İstanbul'un Bir Nevi 'Kültür Bakanı' Gibiydi



“Eğer sanat varolmasaydı, gerçekliğin kabalığı katlanılmaz olurdu” diyor Bernard Shaw, Şakir Eczacıbaşı’nın Türkçeye çevirdiği ‘Bernard Shaw’dan Gülen Düşünceler’ kitabında. Shaw’ın bu ‘güzel’ sözünden hareketle rahatlıkla iddia edebiliriz ki, Şakir Eczacıbaşı olmasaydı, onun kuruluşundan beri etkin bir üyesi olduğu, 17 yıldır başkanlığını yürüttüğü, 37 yıldır İstanbul’un bir nevi ‘kültür bakanlığı’ gibi çalışan İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) olmasaydı İstanbul gerçekten katlanılmaz bir yer olabilirdi.

Vakfın 1993 yılından beri yönetim kurulu başkanlığını yürüten, fotoğraf sanatçısı, Sinematek’in kurucusu, işadamı, yazar, kültür insanı Şakir Eczacıbaşı, bir süredir tedavi gördüğü Amerikan Hastanesi’nde önceki gece hayata veda etti. Eczacıbaşı, rahatsızlığı denediyle, yıllardır yapımı için uğraştığı yeni İKSV binasının 15 Ocak’taki açılışına da katılamamıştı. Açılışta konuşan İKSV Mütevelliler Kurulu Başkanı Prof. Talat S. Halman, şöyle diyordu Şakir Eczacıbaşı için:

“17 yedi yıldır İKSV Başkanı olarak olağanüstü başarılara imza atan, gelmiş geçmiş en büyük festivaller yaratıcımız Şakir Eczacıbaşı, 2004’ten beri harika emekler verdi bu binaya. 40 ay süren restorasyonun vizyonu ile de, her ayrıntısı ile de meşgul oldu. Onun sayesinde Deniz Palas, bir İstanbul şaheseri oldu. Ne yazık ki bugün burada bulunamadı, konuşmasını yapamadı. Hastanesindeki odasından bu esere ve sizlere, eşsiz kentimizin, ülkemizin ve uluslararası sanat çevrelerinin değerli insanlarına sevgi dolu dilekler, öpücükler gönderiyor.”

Şakir Eczacıbaşı 1929 yılında İzmir’de doğdu. Babası Ferit bey Ege bölgesinin ve İzmir’in ilk Türk eczacısıydı. Ferit beyin tutkusu Türk ilaç sanayiinde ‘ilk’ olmaktı ve altı erkek oğlunun da bu alana girmesini istiyordu. Şakir Eczacıbaşı da Robert Kolej’deki öğreniminin ardından, baba mesleği olan eczacılık okumak için Londra’ya gönderilmişti. Ancak eczacılığa hiç ama hiç ilgi duymuyordu. İçindeki sanat aşkından olsa gerek hem ailede ve hem de kendisinde stres yaratacağını bile bile, Londra Üniversitesi Eczacılık Okulu’nu bitirmeye 1.5 yıl kala okulu bırakıp Türkiye’ye döndü. “Ahmet Emin beyin (Yalman) isteği üzerine Özcan Ergüder ve Tunç Yalman’la birlikte Vatan gazetesinin ünlü sanat eki Sanat Yaprağı’nı  yapmaya başladık. O günlerde sanata ilgi hiç de az değildi. Varlık, Yedi Tepe gibi dergileri; gazetelerde tiyatro, sinema eleştirilerini okurduk.”

O yıllarda Eczacıbaşı, oyuncu Nur Sabuncu ile evlenir. Bunun üzerine Nejat Eczacıbaşı ‘Artık evlendin, paran da yok, gel istersen bizde çalış, bir dene’ deyince Levent’teki ilaç fabrikasında (bugünkü Kanyon) çalışmaya başlar. “O dönemde Alman asıllı Dr. Most, ilaç fabrikasının reorganize edilme işini bitirmiş, ülkesine geri dönüyordu. Nejat bey, ‘Yerine kimi geçirelim?’ diye sorunca Dr. Most ‘Kesinlikle Şakir’i’ demiş. Bu tavsiye benim de gururumu çok okşamış olmalı ki, işten tam çıkmak üzereyken, kaldım. 40 küsur yıl...”



