t24'ten Hülya Karabağlı'nın haberine göre, Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK), Meclis İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği İnceleme Alt Komisyonu'na sunduğu İş Sağlığı ve Güvenliğinde Genel Yaklaşım Raporu’nda inşaat sektöründeki vahim tabloya dikkat çekti.
Rapora göre, inşaat sektörü yüzde 40'lık kayıt dışı istihdam oranı ile tarım dışı sektörler arasında kayıt dışılıkta başı çekiyor. 2013 yılı itibari ile 1 milyon kayıtlı işçiye karşın 715 bin kayıt dışı çalışan var. Raporda yer alan bilgilere göre, inşaat sektöründe 5 yıllık dönemde meydana gelen 35 bin 846 iş kazasında 1754 işçi öldü, 1940 işçi sakat kaldı.
İnşaat sektöründe her yıl 25 işçiden en az biri iş kazası geçiriyor. TÜİK verilerine göre, 1 yılda 92 bin kişi meslek hastalıkları dahil işe bağlı sağlık problemi yaşadı. 3 yıllık dönemler halinde karşılaştırıldığında resmi verilere göre, 2002-2004 döneminde inşaat sektöründe ölen işçi sayısı 856 iken 2010-2012 1300 yani her iki işçiye ilave bir işçi daha ölümle karşı karşıya geldi.
DİSK'in, Meclis İş Sağlığı ve iş güvenliği Alt Komisyonu'na sunduğu rapor şöyle:
"Küreselleşme sürecinin derinleştirdiği birikim ve rekabet tüm dünyada örgütsel, toplumsal ve ekonomik süreçleri parçalayıp yeniden kurgularken, siyasal ve hukuksal düzenlemeleri de bu gelişmelere uygun hale getiriyor. Teknolojik gelişmelerin koşulladığı yatırımlar baş döndürücü bir hızla artarken, üretim süreçlerinde yer alan işçilerin çalışma ritimleri daha fazla değer yaratmak uğruna tükenme noktasına kadar zorlanıyor.
"Bütün bu zeminlerin uygun hale getirilmesi, parçalanmış üretim süreçleriyle, sendikasızlaştırmayla ve taşeronlaştırmayla, kısaca örgütsüzleştirme politikalarıyla pekiştirilirken, hukuksal mevzuatın çerçevesi denetim ve yaptırımları esnekleştiriyor ve belirsizleştiriyor. Sermaye için bunlar yetmiyor , her türlü güvenlik ve güvencelerden yoksun kayıt dışı işçilik ve çocuk çalıştırma toplumsal ve ekonomik yaşamın “kaçınılmaz” unsurları haline getiriliyor.
"Gerek örgütlenme özgürlüğü ve gerekse de iş sağlığı ve güvenliği alanında pek çok uluslar arası sözleşmeyi imzalamış ve Anayasa’nın 90. maddesini bu sözleşmeleri iç hukuka uyumlulaştırmak için değiştiren ülkemiz, neden örgütlenme özgürlüğünde en kötü ülkelerden biridir? Neden iş kazaları ve meslek hastalıklarında Avrupa birincisi ve dünya üçüncüsü durumdadır? Sorunun cevabı yukarda aktarmaya çalıştığımız süreçte içkin durumdadır: Birikim ve Rekabet…
"Kısaca belirtmek gerekirse, 'Esnek üretim, üretimin kimi aşamalarının taşeronlaştırılmasına dayanır. Taşeronlaştırma ise ücret düşüklüğü, istihdam güvencesizliği ve üretim kapasitesinin zorlanmasına bağlı olarak iş yükü artışıyla birlikte uygulanır. Esnek üretim iş yoğunluğunu artırır. Bütün bunlar ise işe bağlı stresi artırır. Sürekli gelişme anlayışı işçilerin zaman ve çalışmaları üzerindeki kontrolün artırılmasıyla sonuçlanır, iş ritmi hızlanır, çalışma süresi uzar. Çalışma ve aile yaşamı arasındaki sınırlar belirsizleşir.
"Ülkemizde inşaat sanayi de büyüyor, biriktiriyor ve rekabet ediyor. Öyle rekabet ediyor ki, 2002-2013 yıllarında ekonomi sabit fiyatlarla yüzde 69 oranında büyürken inşaat sektöründe büyüme oranı yüzde 85 olarak gerçekleşmiştir.
"Aynı dönemde istihdam toplamda yüzde 15'lik bir artış kaydederken, inşaat sektöründe çalışan kişi sayısı yüzde 85'lik artışla 958 binden 1 milyon 768 bine yükseldi.
İnşaat sektörü yüzde 40'lık kayıt dışı istihdam oranı ile tarım dışı sektörler arasında en çok kayıt dışının olduğu sektör. 2013 yılı itibari ile 1 milyon kayıtlı işçiye karşın 715 bin kayıt dışı çalışan var.
"Kayıtlı işgücü açısından TÜİK ile SGK verileri arasında çok ciddi farklar var. SGK verilerine göre kayıtlı işgücü sayısı olduğundan çok daha fazla bir sayıya sahip. Veriler güvenilir değil.
"TÜİK verilerine göre inşaat sektöründe bir yılda gerçekleşen iş kazası sayısı 101 bin. SGK kayıtlarında ise 9 bin 209 iş kazası görünüyor. sektörde iş kazalarının yüzde 91'i kayıtdışı...
İnşaat sektöründe her yıl 25 işçiden en az biri iş kazası geçiriyor.
