.
1- C. Schuchhardt, Altertümer von Pergamon, (ed.) A. Conze, cilt 1, text 1,
Berlin 1912, A. Philippson, (1910): Reisen und Forshungen im Westlichen
Kleinaisen, I, (Einleitung-DasWestliche Mysien und die Pergamenische
Landschaft), Gotha.
2- J. Driehaus, 1956: “Prähistorische Siedlungsfunde in der unteren
Kaikosebene und am Golf von Çandarlı”, Istanbuler Mitteilungen 7, s. 75-101.
3. Bu konuda bkz: Ahmet Yaraş, “Barajlardaki Kurtarma Kazıları ve Allianoi
İkilemi”, Arkeoloji ve Sanat dergisi, 119 Ocak-Haziran 2005, s. 134-137 ve diğer
yazıları için www.allianoi.org. Bu koruma
girişiminin hukuki süreci için bkz: N. Başgelen, Türkiye’de Arkeolojik Mirasın
Korun(ama)ması ve Allianoi, İstanbul 2007.
4. Bu yazının oluşturulmasında Allianoi Girişim Grubu’nun internette
oluşturduğu iletişim ağındaki bilgilerden ve grubun eski sözcüsü Sayın Av. Arif
Ali Çangı’dan aldığımız, hukuki süreç ile ilgili bilgilerden yararlanıldı.
Girişim, bugüne kadar geniş bir katılımı örgütleyerek, büyük bir özveri ve
başarıyla etkin bir sivil toplum platformunu ülke gündeminde önemli ve saygın
bir konuma getirdi. Allianoi özelinde koruma açısından etkin bir yapılanmanın
yurdumuzda başarılı bir öncüsü oldu.
5. Bu konuda bkz. N. Başgelen; Türkiye’de Koleksiyonculuk ve Arkeolojik
Mirasın Korunması (Ulusal ve Uluslararası Yasal Mevzuat Ekleriyle) Ek:3 s.15,
İstanbul 2007.
6. Akademik çevreden bu konuda etkin bir değerlendirme olarak kitap halinde
yayınlanan çalışma için bkz. A. Vedat Çelgin, İhanetin Darağacındaki Allianoi.
İlgili Çevrelere ve Kamuoyuna Açık Mektup, Arkeoloji ve Sanat Yayınları İstanbul
2008.