İstanbul'da Yitirilen Değerler, Vol.?

İstanbul 2010 Kültür Başkentliğine hazırlanırken kültürel öğelerimizi yok etme çalışmaları son hızla devam ediyor. UNESCO'nun beğenmediği Süleymaniye projeleri, Sulukule derken, bakım-onarım çalışmaları adı altındaki başka bir proje sessizce tamamlandı bile.

Birkaç aydan beri kapalı olan, Karaköy-Beyoğlu arası çalışan tünel hattı geçtiğimiz hafta hizmete açıldı. Okurlar için hatırlatalım; Tünel insan taşımacılığı serüvenine 1875'te başlayan, dünyadaki en eski metro sıralamasında Londra ve New York'tan sonra gelmek üzere üçüncülüğü alan bir hattır. "İkinci Dünya Savaşı'nda; bazı malzemeleri satın alınamadığı için üç buçuk ay yolcularından ayrı kalan Tünel, Fransız Eletctro Enterprise tarafından 33 Milyon Lira masarfla tamamıyla yenilenerek şimdiki halini alır."

Geçen hafta Karaköy altgeçidinden çıkıp, uzun bir süre sonra Tünel kepenklerini açık gördüğüm an bayağı mutlu oldum ve içimden "Sonunda!" dedim. Aslında İstanbullu olmama rağmen genç yaşta olduğum için Tünel ile olan haşır neşirliğim altı yedi seneyi geçmez. Ama yine de Tünel'in bende bıraktığı etki, o eski havası bu seneler boyunca beni buraya bağlamış ve kelimeye kolayca dökülmesi mümkün olmayan bir his bırakmıştır içimde. Kısacık bir seyahattir tünel ama keyiflidir. Kahverengi deri koltuklarda oturup bir dakika sonra çalacak hareket zilini beklerken gözünüz duvardaki süslemelere takılır. Zille beraber loş sarı ışıklar içinde karanlık tünele doğru yolculuk başlar. Bir süre sonra karşıdan gelen vagonun ışığı belirginleşir. Yarım dakika sonra da bütün devran biter, Beyoğ-lu'na gelinir. Tünel süreci, eski bir zaman-daymışım gibi hissetmemi sağlar hep. Bize çok anlatılan ama görmediğimiz, bilmediğimiz eski İstanbul'daymışım gibi...

'Modernleşme' meseleleri
Üzücüdür ki artık bu keyifli yolculuk; "modernleşme", şaşalı görüntüler ve özentilik ile takas edilmiş. İstasyona adım attığımda dikkatimi ilk çeken şey alışık olduğum ve bana nereye geldiğimi anımsatan Tünel'e özgü serinlik ve hafif rutubet kokusunun eksikliğiydi. Bir şeylerin ters olduğu belliydi. Nitekim talihsizlikler ardı ardına gelecekti. Duvarlardaki süslemeler, ince işler seramiklerle kapatılmış ve en kötüsü o güzelim vagon, Taksim-Levent hattında çalışandan farkı olmayan, "modern" benzeri ile değiştirilmişti.

Bahsedilen değişikliklerin de çok özenli bir şekilde yapıldığını zannetmeyin. Seramik resimlerdeki hatalar, üstlerindeki temizlenmemiş sıva görüntüleri gözden kaçmıyordu. Üstelik "bakım" nedeniyle aylarca kapatılan tünel açıldığı hafta (şimdilik) iki kere arıza yaptı, hareket etmedi.

Yedi yıllık kullanıcısında bile böyle bir travmaya yol açan değişiklik acaba elli yıldır Tü-nel'i bilenlerde ne etki yaratır? Kültür başkentiyiz diye övünürken her türlü orijinalliğimizden ödün veriyor olmayı bir yana bırakın böylesi önemli bir mekânda yapılan proje sürecinde, halkın neler yapıldığı/yapılacağı konusunda bilgilendirilmemiş, fikirlerinin sorulmamış olması gerçekten üzücü.

Son olarak kendimi(zi) eleştirmek gerekirse; konu İstanbul'daki projeler olduğunda her taşın altında bir öcü aramak gerektiğini hâlâ öğrenememiş olmak, zamanında gerekli ilgiyi göstermemek ancak iş işten geçtikten sonra yiten değerlerin ardından ahlanıp vah-lanmaya yarıyor. "Evet, giden gitti... Hâlâ hurdalığa atılmadıysa belki eski vagonlar kalmıştır geriye. Bari onları mı geri istesek bir şekilde?" diye düşününce de cidden moralim bozuluyor...

Ekin AKSU