İstanbul'da Cinayet: Sultanahmet!

Dünyada ancak 3-5 kent imparatorluklara başkentlik yapmıştır. İmparatorluk, "görkem" demektir. Dünyada hiçbir kent, iki ayrı imparatorluğa başkentlik yapmamıştır. Dünyada yalnızca İstanbul, üç ayrı imparatorluğun -Roma, Bizans, Osmanlı- başkenti olmuştur. Demek ki İstanbul, öteki imparatorluk başkentlerinden üç kez daha görkemli... İstanbul'da yaşayan insanlar ya da turistler oturdukları kıtadaki pencerelerinden dışarıya baktıklarında aynı anda bir başka kıtayı görürler. Bu olgu, İstanbul'u "doğa imparatorluğunun" da başkenti yapmıştır.

"İmparatorluklar başkenti İstanbul" un başkenti ise Sultanahmet'tir. Devlet, başkent Sultanahmet'te cinayet işliyor. Turizm için kültür gerek. Devlet, tarihsel ve kültürel mirası öldürerek turizm yapılacağını sanıyor.

Cumhuriyet gazetesi on beş yıldır Sultanahmet'te cinayet ihbarlarını dile getiriyor. Son aylarda da Milliyet gazetesi, bu konuda ciddi bir kampanya sürdürüyor. Ötekilerde çıt yok!

Bakanlık, 1992'de Sultanahmet Cezaevi'nin otele dönüştürülmesini sağlayarak turizme hizmet kapısını araladı. Mimarlar, arkeologlar, sanat tarihçileri karara karşı çıkarak, burada bir kültür merkezi yapılmasını önerdiler. 1995'te, Turizm Teşvik Yasası ile cezaevinin otele dönüştürülmesi kararı çıktı. Cezaevi, 65 odadan oluşan bir otele dönüştü. Otel olur da mutfakları, depoları, çamaşırhaneleri olmaz mı? Bu amaçla otel, tabandan aşağıya doğru on metre kazılarak tarihin karnı, tıpkı Attilâ İlhan 'ın "Haliçte bir vapuru vurdular dört kişi... Cinayeti kimse görmedi." dediği gibi, deşildi.

Zamanla oda azlığından yakınan otelin yabancı yatırımcısı, bakanlığa yeni bir öneri getirdi. Dört çelik sütun üzerine yükselecek ek binada 50 oda yapılacaktı. Sanki 50 odayla Türkiye turizmde köşeyi dönecekti! Ekim 2000'de öneriyi irdeleyen "İstanbul 1. Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koru-MA Kurulu (KTVKK) ", ek binanın yapılacağı yerdeki Bizans İmparatorluğu'nun büyük sarayını üç kuruşluk turist girdisi için peşkeş çekmeye utanmadı!

Topkapı Sarayı'nın ya da Atina'da "Akropol" ün, Kudüs'te "Ağlama Duvarı" nın, Roma'da "Collesium" un üzerinde çelik sütunların yükselttiği bir otel yapılmasına izin verilebilir mi? O ülkelerde kıyamet kopmaz mı? Hani nerede bizim İstanbullular? Nerede aydınlar?

Roma İmparatoru 1. Konstantinus 'un 323-337 yılları arasında başlattığı "çekirdek saray" çeşitli Bizans imparatorlarının değişik noktalardaki ekleri ile zamanla büyüdükçe büyüdü.

İstanbul'da Roma ve Osmanlı imparatorluklarının müzeleri var, ama Bizans'ın müzesi yok. Ayasofya'nın dibindeki Bizans Sarayı, bugün otel olarak kullanılan binayla birlikte Bizans Müzesi'ne dönüştürülemez miydi? Nerede 1990'lardan bu yana Kültür ve Turizm bakanlarında o anlayış! 2010'da Avrupa Kültür Başkenti etkinliklerine hazırlanan "dört imparatorluk başkentindeki" tarih cinayeti dozerlerle sürüyor.

Bakan Ertuğrul Günay şimdiden kıvırmaya başladı: "UNESCO temsilcileri ile bir değerlendirme kurulu oluşturacağız. 15 dönümlük bir arkeolojik parkın ortaya çıkacağı dikkatten kaçıyor." Türkçesi şu: "UNESCO temsilcilerine burası bir açık hava arkeolojik parkı olacak, diyeceğiz. Ama otelin ek inşaatını da yapacağız!"

İstanbullular, göz göre göre dört imparatorluğun saraylarından birinin yok edilişine ve görkemli Ayasofya'nın dibinde çelik bir binanın yapımına seyirci kalıyorlar. Yuh olsun seyircilere!

İzmir'de Cinayet: Allianoi!

Hürriyet gazetesinin 1 Şubat tarihli Cuma ekinde sırt sırta iki sayfa, Türkiye'deki gerzeklikler için tipik bir örnekti. Gazete, haftada bir düzenlediği "en iyi on" seçimini, bu kez Türkiye'deki "spa (kaplıca)"lar arasında yapmıştı.

On kaplıcadan yalnızca Çeşme'daki otel bir kaplıca yöresinde idi. Öteki dokuzu Türkiye'deki kaplıca alanlarının dışında kalan beş yıldızlı oteller arasından seçilmişti. Kaplıcaların temel özelliği olan, mineraller içeren doğal sıcak su, bunların hiçbirinde yoktu.

Bu otellerin kimisinde ne demekse, "Thai, Vietnam, Bali, Çin, şiatsu, lomi lomi nui, ying&yang, amrita signature, sweet hearts, oriental dry, mauna kea, kakao, bal (yersen türünden!) masajları" yapılıyordu. Kızılderililere özgü yöntemle kulaklar mumla temizleniyordu!