"TÜİK verilerine göre 1 yılda 92 bin kişi meslek hastalıkları dahil işe bağlı sağlık problemi yaşamış.
"3 yıllık dönemler halinde karşılaştırırsak resmi verilere göre 2002-2004 döneminde inşaat sektöründe ölen işçi sayısı 856 iken 2010-2012 1300'dür her iki işçiye ilave bir işçi daha ölümle yüzleşmiştir.
"2011 yılında Türkiye'de inşaatlarda 100 bin kişi başına 35 ölüm ile AB ortalamasının 5 katı ölüm oranı ile karşı karşıya kalmıştır. Ve Avrupa'da birinci sırada yerini almıştır.
"2012 yılında bu oran AB ortalamasının 3 katıdır. Bu oranla Malta ve Lİtvanyadan sonra üçüncüdür.
"Özellikle inşaatta bu büyümeyi sağlayan verili teknolojik koşullarda, iş saatlerinin artırılması, üretimin hızlandırılması sayesinde mümkün oluyor. Çalışma ortamı ve çalışma şartları denilen ve işçinin bütün bir hayatıyla ilgili olan her şey bu süreçte buhar olup uçuyor. Yasalar uygulamaların asgari düzeyini belirler. Sağlık ve güvenlik alanında asgari düzeyde mevzuatın izlenmesi hayata geçirilmesi, olmuyorsa denetim ve yaptırım olgusu inşaat sektörünü 'bağlamıyor'. Büyüleyici büyüme sarhoşluğu başları döndürürken, çalışanların bedenleri düşüyor, kayboluyor, patlıyor, yanıyor. Nedenlerine bakınca anlaşılıyor; travma, bunaltı, bayılma, kriz. Bütün sorumluluk yine çalışanların omuzlarına yıkılıyor.
"İnşaat sektöründe 5 yıllık dönemde meydana gelen 35 bin 846 iş kazasında bin 754 işçi yaşamını yitirdi, bin 940 işçi sakat kaldı.
"Tüm çalışanların, işçi sağlığı ve iş güvenliğine yönelik düzenlemelerinin yaşama geçirilmesi, risk değerlendirmesi yapılması, işyeri çalışma düzenlemelerinin belirlenmesi, eğitimlerinin düzenli olarak yapılması, denetlenmesi ve bunlara uymayanlara yaptırım uygulanması, konularında temel sorunlar ciddi olarak devam etmektedir.
"İnşaatlarda günlük çalışma saatinin 7,5 saat olarak acilen hayata geçirilmesi, sigortaların işçilerin aldığı ücret üzerinden ana firma tarafından tam olarak ödenmesi, ücretlerin ödenmesinin ana firma tarafından güvence edilmesi, sağlıklı barınma evleri, soyunma dolapları, işkoluna uygun kaliteli yemek ve sosyal hakların eksiksiz verilmesi, sendikal örgütlenmenin sağlanması ve taşeronluk sisteminin kaldırılması önerilerimiz dikkate alınmamıştır.
"Katliama dönüşen madencilik kazaları, inşatlarda yaşanan iş cinayetleri, kuralsız çalışmanın getirdiği yüksek ölümler, metal sektöründe yüksek kaza oranlarının azaltılması ve kayıt dışı ekonomideki en kötü çalışma ortamı ve koşullarının kayıtlı hale getirilerek düzeltilmesi, mevzuatta yapılan değişikliklerin bu biçimde devam etmesi halinde, hiç mümkün görünmemektedir.
"Bu iki sektör başta olmak üzere sorunlu diğer sektörlerde sendikal örgütlenmelerin durumu içler açısı haldedir. Başta sendikal mevzuat buralarda örgütlenmenin önündeki en büyük engel olarak durmaktadır. Sendikaların olmadığı yerlerde iş sağlığı ve güvenliğine dönük önlemlerin hayata geçmesinde ciddi problemlerin yaşandığı bilinmektedir. Denetim ve yaptırım mekanizmalarının yetersiz olduğu hallerde sendikalar bir denetim mekanizması gibi hareket ederek çalışanların sağlık ve güvenliğine dönük normların yaşama geçmesi için çaba sarf ederler.
Sonuç
"Kamusal bir işçi sağlığı ve iş güvenliği alanı yaratmak için bütünlüklü bir sistem gerekmektedir. Bunun olması için ise;
"Özgür ve demokratik bir sendikal örgütlenmenin önünü açmaktan uzak 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu yeniden düzenlenmeli, özgürlükçü ve katılımcı bir demokratik düzenleme gerçekleştirilmelidir. İş sağlığı ve güvenliği önlemlerinin uygulamada denetlenebilmesinin tek yolu, sendikalar eliyle demokratik denetim sistemlerinin oluşturulmasıdır. Ancak bu şekilde yukarda oluşturulmuş mekanizmaların işletme düzeyinde etkin olması sağlanabilir.
"Taşeron ve güvencesiz üretim sisteminin tamamen yasaklanması ve/veya ciddi denetim ve sınırlama getirilmesi için samimi, etkin bir mücadelenin toplumsal yaşamın her alanında verilmesi artık kaçınılmaz bir hal almıştır.
"Sağlık, güvenlik ve çevreyle ilgili özerk-demokratik bir kurumsal yapının sendikalar, meslek oda ve birlikleri ve üniversiteler ile oluşturulmasının politikasının yaratılması ve ısrarcı bir çabanın gösterilmesi gerekmektedir."