İstanbul’a Vize…



İstanbul’un eski belediye başkanı olan Sayın Başbakan, 90’lı yıllarda söylediklerini bir kez daha tekrarladı ve İstanbul’a vize uygulanmasını yeniden gündeme getirdi. Üstelik bu önerisine yeni eklemeler yaparak, araç ve plakaların da sınırlanmasının tartışılması gerektiğini de dile getirdi. Halkın gerçek gündemi belirlemesini engelleyerek, kendi istediği gündemi tartıştırma uzmanına dönüşen Recep Tayip Erdoğan’ın bu önerileri önümüzdeki günlerde daha çok tartışılacaktır.

Kentlere göçün önlenmesi için kırsal alanda yapılması gerekenler söylendiğinde, doğum kontrolünün yaygınlaştırılması gerektiği dile getirildiğinde oralı bile olmayan, duymayan ve görmeyen politikacılarımızın, İstanbul’un ve giderek diğer kentlerimizin içine düştüğü açmaz sorulduğunda aklına her nedense üçüncü, dördüncü köprüler ve battı çıktı altgeçitler ya da kente girişte vize uygulanması, plakaların sınırlandırılması geliyor. Üstelik Sayın Başbakan’ın yaptığı gibi yapılan öneriler, “tüm dünyada böyle” diye yutturulmaya çalışılıyor.

İstanbul’un günümüzde içine düştüğü açmazlar çok. Kent, yüzyılların mirası üzerinde gelişmiş olması nedeniyle merkezi alanda günümüzün vahşi otomobil egemen koşullarına uygun kentsel yaşamın düzenlenebilmesinin önünde önemli engeller var. Araç sayısında yaşanan artış, altyapı yetersizliği nedeniyle giderek daha büyük bir soruna dönüşüyor. Dünyadaki diğer benzer metropollerden farklı olarak, raylı sistem toplu taşımacılıkta, metrodaki yetersizlik kentin ulaşım sorunlarını bir kat daha büyütüyor.

Oysaki; İstanbul’un büyüklüğüne sahip ya da daha küçük benzer pek çok kentte toplu taşıma sistemleri çok uzun süre önce tamamlanmış, kentlerde yaşayanlar bir noktadan diğerine zamanı kesin olarak belirlenebilen, gecikmesiz, kısa süre içinde ulaşma olanağı veren toplu taşıma, metro sistemlerini kurmuş durumda. Kurulan bu sistemler, insanlara özel araçları ile süresi belirsiz bir yolculuk yerine zamanlaması belirli konforlu ulaşım alternatifini sunmaktadır.

Ülkemizde ise geç başlayan metro uygulamaları, kısıtlı alanlarda ve kısa mesafelerde kalmış, kentlerin değişik bölümlerine yaygınlaşamamış, özel araçla ulaşma olanaklarına konforlu bir alternatifin oluşmasını engellemiştir. Özellikle son yıllarda İstanbul ve Ankara kentlerinde yaşanan ulaşım sorunlarının çözümüne yönelik geliştirilen “sözde” çözümler, bir virüs gibi ülke geneline yaygınlaşmakta ve yapılan yanlış tercihler, tüm kentlerimizin ulaşım sistemlerinde geri dönüşü zor sistem bozukluklarına yol açmaktadır.

Tüm dünyada kent merkezlerinin özel araçlarla işgal edilmesinin, trafiğin işlemez duruma gelmesinin önlenmesine ilişkin birtakım önlemler geliştirilmektedir. Birçok kentte, kentin belirli bölümlerine, belirli saatlerde özel araçla ulaşım ücretli hale getirilmekte, kent merkezinde yapılmış olan otoparkların ücretleri çeperdeki otoparklara göre daha pahalı yapılırken kent merkezine ulaşan metro hatlarında ücretsiz otopark olanakları yaratılmaktadır. Kent merkezlerine gidecek araçları, merkez dışında otopark yerlerinde tutan ve insanları toplu taşımaya yönlendiren sistemler giderek yaygınlaşmaktadır.

Bunun yanında, günümüzde pek çok kentte taksiler yalnızca belirli noktalardan yolcu alabilirken, taksilerin ücretleri trafiğin yoğun olduğu saatlerde, büyük bölümü kamuya vergi olarak aktarılan ek ücretlerle çalıştırılmakta, kentin merkezine yaklaştıkça taksi ile ulaşım da pahalı hale gelmektedir. Bir yandan trafikte özel araçla ve taksi ile seyahat etmenin maliyeti artırılırken, diğer yandan insanlara ucuz ve konforlu toplu taşıma alternatifi sunulmaktadır.

Yaşanmış, denenmiş ve başarılı olmuş pek çok örnek uygulama varken çağdışı vize ve yasaklama kararlarını tartışmak, çaresizlik ve yetersizliğin en somut göstergesidir. İstanbul’a vize uygulamasını, araç sayısının sınırlanmasını öneren Sayın Başbakan’ın, Ankara’da olduğu gibi, kendi belediye başkanlarının uygulamalarına bakıp, ille de bir konuda vize uygulamak istiyorsa, kent merkezlerinde trafiği hızlandırmayı, özel araçla kent merkezlerine gitmeyi özendiren köprü, altgeçit, şerit artırma gibi yanlış uygulamalara, bu tür yanlış uygulamalarla kentlerimizi içinden çıkılmaz duruma getiren kendi belediye başkanlarına vize koyması daha yerinde olacaktır.

Yurtdışına çıkmak ve gezmek gibi bir olanağı olmadığından vize sorununun ne olduğunu bilmeyen vatandaşa, vize alamamanın ne demek olduğunu, gitmek ve görmek istediğiniz bir yerde istenmemenin nasıl bir duygu olduğunu tattırabilmek, uygulanan vizeler nedeniyle ülke dışına hareketi kısıtlanan insanlarımıza yurtiçinde de kısıtlama getirerek, “otur oturduğun yerde” demek anlamına gelen bu uygulamaları aklından geçirenlerin, bu yıl içinde yapılacak seçimlerde halktan nasıl vize isteyeceklerini izleyip göreceğiz.