Eczacıbaşı İlaç Kuruluşu’na 1955 yılında katılan Eczacıbaşı, 1956-1967 yılları arasında, bilim çevreleri kadar sanat çevrelerinde de geniş yankılar uyandıran Tıpta Yenilikler dergisini yayımladı. Ayrıca, Eczacıbaşı Kültür Filmleri dizisini 1960-1962 döneminde Sabahattin Eyüboğlu ve Pierre Biro ile birlikte hazırladı. Bunlardan ‘Renk Duvarları’ 1964 yılında Avrupa Konseyi’nin Kültür Filmleri Ödülü’nü kazandı.

1954’te, Onat Kutlar’la birlikte Türk Sinematek Derneği’nin kuruluşuna öncülük etti ve on yıl süreyle başkanlığını yaptı. O yılları şöyle anlatıyor Eczacıbaşı: “Sinematek’in kuruluşu sırasında büyük olaylar, kavgalar oldu. Ama gençlik büyük ilgi gösterdi. Salonlar tıkabasa dolardı; yer bulunmazdı. Kısıtlamalara böylece göğüs gerebildik; bu aşırı talep gücümüze güç kazandırdı. O yıllarda Türk sanatı henüz dışarıya açılmamıştı. Bir avuç batı dünyasını görmüş insan dışında hiç kimse, hiç bir şey bilmiyordu; ne yönetmenleri tanıyorlardı; ne de filmleri. Filmler, ‘Gary Cooper’ın filmi, Marilyn Monroe’nun filmi’ gibi starların adları ile söyleniyordu.” Sinematek, Eczacıbaşı’nın başkan olduğu 10 yılda belgesel ve kısa filmler dahil, 50-60 ülkeden, 2000 dolayında film gösterdi.

İş yaşamında 1970’li yıllarda Eczacıbaşı İlaç Kuruluşu’nun genel müdürlüğüne gelen Şakir Eczacıbaşı, 1980’de Eczacıbaşı Topluluğu yürütme kurulu başkanı, 1993’te de Eczacıbaşı Holding yönetim kurulu başkanı oldu.

Şakir Eczacıbaşı, 1960’larda dostu Ara Güler’le yaptığım bir tartışma sonucu fotoğrafçılığa başlar.

“Yayımlamakta olduğum Tıpta Yenilikler dergisi için Ara’dan bazı fotoğraflar çekmesini istemiştim. Getirdiği fotoğraflar üstüne eleştirilerde bulunduğumda Ara, ‘Bu kadar çok biliyorsan, git kendin çek!’  demişti. Ertesi gün bir Leica fotoğraf makinesi satın alıp fotoğrafın peşine düşmüştüm.”

Türkiye’de 15, çeşitli batı ülkelerinde 25 fotoğraf sergisi düzenleyen Eczacıbaşı, seçme fotoğraflarını içeren ‘Anlar/Moments’ (1983), ‘Türkiye Renkleri’ (1997), ‘Kapılar ve Pencereler’ (2001), ‘Bir Seçki: 1965-2005’ (2005) kitaplarını yayımlandı. Ayrıca 1968’den başlayarak ‘İstanbul Görüntüleri’, ‘Türkiye’den İnsan Manzaraları’, ‘Balıkçılar’, ‘Yollar, Sokaklar’, ‘Çarşılar, Pazarlar’, ‘Kahvehaneler’ temalı, seçkin yazar ve fotoğrafçıların yer aldığı Eczacıbaşı Renkli Fotoğraf Yıllıkları’nı hazırladı, bu yayınlarda bilinmeyen birçok genç fotoğrafcıyı da tanıttı.



