Doha'da eskiden her 350 kişiye bir inci
arama teknesi düşerdi. Doha şimdi de doğalgaz zenginliği sayesinde kişi başına
düşen milli gelir açısından dünyanın en zengin ülkesi olan
Katar'ın başkenti ve atak dış politikasıyla ülkesini öne
çıkarmaya kararlı bir Emir'in yaşadığı yer. Ancak Doha aynı zamanda kubbeli
gökdelenler ve alışılmadık bir geometrinin arasında, kimlik arayışında olan bir
kent.
Basra Körfezi üzerindeki bütün ışıltılı kentler
gelenek ve modernite arasında kalmış durumda. Zira petrol ve doğalgaz
zenginliği, Katarlı bir yetkilinin tabiriyle, "Mars üzerinde Dünya" yarattı.
Fakat bu tartışmanın en hararetli olduğu yer Doha. Milyarlarca doların
akıtıldığı kentin neye benzemesi gerektiğine dair tam bir fikir karmaşası söz
konusu ve süreç çok sayıda eleştiriyle durmadan kesintiye uğruyor. İşte Doha'nın
sundukları: Bir film festivali, 2022 Dünya Futbol Şampiyonası, yeni bir
havaalanı ve metro sistemi. Doha'da eksik olan ise, vatandaş olanların küçük bir
azınlığı teşkil ettiği ve yabancı işçi kitlelerinin çalıştığı bir yerdeki
kentsel doku. Burada en sık sorulan soru, kozmopolit bir algının kentin ufkunu
yansıtıp yansıtamayacağı ve çok uzun zamandır Basra Körfezi'nin modernite umudu
olarak duran köksüz globalizmi ve ticari anlayışı aşıp aşamayacağı.
Abdülaziz El Mahmud, Katar'da yaşayan ve son kitabı çok
popüler olan bir yazar. 19'uncu yüzyılda geçen kitap, İngiltere ile Basra
Körfezi'nde yerleşik kıyı aşiretleri arasındaki mücadeleyi derinlemesine
anlatıyor. Kitabın algılardaki bir boşluğu doldurduğunu söyleyen El Mahmud,
"Bölge bir anda petrol sayesinde oluşmadı. Petrol burayı yaratmadı. Petrol
keşfedilmeden önce de insanlar burada yaşıyordu. Kendilerine ait dertleri ve
sevinçleri vardı" diyor.
Katarlılar 1.8 milyonluk nüfusun sadece 225 binini oluşturuyor ve nüfusun
geri kalanıyla etkileşimleri bulvar kenarlarında kilometrelerce uzanan plastik
çimenler kadar cansız. El Mahmud bunu "gizli düşmanlık" olarak niteliyor.
Katarlılar kendilerini İslam Müzesi'nde veya gökdelenlerde değil, sosyal hayatın
demirbaşı olarak görülen "meclis" adındaki geleneksel ortamlarda rahat
hissediyor. "Bölünmüş, ayrılmış toplumlar gibiler. Birbirleriyle konuşmuyorlar.
Hepsini evinde hissettirecek bir kaynaşma zeminini oluşturmalıyız" diyor El
Mahmud.
Katar'ı İngilizce ve Arapça dillerinde bir yayıncılık gücü haline getirmeye
çalışan Bloomsbury'nin Genel Müdürü Seyf
Selmavi, "Bütün bu yeniliklerin zamanla Katarlıların hayatının önemli
bir parçası olacağını umuyorlar. Bugünkü haliyle, bunun gerçek hayatlarıyla pek
alakası olmadığını düşünüyorum" diyor. Meslektaşı Andy Smart ekliyor: "Kentsel
bir yaşam için bir kent merkezine ihtiyacınız vardır."