Hürriyet'in haberine göre, Esenler Şehir Düşünce Merkezi’nin katkılarıyla Esenler Belediyesi tarafından düzenlenen Uluslararası Kentsel Dönüşüm Sempozyumu, ilk gününde önemli akademisyenleri ağırladı.
Sempozyumda “Niçin Kentsel Dönüşüm”, “Kentsel Dönüşüm, Hukuk ve Algı”, “Kentsel Dönüşüm ve Mekân”, “Kentsel Dönüşüm Ekonomisi” ve “Kentsel Dönüşüm Uygulama Örnekleri” konu başlıklarıyla 5 oturumda gerçekleştiriliyor. Sempozyumda yurt dışından İngiltere ve İspanya (Barcelona), ülkemizden de Esenler ile Şahinbey (Gaziantep) kentsel dönüşüme uygulama örnekleri olarak sempozyumun ikinci gününde sunuluyor. Sempozyumda göç, kentleşme, yapı stoku, güvenlik, iletişim, estetik gibi konular, kentsel dönüşüm çerçevesinde ilk kez bu kadar kapsamlı bir şekilde ele alınarak uygulayıcılara ipuçları verildi.
Binalarda beton yok
Sempozyumun ilk gününde gerçekleşen oturumlarda kentsel dönüşümün afetlerle ilgili bölümü hakkında konuşan Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu, kentsel dönüşümün sadece yıkıp yeniden yapmak olmadığını da ifade etti. Kadıoğlu, mevcut bina stokunun büyük kısmının yasadışı olduğunu, güçlendirmeye değer bina bulmanın bile çok zor olduğunu kaydetti. Bina kalitelerinin durumundan bahseden Kadıoğlu, “Binalar da bina değil, onlar beton bile değil. Eksik malzemeler kullanılmış. Süslü püslü görülen binalar sağlam değil. Mutlaka bitişik nizamdan vazgeçilmeli, bitişik nizamdan vazgeçilmesi için daha ne kadar insanın ölmesi lazım? Binaların bodrum katlarında rutubet mutlaka önlenmeli. Çevre yüzey sularına karşı mutlaka izolasyon yapılmalı şeklinde konuştu.
Kriz yönetimi değil, risk yönetimi
İstanbul’da iyimser bir deprem senaryosunun olası sonuçlarını paylaştı. Kentte beklenen 7,5 şiddetinde bir depremde 70 bin kişinin öleceğini açıklayan Kadıoğlu, 5 bin binanın da çökmesinin beklendiğini, ancak arama kurtarma ekibi kapasitesinin en fazla 100 binaya yeteceğini kaydetti. “Ama afet problemi bir arama kurtarma problemi değildir” diyen Mikdat Kadıoğlu, afet riskinin kabul edilebilir seviyeye indirmek gerektiğini, bugüne kadar yapılan en büyük hatanın tehlikeyi konuşmak olduğunu vurguladı. Yine bu senaryoya göre yaklaşık 100 milyar TL’lik bir ekonomik kayıp yaşanacağını dile getiren Prof. Dr. Kadıoğlu, kötü senaryoda bu rakamların çok daha yüksek olduğunu aktardı. Kriz yönetiminin artık bırakılması gerektiğini belirten Kadıoğlu, risk yönetimi yapılması gerektiğini vurguladı.
İstanbul’daki binaların yüzde 80’i hasarlı
Türkiye’de 19 milyon konut olduğunu ve 6.5 milyonunun riskli olduğunu söyleyen Kadıoğlu, "İstanbul’da 99 depreminin ardından incelenen 55 bin 651 konut ve işyerinin yüzde 79’u hasarlı bulundu. Bu binaların yüzde 64’ünde Korozyon tespiti var. İstanbul’da 19 ilçe sınırları içinde incelenen 700 bin binanın 300 bini riskli. Türkiye’de nüfusun yüzde 95’i deprem kuşağında yaşıyor” diye konuştu.