‘Bernard Shaw’dan Gülen Düşünceler’, ‘Oscar Wilde’dan Tutkular, Acılar, Gülümseyen Deyişler’ adıyla yaptığı derleme kitapları büyük ilgi uyandıran Şakir Eczacıbaşı, 1972 yılında, Abdi İpekçi’nin isteği üzerine Milliyet Sanat dergisinin kuruluşuna da öncülük etmişti.

Fransa’nın Sanat ve Edebiyat Şövalyesi Nişanı ve TC Devlet Üstün Hizmet Madalyası ile onurlandırılan Şakir Eczacıbaşı, 1996’da iş yaşamından ayrıldı ve 1973 yılında Dr. Nejat F. Eczacıbaşı önderliğinde kurulan ve yıllar içinde Türkiye’nin kültür-sanat yaşamına yön veren İKSV’nin yönetim kurulu başkanı oldu ve vakfın kurumsallasmasında büyük rol oynadı. Çalışmalarına ‘İstanbul Festivalleri’ başlığı altında, bir buçuk ay süren tek bir festivalle başlayan İKSV, bugün Türkiye’nin en etkili müzik, film, caz ve tiyatro festivallerini ve dünyanın en etkili bienalleri arasında gösterilen İstanbul Bienali’ni düzenliyor.

“Sanatçı kimliğim genellikle işadamı kimliğimi destekledi. İnsanlara ve sorunlara daha insancıl bir biçimde yaklaşmamı sağladı” diyen Şakir Eczacıbaşı ayrıca, 1988 yılından bu yana festival filmlerinin sansürsüz olarak sinemaseverlerle buluşmasına da önayak olmuştu. Zira Eczacıbaşı, o yıl İstanbul Film Festivali’ne konuk olan Kayseri doğumlu Oscar’lı yönetmen Elia Kazan’ı da yanına alarak sansüre karşı bir yürüyüş organize etmiş, ardından yapılan yasa değişikliğiyle festival filmleri denetimden muaf tutulmuştu.

Şakir Eczacıbaşı, İKSV’deki çalışmalarına ek olarak Türkiye’nin düşünce ve kültür yaşamının önde gelen isimleriyle birlikte Kültür Girişimi’ni kurdu. Kültür Girişimi, 1998 yılından bu yana yedi kültür sempozyumu gerçekleştirdi.
Son anına kadar İKSV’nin Şişhane’deki yeni binası Deniz Palas’la ilgilenen Şakir Eczacıbaşı’nın anılarını derlediği kitabı, önümüzdeki günlerde yayımlanacak.

Şakir Eczacıbaşı’nın cenazesi, 26 Ocak Salı günü Teşvikiye Camii’nde öğle vakti kılınacak cenaze namazının ardından Zincirlikuyu Mezarlığı’nda toprağa verilecek.

[Sayfa)

‘Sanatın heykeli dikilesi hamisi’

Abdullah Gül (Cumhurbaşkanı): İşadamı kimliğiyle ekonomimize önemli katkılar sağlayan Şakir Eczacıbaşı, sanatçı kimliği ve öncülük ettiği faaliyetlerle, kültür ve sanat hayatının zenginleşmesinin yanı sıra ülkemizin tanıtımına da değerli hizmetlerde bulundu. Kültür sanat dünyamız için büyük bir kayıp. Milletimiz Şakir Eczacıbaşı’nı her zaman saygı ve sevgiyle hatırlayacak.

Recep Tayyip Erdoğan (Başbakan): Aynı zamanda iyi bir fotoğraf sanatçısı olan Eczacıbaşı’nın, sanat ve sanatçı için gösterdiği hamiyetperver tavır, inanıyorum ki bütün iş adamlarımız için unutulmaz ve teşvik edici güzel bir örnek olacaktır.

Deniz Baykal (CHP Genel Başkanı): İşadamı, fotoğraf sanatçısı, yazar, kültür adamı Şakir Eczacıbaşı ülkemizin iş dünyası için olduğu kadar, kültür ve sanat dünyası için de yeri doldurulamayacak sayılı saygın ve seçkin isimlerden biridir.

