Şatoların gölgesinde geçen çocukluğundan olsa gerek, Antik Çağ ve Orta Çağ tutkunu olan Helbert'e annesi daha 7 yaşındayken 'Bizans' isimli bir kitap hediye eder. "Ne anlama geldiğini bile bilmiyordum, kendimi birden insanı çeken bir medeniyetin, yeni bir dünyanın içinde buluverdim" diyen Helbert'in o günlerde başlayan Bizans merakı, bugünlere kadar getirdi.
Yıllarını Bizans, Roma ve tabii ki İstanbul üzerine araştırmalar yaparak geçiren tasarımcı, 35 yaşına geldiğinde ilk kez İstanbul'a ayak basar. "Sanki karşıma çıkan her şeyi daha önce görmüştüm, tüm o Bizans kalıntıları gözlerimin önündeydi ve bu sefer gerçekti" diyen tasarımcı, binlerce fotoğraf çeker ve 'İstanbul'dan bir şaheser çıkarmaya adar kendini.
Hürriyet'in haberine göre, gördüğü binalardan, manzaradan, yıkıntılardan yola çıkarak kalemiyle oluşturduğu çizimlerle şehri adeta yeniden yaratır. Mimarların bile unuttuğu detaylar, birden gerçek oluverir.
Opera binalarına yaptığı resimler, plastik sanatlar alanındaki çalışmaları, orkestra salonlarındaki çalışmalarını bir yana bırakan Antoine Helbert, İstanbul çizimleri için "Bu bir arkeolog veya tarihçinin çalışmasından çok daha farklı. Benim bu yaptığım, var olanı çıkış noktası olarak alıp, hayal gücünü de katarak yeni bir benzerlik yaratmak" diyor.