İstanbul'da Neler Oluyor?



Kentsel Dönüşüm ve Gökdelenler

İstanbul ciddi bir “kentsel dönüşüm” olgusuyla karşı karşıya... Ancak bu, kimi zaman yanlışlıklar komedyasına dönüşebiliyor. Yeşil alanlar hâlâ kemiriliyor; gökdelen için, cami için, her türden yeni yapılaşma için... Şehrin trafik bakımından en yoğun noktalarında, büyüklükleriyle övünülen alışveriş merkezleri açılıyor... Üçüncü Boğaziçi Köprüsü yeniden gündemde...

İstanbul böylesine doludizgin plansız-bilinçsiz gelişmeyi Cumhuriyet döneminde, “imar” adı altında iki dönemde daha yaşamıştı. Birincisi Adnan Menderes’in başbakanlığı dönemiydi, ikincisi ise Bedrettin Dalan’ın büyükşehir belediye başkanlığı. Dalan, “İstanbul yeni bir Hong Kong olacak” diyordu. Başkanlık süresi, bunu gerçekleştirmeye yetmedi, çünkü ikinci dönem yeniden seçilemedi. Ne var ki onun düşleri şimdi AKP iktidarı döneminde gerçekleşme yolunda... İstanbul, giderek gökdelenler şehri oluyor. Yolu yokmuş, metrosu yokmuş, toplu taşıma olanakları yokmuş, kaldırımı bile yokmuş... Hiçbiri önemli değil. Önemli olan gökdelenler, gökdelenleri dikenler, ona özel koşullarda gerekli izni verenler. Alan, yeşil alanmış, imar planı orada başka işlevler öngörüyormuş; bunlar hiç önemli değil.

Geçelim kimi somut örneklere... İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi, Maslak’ta bulunan Atlı Spor Kulübü’nün bitişiğinde yer alan ve imar planlarında spor alanı olarak görünen 18.933 m2 lik arsaya gökdelen ve iş merkezi yapılması için yeşil ışık yaktı.

Maslak’taki bu yeni gökdelen alanına ilişkin gazete haberini aynen aktarıyorum: “Arsayı geçen Haziran ayında alan Alarko Gayrımenkul Yatırım, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Planlama ve İmar Müdürlüğü’ne başvurarak ticaret ve turizm tesis alanı (1) yapmak için izin istedi. Talep Meclis’ten geçti ama Başkan Topbaş, önce kararı onaylamadı. Bunun üzerine projeye ‘transfer merkezi’ kılıfı uyduruldu.

Kamunun kullanacağı alan yaratılacağı gerekçesiyle proje İmar ve Bayındırlık Komisyonu’na gönderildi. Komisyon CHP’li üyelerin ret oylarına rağmen projeyi AKP’lilerin oylarıyla kabul etti, Başkan Topbaş’ın olumlu görüşünü de alıp Belediye Meclisi’ne gönderdi.

Meclis’e sunulan proje için toplu taşıma peron yerleri, araç depolama alanları, taksi durakları, park alanlarının üzerine ‘alışveriş merkezi, kültür tesisleri, kongre merkezi, rezidans, büro, apart otel gibi işyerleri yapılabilir’ izni çıkarıldı. Kat yüksekliklerine ise sınırlama getirilmedi. ‘Kat sınırı avan projede belirtilecektir’ önerisi sunuldu. Belediye Meclisi projenin bu halini de yine AKP’li üyelerin oyları ile kabul etti” (2).


Böylece, Nâzım İmar Planında “özel spor alanı” olarak görülen parselde, “transfer merkezi işlevi” desteğiyle yoğun bir yapılaşmaya yol açılmış oldu.

İstanbul içinde arsaların neredeyse yok denilecek kadar az olması nedeniyle yeni projelerdeki bina yükseklikleri spekülatif baskılar ve belediye hoşgörüsüyle giderek artıyor. 1980’lerin ikinci yarısında başlayan akım sonrasında, 2110’u bulan yüksek yapılar modasının konutlara da sıçradığı, İstanbul’daki 7 yeni projeyle 167 yüksek yapı daha yapılacağı Emporis verilerinden anlaşılıyor (3). Bu 7 yeni yerleşme projesi şöyle: Mashattan, Ataşehir Rezidence, Incity, Kentplus, Myworld, Olympiakent ve Uphill Court (Yerleşmelerin adlarına şaşırmayın, buna YAPI’nın Görüş-Tartışma bölümünde ayrıca değiniyoruz.).