Ertuğrul Günay (Kültür Bakanı): Sadece iş dünyası değil, sanat dünyası da bir duayenini kaybetti. Yaşamının büyük bir bölümünü sanata adamıştı. Sanat için kurulan kuruluşların kurumsallaşmasına öncülük etti. İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nı (İKSV), bienali, festivalleri, bütün kültür sanat etkinliklerini nasıl sahiplendiğini minnetle hatırlıyorum şimdi. Zaman zaman çevresindeki gençleri bile kıskandıracak bir enerjiye sahipti. Hatta en son bienalde görüştüğümüzde, orada oluşunun hastalığı için doğru olup olmadığını sorduğumda “Burada oluşum mutluluğum için en doğrusu” cevabını aldım. Deniz Palas da Şakir Bey’in İstanbul’a attığı son imza oldu. Açılışını yapamadı ama eminim İKSV’nin tamamlanması konusunda da huzur içindeydi. Bize düşen; kültür sanat etkinliklerini onun arzu ettiği yoğunlukta sürsürmeye çalışmaktır.

Doğan Hızlan (Yazar): ‘Şakir Eczacıbaşı nasıl biri? tanımla’ derseniz, ‘mükemmelin peşindeki adam’ derim. İyi bir fotoğrafçıydı, fotoğrafın dışında yazı yeteneği de vardı. Kendini bir şeye adadığında dünyayı unuturdu. Rasyonel bakardı, akılcıydı. Bir kültür adamı olarak onu anacağız ama bir dost olarak onu çok arayacağız.
Bülent Eczacıbaşı (İşadamı): Sevgili amcamızla uzun süre çalışma onuruna ve şansına eriştim. 16 yıldır İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın başkanlığını yürütmekte olan Şakir Eczacıbaşı’nın ülkemizin kültür sanat dünyasına çok büyük katkıları olmuştur.

Görgün Taner (İKSV Genel Müdürü): Şakir Eczacıbaşı’yla uzun yıllardır çalışıyorum. Şakir bey bir kültür adamıydı. O da zaten bir işadamı değil kültür adamı olarak tanınmak ve bilinmek isterdi. İKSV’nin birçok girişiminde özelliklede son dönemde onun imzası vardır. Onun önderliğinde belli bir noktaya gelindi. İçinde bulunduğumuz, yeni taşındığımız Deniz Palas’taki İKSV binası tamamen onun iradesi ve onun kararlılığı sayesinde hayata geçmiştir. Şakir Bey son derece çabuk karar veren ve titiz birisiydi. Bu nedenle de İKSV’de yapılan bütün işler onun önderliğinde, onun titizliğiyle yapıldı ve bundan sonrada öyle yapılmaya devam edilecek.

Talât Sait Halman (Türkiye’nin ilk Kültür Bakanı ve Şakir Eczacıbaşı’nın çok yakın arkadaşı): Çok büyük bir dostum öldü, Türk kültürünün büyük bir dostu öldü. 70 yılı aşan bir arkadaşlığımız vardı. Başlı başına bir kültür-sanat kurumuydu. Can dostumdu, ‘Şakircan’ diye hitap ederdim. 7-8 yaşlarından beri çok yakınız, küçüklüğümüz birlikte geçti. Birçok konuda da birlikte çalıştık. İKSV’nin kuruluşuna ve İstanbul Festivali’nin yapılışına şahit oldum kültür bakanlığım sırasında. Doğal bir yaratıcılığı vardı her an hissederdiniz ki bu insan bir şeyler üretmek için, katkıda bulunmak için var. Çok sıcak bir kişiydi ve daima gür bir sesle gülerdi. En büyük eseri İstanbul festivalleridir, Türkiye’nin en muhteşem festival yaratıcıdır. İstanbul’u kültür sanatla adeta yeniden yarattı. İKSV aracılığıyla İstanbul’u dünyaya tanıttı. Bir kültür abidesi yıkıldı, hepimizin başı sağolsun.

