Asya ile Avrupa'yı denizin altından
bağlayan Marmaray projesi kapsamında yapılan kazılar, İstanbul'un 8000 yıllık
saklı tarihini ortaya çıkardı. İstanbul Arkeoloji Müzeleri
Müdürü, Marmaray Kazı Başkanı İsmail Karamut, ortaya çıkan İstanbul'un yeni
tarihini "İstanbul Kültür Turizm 2008 Değerlendirmesi" adlı kitapta
anlattı.
Karamut, Marmaray projesi olmasaydı Yenikapı, Sirkeci ve
Üsküdar'da ortaya çıkartılan taşınmaz kültür varlıkları, özellikle Bizans dönemi
Theodosius Limanı ile bu limanda çamurun yuttuğu ve bu sayede günümüze sağlam
ulaşmış batık gemiler hakkında bilgi sahibi olunamayacağını
vurguladı.
Karamut, kazılara Bizans döneminde İstanbul'un Marmara
kıyılarındaki limanı olan Yenikapı'dan başlandığını belirterek, kazı
çalışmalarının ilk etabının yürütüldüğü Mustafa Kemal Caddesi ile Namık Kemal
Caddesi arasında kalan bölgenin, antik kaynaklarda ve bazı araştırmacıların
çalışmalarında Theodosius Limanı olarak anıldığını hatırlattı. Marmaray Kazı
Başkanı, şunları ifade etti:
"Roma İmparatoru Büyük Konstantin'in kurduğu yeni Başkent
Konstantinapolis'in gelişip büyümesinde, gemilerle yapılan ticaret dolayısıyla
limanlara büyük iş düşüyordu. Bu gereksinimi gören 1. Theodosius (379-395),
kendi adıyla anılan bu limanı yaptırmıştır. Kentin artan tahıl ve diğer
gereksinimlerini karşılamak amacıyla kurulan liman, 7. yüzyıla kadar aktif
konumunu sürdürmüş, daha sonra önemini yitirerek limana akan Bayrampaşa (Lykds)
Deresi'nin taşıdığı mil, artık ve molozlarla dolmaya başlamıştır. Liman, ufak
gemi ve balıkçı teknelerinin uğrak yeri olarak 11. yüzyıl sonlarına kadar
bir süre daha kullanılmış, olasılıkla 13. yüzyılda tamamen dolarak üstü
kapanmıştır."
İlaç şişesi
İsmail Karamut, Yenikapı'da toplam 32 bin metrekarelik bir
alanda kazı yaptıklarını ve ilk olarak geç Osmanlı dönemine ait seramik
parçaları içeren tabakalar bulduklarını ifade ederek, "Mimari buluntular, kuru
duvar tekniğinde yapılmıştı. Buluntuların özelliklerine dayanarak, bu alanın 19.
yüzyıl sonlarında ilaç yapımında kullanıldığı ve eczacılıkla ilgili işlikler
olabileceği sonucuna vardık. Buluntular arasında, içi civa dolu bir cam şişeyle
üzerinde lağman betimi bir şişe kapağı vardı. Koruma Bölge Kurulu, bu alanın
yerinde korunmasına karar verdi" bilgisini verdi.
Yüküyle birlikte batan tekne
Alanın doğu bölümünde -1,10 metre kodunda ortaya çıkan çok
miktarda işlenmiş ahşap buluntu ve kalın halat parçalarının çalışmaların genişletilmesine neden olduğunu vurgulayan Karamut, şöyle devam
etti: "Çalışmanın sonunda Theodosius Limanı'nda 11. yüzyıl amforalarıyla yüklü
bir tekne bulundu. Teknenin yüküyle birlikte battığı, sonra limanın dolması
sonucu toprak altında kaldığı anlaşıldı. Karşımıza çıkan buluntular, yapılan
kazının ne denli önemli olduğunu, İstanbul arkeolojisi ve özellikle Bizans
tarihi için çok önemli sonuçlar elde edeceğimizin habercisi oldu. Gerçek
uzunluğu 10-12 metre arasında, güvertesiz ve tek direkli olan teknenin,
olasılıkla Marmara Bölgesi'nde inşa edildiği belirlendi. Teknenin, fırtına ya da
benzer sebeplerle batmış olduğu düşünülmektedir."
İsmail Karamut, kazılarda şimdiye kadar 33 tane farklı
büyüklükte ticari gemi, ufak balıkçı tekneleri ve uzun kürekli gemiler
bulunduğunu bildirdi. Teknelerin, yaklaşık 5 yıl sürecek özel konservasyondan
sonra yeniden kurulabileceğini ve sergilemeye hazır hale geleceğini dile getiren
Karamut, batıkların proje alanında sergilenmesi için Marmaray ve metro
istasyonları için tasarlanan müze projesi çalışmalarına başlandığını
hatırlattı.