İstanbul gökdelenleşiyor.

Maslak kararını bir skandal olarak yorumlayanlar oldu; ancak İstanbul Belediye Meclisi’nin bu türden kararları bitmek bilmiyor ki... Daha önce alınmış olan Kadıköy-Göztepe Parkı’na cami yapılması kararını, geçtiğimiz günlerde, Boğaz’a 3. Köprü kararı izledi.

Yeşilden Elinizi Çekin!

Kadıköy’de çok iyi düzenlenmiş bir Göztepe Parkı vardır. İyice azalmış yeşil alanlar arasında Kadıköylülerin yeşili soluyabildikleri nadir noktalardan biridir burası. İstanbul Belediye Meclisi 15 Eylül 2005 günlü oturumunda imar planında yaptığı bir değişiklikle Göztepe Parkı’nın bir bölümünün ibadethane (doğal ki cami) alanı olarak ayrılmasını onayladı. Parkın yapılaşmaya açılması kararı kamuoyunda tepkilere yol açtı. Kadıköy Belediye Başkanı Selami Öztürk, söz konusu bölgede, üç kilometrelik alanda dört cami bulunduğunu, halktan bugüne kadar yeni bir cami için hiçbir talep gelmediğini belirterek, “bizim, müftülük dahil bütün birimlerin görüşlerini alarak hazırladığımız ve üç ay önce Meclisçe kabul edilen planımızda böyle bir cami yoktur” dedi. Büyükşehir Belediye Başkanı Topbaş ise önce, karardan haberi olmadığını, dosyayı inceleyeceğini söyledi; sonra da, cami yapılmasından yana tavır koyarak isteğin vatandaşlardan dilekçeyle geldiğini belirtti ve şöyle konuştu: “Bu karar geçerlidir. Alternatif yer varsa onu da Meclis değerlendirir. O artık bizim dışımızda. Prosedür olarak bütün işlemler tamamlanmıştır. Cami yeri olarak orası benimsenmiştir” (4). O arada tartışmaya katılan Başbakan da, cami sayısı ve yerleri konusunda kendisine verilmiş olan yanlış bilgilerle tartışmaya katılarak kararı savundu. Kadıköy Belediye Başkanı, sonraki günlerde yaptığı bir açıklamada parka cami yapılması için imza verdiği söylenen 205 kişiden yalnızca 98’inin Göztepe ve Caddebostan’da oturduklarını, diğerlerinin ise bölgede kayıtları bulunmadığını belirtti. Milliyet Gazetesi bu haberi büyük puntolarla “Cami imzaları ‘naylon’ çıktı” başlığıyla duyurdu.

Büyükşehir Belediye Başkanı’nın habersizliği yalnızca, Meclisin Göztepe Parkı’na cami oldubittisiyle sınırlı değildi. Meclis’in 3. Köprü konusunda aldığı beklenmedik karar da Başkanın bu konu hakkında da haberi olmadığını gösterecekti. Önemli kararların altında hep Başkan Vekili İdris Güllüce’nin imzası vardı. Güllüce, bir konuşmasında, “Göztepe’ye cami yerel ve merkezi iktidara oksijen pompalayacaktır” diyordu.

4. Köprüye Hayır!

“Daha üçüncüsü ortada yok, dördüncüsü nereden çıktı?” dediğinizi duyar gibiyim. Aynı Belediye Meclisi, yine AKP’li üyelerinin oylarıyla 3. Köprü’yü onayladı. Bu gidişle, ömrümüz yeterse dördüncünün onaylandığını ve yapıldığını da göreceğiz. Bu nedenle dördüncü, hattâ beşinci köprülere şimdiden karşı çıkmak gerekiyor.

3. Köprü konusunda Belediye Meclisi kararına ilişkin haberi okuyalım (5): “İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi, Karayolları Genel Müdürlüğü tarafından önerilen, ancak 3 yıldır bekletilen Boğaz’a 3’üncü köprü teklifini onayladı. ‘İstanbul Boğazı Raylı Sistemli 3. Karayolu Geçişi’ projesinde köprünün daha önce büyük tartışmalara neden olan Arnavutköy-Vaniköy arasında yapılması öngörülüyor.

