İstanbul'un son 25 yıldaki hemen tüm planları, kuzeydeki su havzaları ile ormanlık kuşağın "birlikte" korunmalarını öngörüyor. Çünkü ormanlar, aynı zamanda havzaların "su kaynakları"nı oluşturan dereler için de "güvence"ler...
Bu nedenle kuzeyin bir adı da "kentin akciğerleri"... Marmara ile Karadeniz arasında kalan metropolün, akciğerlerine doğru değil, güneydeki Marmara'ya paralel büyümesi kararı bundan kaynaklanıyor...
İstanbul için "yaşam kaynaklarını tüketmeden gelişme" anlamına gelen bu temel ilke, ilk kez 1980 Temmuz'unda Bayındırlık Bakanlığı'nca onaylanan 1/50 bin ölçekli planda gözetildi.
Ne var ki 1985'te planlama yetkileri belediyelere devredilince, dönemin Büyükşehir Belediye Başkanı Bedrettin Dalan'ın ilk imar icraatı bu planı iptal etmek oldu. Dahası, 1960'larda kurulan Nâzım Plan Bürosu da kapatıldı... Bürodaki "kentin imar belleği" arşivi bile çöpe atılırken, mimarlarca kurtarılan, İstanbul'un ilk plancılarından Prost'un "kendi eliyle çizip boyadığı" 1930'ların Suriçi Planı'nın orijinali, 20 yıldır Mimarlar Odası'nın duvarını süslüyor...
İstanbul ormanlarının su havzalarıyla birlikte imar yağmasına açılması da işte böyle başlar. Kentin neden "plansız" bırakıldığı ise çok geçmeden anlaşılır. İlk hamle olarak Sarıyer'deki Zekeriyaköy, Uskumruköy, Demirciköy, Bahçeköy gibi orman içi yerlerde villa siteleri için "mevzi planlar" onaylanır. Bunlara, 1987'deki Orman Yasası değişiklikleriyle özellikle Beykoz bölgesindeki "özel orman talanı" ile şimdi "2B arazileri" olarak gündeme getirilen "orman işgalleri" de eklenince; kentin kuzeyi talan bölgelerine dönüşür. "Plansız projeler"le süren bu politika, Koç Üniversitesi ile Sabancı Üniversitesi gibi "ormanda öğrenim" örneklerini de yaratır...
Aynı anlayışın ormanlar ve su havzalarına 2000'lerdeki ilk büyük darbesi de Akfırat beldesindeki "Formula-1" tesisleri ile çevresindeki villa siteleridir...
NÂZIM PLANINDAKİ 'TAKIYYE'
Son 25 yılın bu dur durak bilmeyen imar yağmasındaki "hukuk dışı" düzenlemelerden biri de "İSKİ Yönetmeliği"dir...
Dalan'ın yok ettiği 1980 planı, 1989'dan sonraki Sözen döneminde yeniden düzenlendi. Akciğerlerin korunmasını sürdüren bu plan, siyasi bir zamanlama yanlışıyla "onaylanamadan" 1994 seçimlerine takıldı. Plan bir aylık ilan sürecindeyken yapılan yerel seçimlerin galibi Recep Tayyip Edoğan, ilk iş olarak aynı planı geçersiz kıldı ve "yeniden hazırlanacağını" bildirdi. Bir yıl içinde, su havzalarındaki imar kurallarını "İSKİ Yönetmeliği"ne bırakan 1/50 bin ölçekli plan üretildi.
Başlangıçta buna itiraz olmadı. Çünkü İSKİ Yönetmeliği zaten havzaları koruyordu. Ne var ki kısa süre sonra bunda yapılan değişiklik, plandaki "Havzalarda yönetmelik geçerlidir" notunun da "tuzak" olduğunu kanıtlıyordu. "Yeni" yönetmelikle suya en yakın kuşaklar bile imara açılmış; böylece nâzım plan da yağma planına dönüşüvermişti...
Mimarlar Odası'nın işte bu tür "tuzak"lara açtığı davada ise yargı, 1/50 bin ölçekte belediyenin değil Bayındırlık Bakanlığı'nın yetkili olduğuna karar verince, nâzım plan tümüyle geçersiz kılındı. Ancak yerel yönetim, plan olmasa bile ormanların ve havzaların işgalini İSKİ Yönetmeliği ile özendirmeye devam etti...
İSKİ Yönetmeliği'nde 1995'te başlatılan oyunlar, imar rantı uğruna "hukukla inatlaşma"nın da belgeseli gibidir... 26 Aralık 1995'te kimsenin bilmediği bir gazetede yayımlanan yeni yönetmelik, koruma kuşaklarına yeni yapılaşma izinleriyle, havzalara 7 milyon kişinin yerleşmesine olanak sağlıyordu. Mimarlar Odası'nın buna açtığı davada, Danıştay'ın 8 Mayıs 1998 günlü kararıyla yürütme durdurulmasına rağmen Erdoğan yönetimi, 14 Ağustos 1998'deki yeni bir yönetmelik değişikliğiyle havzalarda bu kez 5 milyon 800 bin kişilik bir imar olanağı yarattı. Buna karşı açılan davada da İdare Mahkemesi 1999'da durdurma kararı verince, "hukukla inatlaşma" sürerek 21 Şubat 2003'te yine "benzer bir yönetmelik" çıkarıldı.
İşte bu yönetmeliğe de Mimarlar Odası'nca açılan davada yüksek yargı 27 Haziran 2005'te artık doğrudan "iptal" kararı verince, ormanların ve havzaların "kurtulduğu" sanıldı. Ancak bu kez de Kadir Topbaş başkanlığındaki İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi'nde 12 Mayıs 2006 günü kabul edilerek 25 Mayıs 2006 tarihli "Gazete 34" adlı bir ilan gazetesinde yayımlanan yönetmelik, tıpkı öncekiler gibi akciğerlere yeni imar ve yapılaşma olanaklarını sürdürüyor...
Şimdi, böylesi bir "imar inatlaşması" karşısında artık şu soruyu, sadece İstanbulluların değil herkesin "önemsemesi" gerekiyor: "İstanbul'un ormanlarındaki ve su havzalarındaki imar işgallerinden oluşan hukuk dışı yerleşmelerde milyonlarca kişinin siyasal eğilimleri hep ' dinci-muhafazakâr' partilerden yana... Bu talanın sadece kenti ve çevreyi değil, Cumhuriyeti ve demokrasiyi de 'tehdit' ettiği; dahası, yasadışı imar rantlarıyla aynı tehdidin 'finans ve örgütlenme kaynağı' nı da yarattığı, acaba ne zaman ciddiye alınacak?"