Nüfusu
2000'den aşağıya inen belediyelerin kapatılmasını destekleyenler diyorlar ki,
"İmar yetkilerini keyfi kullanarak çarpık
kentleşmeyi körüklediler..."
Ne var ki bu haklı
yakınmanın çözümü, "yerel demokrasi"den vazgeçmek değil, "denetimsiz
imar yetkileri"ne önlem getirmek değil midir?
İmar düzeninde şehircilik
ilkelerini zorunlu kılmadan "belde"belediyelerini kapatmak, aynı yağmanın ilçe, il ve büyükşehir
belediyelerince sürdürülmesi anlamına geliyor.
Hele son yıllardaki
"kendi imar durumunu kendin belirle"yasalarıyla yetkilendirilen diğer kamu kurumlarının
"rant yapılaşması özgürlükleri"ise belediye kapatmanın hiç de öyle "planlı kentleşme"amacına dayanmadığının
açık kanıtı...
Nitekim, hukuk
bilgelerimizden Prof. Dr. Ülkü Azrakdiyor ki, "Asıl imar yolsuzlukları
büyükşehirlerde gözleniyor. Bu engellenmeden küçük belediyeleri cezalandırmak,
adaletle ve demokrasiyle asla bağdaşamaz."
Binlerce
değişiklik
Hocamızın bu anımsatması
üzerine, özellikle İstanbul'daki keyfi imar kararlarına baktığımızda, sadece
"mimar"başkanın
yönettiği dönemdeki "imar planı tadilatları"nın (yapılaşma koşullarında değişiklik) 4 bine (3900)
yaklaştığını öğrenmeyelim mi?
Yani, görülmemiş bir
çalışkanlıkla her gün ortalama 3 arsanın imar kuralları "daha fazla inşaat yapılabilmesi"için
değiştiriliyor.
Kamuoyunda öne çıkan
Galataport, Haydarpaşa, Dubai Kulelerigibi ünlü imar ayrıcalıklarının yanı sıra çok sayıdaki
"gözden ırak"imar
oyunları ise İstanbul'u daha da yaşanılmaz kılan yeni "yüklenme"lere neden oluyor.
O kadar ki İstanbul'da
artık mahalle aralarında bile gökdelen konut siloları yükseliyor. Gökyüzünün
görünmediği sokaklar çoğalıyor. Gazetelere "uzayla
komşu olacaksınız"şeklinde pazarlama ilanları
veriliyor...
İşte böylesine azgınlaşmış rant
şehirciliğinin sadece son haftalarda gerçekleşen imar düzenbazlıklarından bazı
örnekler:
Likör
Fabrikası
TOKİ tarafından geçenlerde
"Kiler"grubuna satılan
Mecidiyeköy'deki eski Likör Fabrikası arazi için "ihaleden önce"yapılan değişiklikle,
devasa iş ve alışveriş merkeziyle birlikte yüksek yoğunluklu "rezidans"blokları planlandı. Yani,
"rant ayarlaması"baştan yapıldı.
Atatürk'ün isteğiyle ve Fransız Mimar Robert Mallet-Stevens'in tasarımıyla
gerçekleşen fabrikayı ve bahçelerini, Mecidiyeköy için yaşamsal öncelik taşıyan
kültürel ve sosyal işlevlerle yaşatmak gerekirken "kent belleği"ni de içeren bir açık alanı
ranta teslim etmek nasıl bir "kamu"anlayışıdır?
Bunun için TOKİ'nin önerisiyle
yapılan plan değişikliğiyle, yapılaşma oranının 6 kat arttırılması ise her
yönüyle bir şehircilik skandalı...
Esenler'deki
Mimar Sinan'a ait ünlü
Avasköy Su Kemeri'ne
en saygısız komşu olan "Kemer Park Evleri"için mahkemenin durdurma kararı nihayet çıktı ama bu arada
hukuk dışı inşaatlar da tamamlanmış oldu.
Kent tarihini ranta kurban
eden belediye de mahkemelik olmuş imar izinleriyle süren inşaatlara müdahale
etmeyerek "suçun gerçekleşmesi"ne adeta güvence sağladı.
Şimdiyse adını bile adeta
"yaslandığı" tarihi
kemerden alan sitenin hukuk dışı konumunu "kurtarma"girişimleri gözleniyor.
Belediyenin mahkemeye itiraz ederek "kurallara
uygundur" dediği planlar,üniversitelerde öğrencilere
"şehirciliğin katli"ni
anlatabilmek için örnek gösteriliyor...
'Kayırılan' otel
Gayrettepe'deki
Emekli Subay Evleri yerleşmesinin yegâne girişini daraltan ve aynı yerdeki yeşil
alana da taşarak yükselen otel inşaatına, yapılaşma oranını "3 emsal"e çıkaran 2007 yılındaki plan
değişikliğiyle başlanmıştı.
Buna rağmen yeni bir
değişiklikle yoğunluğun daha da arttırıldığını belirten semt sakinleri; konut
binalarının parsellerine de tecavüz eden otelin bu denli "kayırılma"nedenlerini merak ediyorlar...
Bütün bu imar oyunlarıyla
kentin daha da yaşanmaz kılınmasını sağlayan"hükümet desteği"ne gelince...
Bu görülmemiş kentsel
yağmaya bile adeta "demokratik
dokunulmazlık"sağlayan şuyüzde 47'lik oy oranı, siyasal tarihe belki
de şöyle geçecek: "Halkın kent, çevre ve sağlıklı
yaşam haklarını, aynı halkın en geniş desteğini alarak çiğnemek..."