Biz bir dünya kentiyiz, bunun fırsatlarını bilelim
Kentsel dönüşümde iletişim, algı yönetimi ve katılımcılık konulu bir konuşma yapan Prof. Dr. Edibe Sözen ise kentsel dönüşümü insan davranışları üzerinden değerlendirdi.
İstanbul’un dünya kentleri arasında diğer kentlere bağlanabilirlik anlamında 315 kent arasında 35. Sırada olduğunu belirten Prof. Dr. Sözen, “Bu çok önemli bir gelişme. Bu durum İstanbul’u Balkanlar, Kafkasya, Kuzey Afrika gibi bölgelerin en önemli şehri haline getiriyor. Biz bir dünya kentiyiz, rakamlar bize bunu söylüyor. Bunun imkânlarını ve fırsatlarını bilmek ve görmek durumundayız. İstanbul her zaman önemliydi” diye konuştu.
Kentsel dönüşüm Batı’da tarihi yenileme
Türkiye’de son 50 yılda örgütleşemeyen şehir, bozuk yapılaşma, varoşlarda ikamet, kent hukuku dışında alanların kullanılması gibi enformal bir kentleşme olduğunu ifade eden Edibe Sözen, şimdi ise en azından örgütlü dönüşümden bahsedilebildiğinin altını çizdi. Modern şehirciliğin enformasyonel ilişkilerin kurulmasını gerektirdiğini anlatan Prof. Dr. Sözen, Batı’da kentsel dönüşümün birtakım araçları olduğunu ve Türkiye’den farklı olarak kentsel dönüşümü tarihi yenileme olarak yaptıklarını aktardı. Edinburg örneğini veren Sözen, tarihi korumaya yönelik çalışmalar yaptıklarını bildirerek, Türkiye’de de son 10 yılda tarihi dokularda dönüşüm ve yenileme başladığını hatırlattı.
Afet Yasası Kürt Sorununu çözmek kadar önemliydi
Sempozyumda konuşan bir diğer isim ise Sabah Gazetesi yazarı Mahmut Övür oldu. Kentsel dönüşümde medyanın önemini anlatan Övür, kentsel dönüşümün topluma doğru anlatılması gerektiğini söyledi.
2012’de çıkan Afet Yasası ile siyasi iradenin bir dönüşüm başlattığını dile getiren Övür, şunları söyledi: “Bence bu yasa, Kürt sorununu çözmek kadar önemliydi. Kürt meselesi kadar riskliydi. Türkiye’nin çeşitli yerlerinde el birliğiyle adımlar atıyor. Fakat toplumdaki algı çok farklı. Medya bu algıyı yaratmakta önemli bir unsurdur. Türkiye’nin tarihsel dönüşümü ile kentlerin dönüşümü çakıştığı için gereken önemi veremiyor. Dönüşüm rantla özdeşleştiriliyor. Bunun değişeceği bir çaba devreye girmeli. Kentsel dönüşüm meselesi topluma doğru anlatılabilir. Son 10 yılda AKP iktidarı döneminde konut üretimi gerçekleştirildi. En azından sağlamlık açısından. Çok devasa yüksek yapılaşma da çıktı. Bu da korku yaratıyor. Birey kendisini bu koca yapılar arasında güçsüz hissediyor. Bu işi yürütenlerin bu durumu çok dikkate alması gerekiyor. Burada medyanın devreye sokulması lazım. Eğer bir projeyi hayata geçiriyorsanız o bölgenin fikrini almalısınız. Burada medya ciddi bir görev düşüyor. Bunun motivasyonuyla ilgili hem merkez, hem de yerel yönetimlere görev düşüyor. Kenti yönetenlerin ben yaptım oldu anlayışından vazgeçmesi lazım. Halkın katılımı şart. Medya yeni bir boyut kazanıyor. Sosyal medyaya kayıyor. İstanbul internet üzerinden dünya ile iletişim kuran önemli kentlerden biridir. Medyayı siyasi aktörler çok ciddiye almalıdır.”