Bizans'ı Bizans yapan gücün, deniz filosu olduğuna işaret eden
Karamut, uzmanların incelemeleri sonucunda, Bizans filosu gemileriyle Orta
Çağ'da gemi yapımı teknikleri konusunda eşsiz bilgiler elde edileceğini
belirtti.
Konstansinus Suru bulundu
Kazı alanının batısında ''100 Ada'' olarak adlandırılan bölgede
yapılan çalışmalar sonucunda, M.S. 4. yüzyıldan 13. yüzyıla dek uzanan, farklı
dönemlere ait, iç içe geçmiş mimari kalıntılar ortaya çıkarıldığını ifade eden
Marmaray Kazı Başkanı, bu alandaki en önemli mimari kalıntının yaklaşık 51 metre
uzunluğunda, 4,20 metre genişliğinde Horasan harcı sıvalı, bağlayıcı kesme
taşlardan yapılmış olan duvar olduğunu dile getirdi.
Bazı bilim insanların bu kalıntının Roma İmparatoru Konstantinus
1. Maximus (324-337) tarafından yaptırılan ''Konstantinus Suru'' olduğu
görüşünde birleştiğini aktaran Karamut, devam edecek kazılarda bu kalıntı
hakkında da yeni bulguların ortaya çıkacağını bildirdi. İsmail Karamut, şu
bilgileri verdi:
"Diğer önemli kalıntı ise İ.S 4. yüzyıla tarihlendirilen
'potern/tünel' olması muhtemel kalıntıdır. Yaklaşık 11 metrelik bölümünü
görebildiğimiz bu tonozlu tuğla yapının içinde bol miktarda kandil bulunmuştur.
Bölgede planı anlaşılabilen diğer mimari kalıntıların işlikler olduğu
düşünülmektedir. 100 Ada'da mendirek ve rıhtım taşlarına ait kalıntılar vardır.
Rıhtım taşlarının hemen önünde, 43 metre boyunca birbirine paralel olarak
iki sıra halinde uzanan ahşap kazıklar, olasılıkla rıhtımın uzantısı olarak
kullanılan bir iskeleye aittir. Bütün bunları bir bütün olarak
değerlendirdiğimizde, 100 Ada'nın, limanın kara bölümünde kaldığı
anlaşılmaktadır. Yapılış tekniğinden ötürü 11. yüzyıla tarihlediğimiz hipoje
(kral mezarı) kalıntısıyla yapımında Bizans damgalı tuğlalar kullanılmış olan 2.
Theodosius dönemi sur kalıntıları, kıyıda bulunduğumuzu gösteren diğer önemli
kanıtlardır."
8 bin yıl öncesine gidildi
Karamut, çalışmaların devamında, Theodosius Limanı
kalıntılarının altında, günümüzden 8000 yıl öncesine kadar giden dolgulara ve
arkeolojide neolitik, kalkolitik ve demir çağı olarak adlandırılan evrelere ait
seramik parçalara rastlanıldığını belirtti.
Eldeki verilerin burada bir yerleşim olduğu düşüncesine ağırlık
kazandırdığını anlatan Karamut, şöyle devam etti: "Kazı sürecinde bulunan
Neolitik döneme ait mezarda, ikisi yetişkin, ikisi çocuğa ait hoker pozisyonunda
gömülmüş 4 iskelet saptanmıştır. İskeletlerle birlikte ölü hediyesi olarak 5
adet farklı boyutlarda pişmiş toprak kap, 1 adet de düzgün işlenmiş, bir ucu
sivri diğer ucu çatal biçiminde kesilmiş ahşap bir alet tespit edilmiştir.
Antropologlar, yetişkinlerin 25-30 yaşlarında, küçüklerin ise en fazla 2 yaşında
öldüğünü belirtmişlerdir. Neolitik yerleşimde bulunan ahşaptan ve kemikten
yapılmış aletler, İstanbul'un 8000 yıl öncesi için çok önemli buluntulardır.
Örnekleri Fikirtepe ve Pendik'te rastlanan bu tür mimari ve küçük buluntular,
İstanbul'un tarihi yarımadadaki ilk çiftçi toplulukların varlığına işaret
etmektedir. Dolayısıyla İstanbul tarihinin bilinenden daha eskilere gittiğini
kanıtlayan çok önemli arkeolojik verilerdir. Ele geçen bol sayıda neolitik dönem
seramik parçaları Bayrampaşa Deresi'nin denizle birleştiği bu alanda günümüzden
yaklaşık 8 bin yıl önce büyükçe bir köyün varlığını kanıtlamaktadır.