"Bitki kokulu buharlar, taşla terapi, kırmızı şaraplı banyo fıçısında " kendinizi ortaçağlarda hissediyordunuz. "Burcunuzun elementlerine uygun meyve ve bitki maskeleri" ile güzelleşiyordunuz! Bazılarında "süt" değil "süt köpüğü" ya da "okaliptüs-nane kokulu buhar banyoları" yapılıyordu. Hatta " Kleopatra masajı" da yaptırtabilirdiniz. Kleopatra 'nın neden Roma imparatorlarını baştan çıkarttığı şimdi anlaşılıyordu!

Hürriyet'in kaplıca seçimi yazısının hemen arka sayfasında ise -Roma imparatorları Hadrianos, Antoninus, Caracalla 'nın sağlıklarını borçlu oldukları- İzmir'in Bergama ilçesindeki Allianoi kaplıcasının sular altında kalacağından yakınılıyordu. Tarihçi Pausanias , hatip Aelius Aritedides de aynı kaplıcada tedavi görmüşlerdi. Buradaki 45-50 derecelik sıcak sudaki mineraller tedavinin doğal ilaçlarıydı. Thai, Bali, Vietnam vs. vs. vs. gibi kandırmacalar yoktu. Tıbbın babası Asklepios 'un hastanesinin Bergama'nın göbeğinde, Allianoi'ye 20 km. uzaklıkta olduğunu da unutmayalım. Küçük bir kaplıca olarak 2. yy'da tarih sahnesine çıkan Allianoi'nin ünü o kadar yayıldı ki zamanla 10 bin dönümlük bir alanı kapsayan bir "kaplıca kentine" dönüştü. İmparatorlardan sonra Osmanlı paşalarına "Paşa Ilıcası" adıyla da hizmet verdi.

Türkiye'nin elbette barajlara gereksinimi var. Ancak dönemin başbakanının, yerel partililerin etkisiyle Yortanlı Barajı'nın yerini değiştirerek oy uğrunda Allianoi'yi sular altında bırakması cinayet değil de nedir?

İzmir 1. Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu, yöreyi "1. Derece Arkeolojik Sit" ilan etti. 1998'den bu yana kentin yüzde 20'si kazıldı. Aralarında Allianoi'yi tanıtmak için İspanya'da Zaragoza'ya gönderilen ünlü "Nimfe (su perisi) " heykeli de olmak üzere, ilaç yapımında kullanılan havanlar, tıp araçları, sağlık tanrısına sunulan adaklarla birlikte yaklaşık 11 bin buluntu Bergama Müzesi'ne teslim edildi.

Su perisinin kenti Allianoi'yi baraj suyunun altında bırakıp bırakmamaya karar vermek için "Akademik Bilim Komisyonu (ABK) " kuruldu. Kurul 2005'te, "Allianoi korunmalıdır" dedi. DSİ katilleri, kurul üyelerini değiştirdiler. 2. ABK 2006'da 6 öneri yaptı, "Su altında kalmasına karar veremeyiz" dedi. Sorun bu kez, 3. ABK'ye ve 2. Koru-MA Bölge Kurulu'na havale edildi. Kazı heyeti ile görüşmeden, 3. ABK ve 2. Koru-MA Kurulu, Roma imparatorunun yenik gladyatörün öldürülmesine izin niteliğinde olan başparmağını aşağıya doğru çevirdiği gibi "Allianoi'nin katli vaciptir" işaretini yaptı.

Yortanlı Barajı artık su tutuyor. AB'nin 3 milyon Avro'luk katkı önerisine karşılık arkeolojik kazı durduruldu. Bekçiler görevden alınıp definecilere peşkeş çekildi. İmparatorlar kaplıcası Allianoi boğulurken, Türkiye'de insanlar yapay kaplıca otellerinde "yersen" i yiyorlar. Afiyet olsun efendim! Oysa Allianoi'nin çevresinde 3-5 yıldızlı kaplıca otelleri yapılıp insanlar sağlığına kavuşsalar, boş zamanlarında tarihin içinde yürüyüşler yapsalardı, "İmparatorlar Kaplıcası" dünya turistlerine hizmet verseydi daha iyi olmaz mıydı? Nerede o kafa?

Ankara'da Cinayet: Augustus Tapınağı!

İnsanlar bir yeri kutsal olarak saptadılar mı, oradan kolay kolay dönüş olmuyor. Ankara'da günümüz Ulus'unda bir yere Frigler bir tapınak yapmışlar. Sonra Romalılar bunun üzerine bir başka tapınak dikmişler. Bizans döneminde bu tapınak kiliseye dönüştürülmüş. Türkler de buraya Hacı Bayram Veli Camii ve Türbesi'ni eklemiş.

Sınırları İngiltere'den Mezopotamya'ya yayılan Roma İmparatorluğu topraklarında bu tapınağının bir eşi yok. Tapınağın duvarlarında Roma İmparatoru Augustus 'un 57 yıl boyunca yaptıkları, Yunanca ve Latince olarak yazılı. Dünya, Roma'nın tarihini "yazıtların kraliçesi" denilen Augustus Tapınağı'ndan öğreniyor.

Yüzyıllardır doğanın olumsuz etkileri altında eriyen bu tapınak için, İtalyanlar, İngilizler, Almanlar ve Orta Doğu Teknik Üniversitesi onarım ve koruma amaçlı değişik tasarımları Kültür Bakanlığı'na sundular. Ödenekler sağlandı. En son katkıyı da Vehbi Koç Vakfı 60 bin Avro ile yapacağını açıkladı.

Kar ve güneşin olumsuz etkileri bir yana, son aylarda Ankara'da yoğunlaşan depremlerin yaratacağı bir yıkım cinayetinin faturasını acaba Kültür ve Turizm Bakanlığı ödeyebilecek mi?