Mutlu insanlar şehri var mıdır ey bahtı güzel hemşeri? Varsa eğer, sen
bulasın. Yoksa eğer, sen kurasın.
Mutlu insanlar şehri nedir ki ey hemşeri?
Bana sorarsan, bir şehir mutlu ise eğer, o şehrin ahalisi de mutludur. O
şehrin taşı toprağı mutlu ise eğer, ahalisi de öyledir. O şehrin kubbeleri,
ağaçları, minareleri, çıt çıt kuşları, martıları mutlu ise sokakları,
pencereleri, ortasından akan suları, vapurları, balkonları, balkonlardan sarkan
temiz çamaşırları, bir dağılıp bir buluşan şeker pamuk bulutları, merhamet
bulutları mutlu ise eğer, o şehrin ahalisi de mutludur.
Taşı toprağı altın
Taşı toprağı altın demişler bu şehre. Bu sözle anılmaya başlanan bir şehir
mutlu olabilir mi, ey hemşeri? Umutla şehre gelenleri anlatan bir söz müdür bu
yalnızca, yoksa Kaliforniya'yı istila eden altın avcılarının ihtirası gibi bir
ihtirası mı yansıtır? Üniversite yıllarım Süleymaniye Camii'nin etrafında,
külliyenin dar sokaklarında, camiden Tahtakale'ye inen yokuşlarında geçti.
Öğrendiğim bir şey vardı ki, Mimar Sinan, her biri birer
başyapıt olan eserlerini yaparken, o şehre, o şehrin geçmişine, o şehrin
yaratıcı dehalarına saygı göstermişti. Süleymaniye'yi, Ayasofya' nın yakınında
bir yere değil, uzağında bir tepeye kondurmuştu örneğin. Sultan Selim, ondan,
Ayasofya'nın kubbesinden büyük bir cami yapmasını istediğinde o, bu yarışa
girmemişti. En büyük eserini İstanbul'da değil Edirne'de inşa etmişti. Selimiye
Camii'nin kubbesini, Ayasofya'yı geçecek kadar büyük yapmamıştı. Hem
Ayasofya'daki sanata saygı duyuyordu hem de sanatın kendisinin bir yarış
olmadığını biliyordu. Sanat, niceliksel büyüklükte değil, niteliksel
yaratıcılıkta saklıydı.
Hal böyleyken, bugün, Haliç'i aşacak metro köprüsü, tam tamına
Süleymaniye'nin önünden geçiyor. Bu köprünün tasarımını İstanbul Belediye
Başkanı Kadir Topbaş bizzat yapmış. Bizzat beğenmiş, bizzat yapıyor. Bu köprünün
bir de boynuzları var. Bu boynuzlar Süleymaniye'ye saplanıyor. Mimar Sinan
kimmiş, Süleymaniye de neymiş, sen belediye başkanının köprüsünün boynuzlarına
bak! Be hey be hey!
İstanbul UNESCO Dünya Mirası listesinde bir şehir. Bu köprü
başta olmak üzere, bir dizi uygulama ve uygulamama yüzünden, bu listeden düşmek
üzere. Brezilya'da 25 Temmuz'da yapılacak
toplantı öncesinde bir taslak hazırlandı. Haziran 2010 tarihli
Dünya Miras Komitesi Karar Taslağı'na göre...
Haliç Metro Köprüsü inşaatı durdurulmaz ya da projeyle
ilgili anlamlı bir değişiklik yapılmazsa...
İstanbul Surları restorasyon projeleriyle ilgili bilgi
sağlanmazsa...
Marmaray ve Motorlu Araç Geçiş Tüneli Projeleri ile ilgili
‘Çevre ve Sosyal Değerlendirme'ye, ‘evrensel değerler' ile ilgili yapılacak bir
spesifik değerlendirme de eklenmezse...
Ahşap yapıların korunabilmesi için çok ortaklı bir rehabilitasyon programı
geliştirilmezse...
Trafiğin tarihi yarımada üzerinde potansiyel etkilerini göz önüne alan bir
‘trafik mastır planı' hazırlanmazsa...
İnşaat ve altyapı projelerinin varlığın üstün evrensel değerine etki etmemesi
için bütüncül bir çerçeve oluşturacak yönetim planı uygulamaya konulmazsa...
UNESCO, İstanbul'u 2011 yılında tamamen Dünya Miras
Listesi'nden silmek üzere, 2010 yılında ‘Tehlikede Olan Dünya Miras Listesi'ne
almaya karar verir deniliyor.
İstanbul alarm
veriyor
Yeterince açık görünüyor. Bu gelişmeye karşı, İstanbul'un Miras Listesi'nde
kalması için hiçbir çaba sarf etmeyen Ankara yönetimine, kültür yönetimine ve
İstanbul yönetimine karşı bir bilinçlendirme kampanyası açıldı.
‘İstanbul S.O.S' isimli bilinçlendirme hareketi, aynı zamanda
bir imza kampanyası da başlattı. Bu oluşum, İstanbul'a boynuzlar saplanmadan
önce, halkın farkına varmasına çalışıyor.
İki sıfır bir sıfır yılında Avrupa Kültür Başkenti sayılan bu şehir, kültürel
bir utanç kararının unvanına da sahip olacak belki de. Boynuzlar bu utancın,
marifetin, mağduriyetin simgeleri olarak gövdemize saplanmış olacak, eğer bir
şey yapılmaz ise.
Boynuzlar, insanlık kültürünün en eski ama en eski simgelerinden biridir.
Çatalhöyük, Göbeklitepe, bu boynuzların en eski örneklerinin ülkemiz
topraklarında da olduğunu gösteriyor.
Boynuzların neyi simgelediğini anlayabilmek için âlim olmak gerekmiyor. Zaten
tarih boyunca herkesin bir bakışta anlayabilmesi için boynuzlar seçilmişti.
Gücün ve iktidarın simgesidir boynuzlar. Yalnızca ilksel inançların kutsal
simgesi değil, aynı zamanda ilksel dürtülerin, ihtirasların da
simgesi.