Belediye Meclisi’nin 14 Ekim’de Belediye Başkan Vekili İdris Güllüce’nin yönettiği oturumunda Bayındırlık Bakanlığı ile İstanbul Belediyesi arasında 2002’de çerçeve protokolü imzalanan 3’üncü köprü teklifi de gündeme geldi. İmar ve Bayındırlık Komisyonu’ndan gelen rapora karşı çıkan CHP’liler, dosyadaki bilgilerin yeterli olmadığını, dosya tamamlandıktan sonra meclise getirilmesini önerdi. Ancak öneri kabul görmedi.

Tüm bu tartışmalar yaşanırken, köprünün güzergâhı konusunda da net bilgi verilmedi. Boğaz’a köprüye karşı olduklarını belirten CHP’lilerin itirazlarına rağmen oylamaya geçildi. Ve Boğaz’a 3’üncü köprü yapılmasıyla ilgili 1/5000 ölçekli planlarda değişiklik yapılmasını isteyen teklif, AKP’lilerin oylarıyla kabul edildi.”


Evet, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Meclisi üyeleri böylece, pojeyi görmeden ve güzergâhı belli olmadan 3. Boğaz Köprüsü’nü onaylamış oldular.

Belediye Başkanı Kadir Topbaş yine sonradan öğrendiği bu kararı, bu kez veto ederek Meclis’e geri gönderdi. Topbaş’ın veto ettiği karar Meclis’te yeniden görüşülecek. Topbaş, Başbakan’ın, köprünün daha kuzeye, Karadeniz’e doğru bir yere yapılmasına yönelik görüşlerinin Meclisçe dikkate alınacağını belirtti.

Köprüler doğurgandır: iki köprü şimdi yenilerini doğuracak. Köprüler tuzağı sürüyor. Görüldüğü gibi, Ankara buyuruyor, İstanbul uyuyor...

İstanbul’a Dubai Kuleleri..

Dubai Veliaht Prensi Şeyh Muhammed Bin Raşit el Maktum’la imzalanan anlaşma son bir ay içinde İstanbul’a ilişkin gelişmelerin belki de en dikkate değer olanı.

Prensin İstanbul’da yapmayı tasarladıklarının başında, Zincirlikuyu’daki Karayolları’na ait arazide dünyanın en yüksek binası olmaları tasarlanan her biri 650 m yüksekliğinde, ortalama 200 katlı üç gökdelen geliyordu. Prens El Maktum ile İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ın imzaladıkları protokole göre, İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile Dubai International Properties’in ortak olacakları gayrımenkul yatırım ortaklığı (GYO) şirketleri İstanbul’da 5 milyar dolarlık yatırım yapacaklardı. Ana hissedar Dubai Holding olacak, bütün projelerde son kararı Dubaililer verecekti. Hisselerin yüzde 49’u daha sonra borsaya açılacaktı.

İlk haberler böyleydi... Daha sonra neyse ki Başkan Kadir Topbaş, Zincirlikuyu’daki binaların 650 m değil, en çok 300 m yüksekliğinde olabileceğini söyledi ve yüreğimize su serpti (!) Topbaş, Şişli ve Maslak bölgelerinde “3” emsalden fazla yoğunlukta inşaata izin vermeyeceklerini de ekledi. “Dr. Mimar”lığını belediye başkanlığının önünde tutmaya özen gösteren Topbaş aslında, daha önce Şişli ve Maslak’ta yeni gökdelen yapımına izin vermeyeceklerini söylemişti. Dubaililerin girişimi, Başbakan’ın 25 Eylül’de Dubai’ye yaptığı ziyaretin hemen sonrasına rastlıyor. Anlaşılıyor ki, yine emir büyük yerden... Başbakan 15 Ekim günü Cevahir alışveriş ve eğlence merkezini açarken, “Ben ülkemi adeta pazarlamakla mükellefim” dememiş miydi? Bu girişimler pazarlamanın bir bölümü olsa gerek.

Dubaililerle gerçekleştirilecek ilk proje Levent’teki eski İETT garajı arazisinde yer alacaktı; ardından 2006 yılından itibaren Zeytinburnu ve Kartal Çimento fabrikası arazilerindeki projeler; sonra da İstanbul Park çevresindeki kimi alanlar ve Zincirlikuyu’daki projeler gelecekti. Bu arada, Belediye’ye ait olmayan arsaların bir şekilde Belediye’ye devri gerekecekti.

