İstanbul Modern Çağdaş Fotoğraf Serileri’nde bu ay Jyrki Parantainen



İstanbul Modern Sanat Müzesi’nde gerçekleştirilen, Murat Germen ve Orhan Cem Çetin’in yönettiği Çağdaş Fotoğraf Serileri söyleşi dizisinin bu ayki konusu Finlandiyalı fotoğrafçı Jyrki Parantainen. “Helsinki Okulu”nun en önemli temsilcilerinden kabul edilen 1962 doğumlu sanatçı, sahneleme ve karışık teknik yöntemlerini kullanarak müdahale ettiği fotoğrafları ile tanınıyor.

Söyleşi, 27 Aralık Cumartesi, saat 16.00-18.00 arasında, İstanbul Modern Sinema’da izlenebilir.
Kendine özgü konu içerikleri ve tavrıyla dikkat çeken Jyrki Parantainen, serilerinde duygusal yıkımlara yol açan nefret, öfke, anlayışsızlık gibi temel ve evrensel insani çatışmaları ele alıyor. Bu çatışmaların hem bireysel hem de toplumsal ölçekte araştırıldığı fotoğraflar, yüksek teknik ve estetik değerleri ile de öne çıkıyor.

2006 yılında Helsinki Sanat ve Tasarım Üniversitesi’nde eğitim vermeye başlayan sanatçı, birçok film yönetmenine de referans olan Andrei Tarkovsky’den etkilenmiş. Bu etki, tüyler ürpertici gerçeklik betimlemelerinde gözlemleniyor. Özellikle son dönem işlerinde, çok alışılmadık biçimde fotoğraf yüzeyinin önündeki düzleme müdahale eden Parantainen, çekilmiş olan fotoğrafların üzerine metal teller, sayılar ve kelimeler yerleştirerek tekrar fotoğraflarını çekiyor. Sanatçı, bu iki katmanlı müdahale ile fotoğrafın vermek istediği mesajı daha belirgin kılarken, genellikle düş kırıklığı ile sonlanan kayıp umutlar üzerinde odaklanıyor.
Önceleri uzun bir süre “alev” ile çalışan Jyrki Parantainen, yarattığı mekânları yakıp, ardından fotoğraflıyordu. Kontrol edilemez hale gelen alev ve ışığın kendine özgü ortamını belgeleme sürecini, yanma aşamasının yol açtığı şiddetli yıkım hissinden yangının bittiği andan sonra yaşanan sessizliğe kadarki tüm ruh hallerini yansıtmayı hedefliyordu. 

Özgün ve hayli farklı içerikte işler üreten Jyrki Parantainen, dile getirdiği görüşleriyle, odak noktaları hakkında ipuçlarını veriyor: “Çevremde yıkımla sonuçlanan birçok şey olup bitiyor; boşanmalar, nefret, öfke ve sürekli bir yanlış anlama hali... Bunların varlığında uyumun yakalanması imkansızmış gibi geliyor bana. Hem yerel hem de evrensel ölçekte hep var olan bu olumsuzluklara ironik bir şekilde yaklaşınca, belki başka türlü elde edilemeyecek bir tatmin hissi mümkün olabililiyor...”