Atilla Dorsay (Sinema yazarı): Türkiye’nin, sanatı iş hayatı kadar benimseyen ve Türk burjuvazisinin gerçek kurucularından biriydi. Sanata olan büyük ilgisi dolayısıyla iş hayatını erkenden bıraktı, kendisini gençliğinden beri tutkunu olduğu edebiyat, fotoğrafçılık ve sinemaya adadı. Türk Sinematek Derneği’ni o kurdu. Derneğin 1980 yılında 12 Eylül yönetimi tarafından kapatılması üzerine İstanbul Film Festivali’ni başlattı. Sonra İKSV’nin başına geçti ve İstanbulluları, dolayısıyla da sanatseverleri beş önemli sanat festivaliyle besledi. Bugün Türkiye’de aklıbaşında bir sinema izleyicisi oluşmuşsa ve yine bugün ‘yeni Türk sineması’ dediğimiz akım bütün gücüyle ayaktaysa bu Şakir Eczacıbaşı’nın çabaları sayesinde oldu. Türk sanatının heykeli dikilmesi gereken büyük hamilerinden ve sanatçılarından biridir. Hatırası önünde saygıyla eğiliyorum.



Beklan Algan (Tiyatrocu): Kolej yıllarında, askerlik yıllarında hep beraberdik onunla. Beraber yaşlandık, söylemekle bitmeyecek kadar çok şey yaşadık. O, bu yurdun yetiştirdiği en büyük ve devrimci kültür sanat neferiydi. ‘Sen benim kültür başkumandanımsın’ derdim ona.

Haldun Dormen (Tiyatro Sanatçısı): Sanatçı olamadığı için biraz buruktu ama sanat için öyle büyük şeyler yaptı ki, bu hiç önemli değildi. Bir sanatçıdan daha fazlasını yaptı sanat için. Yeri doldurulamaz bir insandı. Bu akşam seyahate çıkacağım için cenazesine katılamayacağım, çok üzgünüm. Ama tek bir tesellim var İKSV yeni binasına taşındı, o da onu gördü ve çok mutlu oldu.

Hülya Uçansu (İstanbul Film Festivali eski yöneticisi): Onunla 25 yıl beraber çalışma onuruna erişen insanlardan biriyim. Bu uzun yıllar boyunca, biz ondan imkânsızın mümkün kılınabileceğini öğrendik. İstanbul Film Festivali şayet bugün dünya festivalleri arasında çok saygın ve prestijli bir yere sahipse bunu Şakir Eczacıbaşı’nın önümüze koyduğu vizyona borçluyuz. Kaybımız çok büyük, sevenlerinin başı sağolsun.

‘Fotoğrafları ‘makine’ değil, onun ardındaki kişiler çeker’

Bazı fotoğraflarını eleştirdiği dostu Ara Güler’in ‘O kadar biliyorsan kendin çek’ sözleri üzerine fotoğraf çekmeye başlayan Şakir Eczacıbaşı, Türkiye ve yurtdışında 40’a yakın sergi açtı, birçok fotoğraf albümü yayımladı, yıllarca Eczacıbaşı Renkli Fotoğraf Yıllıkları’nı hazırladı. “İlk günlerden bu yana fotoğraflarımı hep sokaklarda çektim. Çarşılar, pazarlar, sokaklar, evler, araçlar, insan ve doğa parçaları belirli bir ‘izlenimci’ yaklaşımla görüntü dünyama girdiler. 1980’lere doğru fotoğraflarımda çizgiler yumuşarken, nesneler keskin olmaktan çıktılar” diyen Şakir Eczacıbaşı’na göre “Fotoğrafları ‘makine’ değil, onun ardındaki kişiler çeker. Sanatçının kişilik ve yetenek sorunlarını çözemez teknolojik kolaylıklar. Bernard Shaw’un dediği gibi, ‘Kimse kendi iç dünya-sındakinden daha yüce bir şeyi yaratamaz’.”