Gazetelerde günlerce süren, “Konukseverlik anlayışınızı değiştirmek için geliyoruz”, “ofis anlayışınızda devrim yapmak üzere geliyoruz” gibi aşağılayıcı sloganlar taşıyan tam sayfalık alıştırma reklamlarının ardından bir basın toplantısı düzenlendi. 24 Ekim günü yapılan basın toplantısında ilk proje olarak, eski Levent Otobüs Garajı arsasında yer alacak kompleks konusunda bilgi verildi. Toplantıda Belediye Başkanı Kadir Topbaş ve Dubai International Properties’in Yönetim Kurulu Başkanı Mohammed Al Gergawi konuştular, sonra da soruları yanıtladılar. Verilen bilgilere göre, ilk GYO, “Dubai-Towers İstanbul” adını taşıyacak bu proje için kurulacak ve 500 milyon dolar sermayeli olacaktı. Gayrımenkul Yatırım Ortaklığı’nın, 3 Temmuz 2005 günü kabul edilen 5393 sayılı Belediyeler Yasası’nın 18. maddesine dayanılarak kurulacağı belirtildi. Belediye ortaklığa, ayni sermaye olarak koyacağı arsa ile katılacaktı. Ve ortaklıktaki payı yüzde 20 olarak kararlaştırılmıştı. Böylece, arsanın değeri yatırımın yüzde 20’si olarak kabul edilmiş oluyordu.

Farklı yükseklikte iki kuleden oluşan ışıklandırılmış, cafcaflı bir maket Dubaililer’in İstanbul kültürüne aykırı yaklaşımını ortaya koyuyordu. Al Gergawi, kulenin 300 m yükseklikte olabileceğini belirtirken, Başkan Topbaş 46.000 m2 lik arsada “3” emsal uygulanacağını, yani zemin üstünde 138.000 m2 inşaat yapılabileceğini, bunun gökdelen ya da yatay bir yapı olarak inşa edilebileceğini söylüyordu.

Biz burada işin medyada gözardı edilen birkaç boyutuna değinelim:

• İstanbul Belediyesi ortak olarak, Dubai International Properties’i hangi prosedüre göre seçmiş, ortaklık kararı hangi ölçütlere göre verilmişti? Başka yerli-yabancı girişimciler bu konuyla ilgilenip, daha iyi koşullar öneremezler miydi? Bir kamu kurumu ortak seçmede bu denli özgür müdür?
• Bu taşınmazlarla ilgili olarak başka girişimcilerin Belediyeye yapmış oldukları başka öneriler var mıydı?
• Rayicin çok altındaki yüzde 20’lik arsa payına kim, hangi araştırma ve ölçütlerle razı olmuştur?
• Çevredeki yeni yapılaşmada en çok “2,5” emsal uygulanmıştı. Bu kez tanınacak “3” emsal hakkı komşu arsalardaki mevcut yapılara da tanınacak mıdır?
• Anılan bölgelerdeki yapılaşma kararları ticari verimlilik ölçütlerine göre mi, yoksa şehrin gereksindiği işlevlere, kentin kimliğine, kısacası kentin planlarına göre mi alınacaktır, yoksa bilimsel planlama ilkeleri yerine tepeden inme yöntemlerle mi verilecektir?
• Kamunun bir arsa spekülatörü refleksiyle davranması kabul edilebilir bir olgu mudur?
• Önce binaların boyutuna karar verilmesi ve 300 metrelik gökdelenlerle yola çıkılması İstanbul’un tarihsel kimliği ve kentsel dokusu ile ne kadar bağdaşmaktadır? Her fırsatta muhafazakâr olduklarını yansıtmaya çalışan merkezi ve yerel yönetim yetkilileri, Osmanlı’nın başkentinde olacak bu köktenci dönüşümü nasıl içlerine sindirebilecektir?
• Bütün bu gelişmeler iktidarın demokrasi, saydamlık, açıklık vaatleriyle bağdaşıyor mu?

Son soru: İstanbul’da neler oluyor? İstanbullular İstanbul’un, pazarlanma uğruna kimliğini tümüyle yitirmesini kuzu gibi kabullenecekler mi?


1. “Ticaret ve Turizm Alanı” demek
“plan dışı ayrıcalık” demektir.
2. Şenol Baştakar, Ercan Sarıkaya, Serdar Canipek; Sabah gazetesi, 22.10.2005.
3. www.emporis.com
4. Milliyet gazetesi, 21.10.2005
5. Mehmet Demirkaya, Hürriyet gazetesi, 21.10.2005.

Yapı, 288