Kalıntıların -6,5 metrede oluşu da günümüzden yaklaşık 8 bin yıl önce deniz
seviyesinin günümüzdeki düzleminden en az bu kadar aşağıda olduğunu
göstermektedir."
Karamut, 11. yüzyıl batıkları ile Neolitik döneme ait mimari
kalıntıların arasındaki tabakalaşmış denizsel olguların, Marmara Denizi'nin son
10 bin yıl içinde geçirdiği değişimlerin anlaşılabilmesi açısından eşsiz bir
kaynak niteliğinde olduğunu vurguladı.
Yenikapı kazılarında taşınmaz ve taşınır kültür varlıklarına ek
olarak çok sayıda insan ve hayvan iskeletine de rastlandığını kaydeden Karamut,
özellikle başları gövdelerinden ayrılmış durumda ve toplu halde bulunan insan
iskeletlerinin önem arz ettiğini bildirdi.
Üsküdar Koyu doldurularak yerleşime
açılmış
Karamut, Marmaray Projesi'nin diğer bir istasyonu olan Üsküdar
Meydanı'ndaki arkeolojik kazı çalışmalarının bitme aşamasına geldiğini
belirterek, kazıda, bir arastanın (çarşı) temel kalıntılarına rastlandığını
ifade etti. Karamut, şu değerlendirmelerde bulundu: "Kaynaklar, arastanın, Rum
Mehmet Paşa vakfiyesi olduğuna işaret ediyor. Paşa 1470 yılında vefat etmiş
olduğundan, arasta bu tarihten önce cami ve imarethanelere gelir getirmesi
amacıyla yapılmış olmalıdır. Arastanın 50 kadar dükkanı vardır. Arastanın
tamamı, 1956 yılında ortadan kaldırılmıştır. Aynı alanda Pervititch haritasında
çizilmiş olan bir tabakhaneye ait mimari kalıntılar ortaya çıkarılmıştır.
Kazılarda Bizans dönemi ve önceki dönemlere ait herhangi bir mimari parça
çıkmamasına karşın, yaklaşık -4 metreden sonra yoğun miktarda Roma, geç Roma,
Bizans dönemi kandilleri ve mühür baskılarıyla sikkeler bulunmuştur. Bu
bulgular şunu göstermektedir ki antik kaynakların anlattığı gibi bu alan daha
önceleri koyken, 16-18. yüzyıllar arasında doldurularak yerleşime açılmış ve
bugün mimari kalıntıların yer aldığı alanda yapılaşma gerçekleşmiştir. Bu alanın
üst katmanlarında yapılan kazı çalışmalarında Pervititch haritasında da görülen
1930 yıllarına ve sonrasına ait Tekel binalarının kalıntılarına da
rastlanılmıştır."
Karamut, 3. Ahmet Çeşmesi ve Mihrimah Sultan Camisi yakınlarında
deplase alan çalışmaları sırasında ortaya çıkan buluntuların, özellikle
Üsküdar'ın Bizans tarihini aydınlatması açısından çok önemli sonuçlar verdiğine
işaret ederek, şunları anlattı: "Kazılarda ortaya çıkarılan apsidal bir yapının
temel kalıntıları, bulunduğumuz alanın koy olmadığını, artık karada olduğumuzu
göstermektedir. Kazılarda M.S 12-13. yüzyıllarda yapılmış dini bir yapının
temeli olduğu düşünülen bir kalıntı bulundu. Dikdörtgen planlı yapının dışında
ayrı bir temenos duvarının olması, onu daha da ilginç kılmaktadır. Bu yapı bir
kilise, bir şapel ya da bir martyrion olmalıdır. Yapının içinden ve
temenos duvarıyla arasındaki alandan çıkan 90'dan fazla iskelet belgelendikten
sonra kaldırılmıştır. Üsküdar'ın Bizans dönemi tarihini aydınlatacağına önemli
bilgiler sunacağına inandığımız bu yapı hakkında ayrıntılı çalışmalar
sürmektedir. 3. Ahmet Çeşmesi yakınındaki kazılarda çok önemli buluntular gün
ışığına çıkmıştır. Karşılaşılan monoblok taş sıraları, bu alanın, doldurulan
koyun dışında ve kıyısında olduğunu gösteriyor. Taş sıraları da olasılıkla koy
kıyısındaki bir rıhtımın varlığını işaret ediyor. Monoblok taşların devamı, 3.
Ahmet Çeşmesi altına doğru ilerlediği için izlenemedi. Kazılarda 0,5 metre
derinlikte ele geçen birbirine paralel, fırınlanmış ve ziftlenmiş ahşap
kütükler, bir iskele oluşumu vermektedir."