Resmi kaynaklardan sızan haberler Ilısu
Barajı projesinde Çevre Bakanlığı’nın mevzuata ve
ahlak kurallarına aykırı işler yaptığını gösteriyor. Bakanlık, ayrıca, imkânsız
olduğunu bile bile borçlandığı yabancı kreditörlere, Ilısu havzasında
yerlerinden olacak köylülerin iskânı konusunda uluslararası standartların
uygulanacağına dair taahhüt verdi. Bakanlığın, bazen kamu yararını değil, inşaat
konsorsiyumunun çıkarlarını koruduğu araştırmamın ortaya çıkardığı bir başka
önemli bulgu. Projeyle ilgili kamu kurumlarından üst düzey bir kaynak, “Çıkar
çatışması durumuna göz yumuldu, hatalı satın almalar yapıldı, şaibeli işlemler
oldu” dedi.
Hatırlanacağı üzere, Ilısu Barajı’nın yapımı için gerekli finansmanın büyük
bir bölümü Alman, Avusturya ve İsviçre ihracat garanti kurumları tarafından
sağlandı. Kurumlar kredinin işlerlik kazanması için üç koşul ileri sürdü.
İnanılması zor bir karar
Sulardan etkilenecek olanların yeniden yerleşimi uluslararası standartlarda
yapılacaktı. Kültürel varlıkların dökümü çıkarılacak, korunması için önlemler
alınacaktı. Çevre konusunda barajdan etkilenecek bitki ve yaban hayat korunmaya
alınacak, suyun kalitesi kontrol edilecekti. Ekim 2006’da Türkiye bu konuda bir
“mutabakat zaptı” imzaladı.
İnşaat başlamadan önce, sürerken ve bittikten sonra yapılacak işler 153
maddede toplandı. Bunları gerçekleştirmek üzere Çevre Bakanlığı’na bağlı
Devlet Su İşleri bünyesinde bir Proje Uygulama
Birimi kuruldu. Kreditörlere taahhüt edilen işler için bir
“eylem planı” gerekiyordu. DSİ, bünyesinde bunu yapacak bilgi
birikimi olmadığına karar verdi ve bir danışman tutma yoluna gitti. Ancak ihale
açmadı. İnanılması zor bir kararla, görev Ilısu Barajı’nı yapacak olan
müteahhitlerinin önderliğini yapan Nurol ve ortağı
Cengiz’e verildi.
İşte iki sakatlık
Devlet Su İşleri Genel Müdürü Haydar Koçaker, 24 Eylül
2008’de Ankara merkezli Nurol İnşaat ve Ticaret A.Ş.’ye bir
mektup yazdı. Mektupta, “Yeniden Yerleşim, Kültürel Varlıklar, Çevre konularıyla
ilgili her türlü saha ve anket çalışması, planlama ve raporlama faaliyetleri,
mühendislik ve müşavirlik hizmeti ile ihtiyaç duyulan ve belirlenen hizmetlerin”
yürütülmesi için Nurol ve ortağı Cengiz’in görevlendirildiği yazıyordu. Gerçi
mektubun altında Koçaker’in imzası var ama görevlendirme emri Çevre ve Orman
Bakanı Veysel Eroğlu’ndan geldi.
Ilısu ile ilgili bütün önemli kararların arkasında, Başbakan’a en yakın
politikacılardan, İstanbul Su ve Kanalizasyon İşletmesi (İSKİ) eski genel
müdürü, bu politikacı vardır. Bu görevlendirmenin ne kadar uygunsuz olduğunu
şöyle anlatmaya çalışayım: Bir kişinin aynı anda hem sanık, hem savcı, hem
yargıç olması nasıl saçma ise, bir şirketin hem devlet adına iş yapması hem de
devlet adına aynı işi kontrol etmesi aynı derecede saçmadır. İşin ihalesiz ve
kimseye haber vermeden tahsis edilmesi birinci sakatlığı meydana getiriyor.
İkincisi, kendilerine tevdi edilen işin müteahhitlerin ihtisas sahasına
girmemesidir.
Muhatap bulamıyorum
Nitekim Nurol DSİ’den aldığı işi Encon adlı bir çevre
danışmanlık şirketine havale etti. “Ancak bu muameledeki hatayı ortadan
kaldırmaz” dedi kaynağım. “Çünkü Encon müteahhitlerin taşeronudur, onlardan para
alıyor ve onların çıkarı aleyhine bir şey yapmasını beklemek makul değildir.”
Aslında ihaleli veya ihalesiz DSİ’nin işi Nurol-Cengiz’e vermemesi, ihale açsa
da bu şirketlerin etik olarak ihaleye alınmaması gerekiyordu. Kontrolün amacı,
kamu adına kaynakların doğru ve yerinde kullanılmasını sağlamak ve işlerin
istenen kalitede yapılmasını garanti etmektir. “Bir firmadan bir hizmet
alıyorsanız aynı firmaya aldığınız hizmetin kalitesini kontol ettirmezsiniz”
dedi kaynağım. “DSİ, Nurol’u aynı anda hem baraj inşaatı dolayısıyla birtakım
kayıplara ve zararlara neden olabilecek taraf, hem bu zararlar için gerekli
önlemleri alması gereken taraf, hem de bu önlemlerin alınıp alınmadığını kontrol
edecek taraf haline getirdi.”
“Oysa inşaat işlerinden doğacak kayıplar, zararlar ya da mağduriyetleri
inceleyecek yapının bağımsız olması gerekir.” “Aksine” diyor kaynağım, “Tüm
işler inşaat konsorsiyumunun çıkarları doğrultusunda hareket edecek yapılar
olarak organize edildi.” Anlaşılıyor ki amaç, yeniden yerleşim ve diğer
konularda uygulamaları uluslararası standartlarda yerine getirmek değil,
getiriyor görünerek inşaat konsorsiyumunun çıkarlarını gözetmekti.
Çevre Bakanlığı, DSİ ve Nurol bu ve diğer konularda yönelttiğim sorulara
cevap vermediler.