İngiliz anarşist yazar ve mimar Colin Ward, 11 Şubat günü,
86 yaşında hayata veda etti. İkinci Dünya Savaşı sonrasında Yeni
Sol hareketinin parelelinde ortaya çıkan pragmatist
anarşizmin fikir babalarından olan Ward, İngiltere'deki barınma
hakkı mücadelesinin de öncülerindendi.
Colin Ward, anarşist harekete 1940'ların sonunda, Freedom
dergisinin editoryal kadrosunda yer alarak girdi. Avrupa İkinci Dünya Savaşı
sonrası bunalımlarını yaşarken, anarşist ekol de İspanya'daki
devrimci deneyimiyle uğradığı yenilgiyi anlamlandırmaya çalışıyordu. Freedom
dergisinin ve Ward'un bu dönemde cevap aramaya çalıştıkları soru, anarşizmin
böylesi bir ortamda kendini nasıl ifade edeceğiydi. Anarşizmin ve diğer devrimci
ekollerin gözünde ilk bakışta tuhaf gibi görünebilecek bir yol açtılar:
Pragmatist anarşizm. Pragmatist anarşizmin kaynakları, savaş sonrası dönemin
Yeni Sol'u ve Herbert Read, Alex Comfort,
Paul Goodman, E.P. Thompson gibi yazarlardı.
Freedom ekibi, 1961'de Anarchy adlı bir dergi daha yayınlamaya
başladı. Benzer arayışların ürünü olan New Left Review ile
birlikte Anarchy, solun güncellenmesinde önemli bir işlev gördü.
1970'de Colin Ward, Anarchy'nin yayın yönetmenliğini bıraktı, 1973'te ilk ve
en etkili kitaplarından birini ortaya koydu. "Anarchy in
Action" ("Eylemde Anarşi", Türkçesi 2000'de Deniz Güneri çevirisiyle
Kaos Yayınları tarafından basıldı), anarşizmin toplum içindeki dayanışma
ağlarında zaten mevcut olduğunu ortaya koyuyor ve eylem fikrini buradan yola
çıkarak yeniden tanımlamayı öneriyordu. Devrimci solun ve anarşizmin "ya
hep ya hiç" beklentisinden sıyrılmayı, sunduğu alternatifi şimdiki
zamanda ve en küçük birimlerden yola çıkarak hayata geçirmesi fikrinden yola
çıkıyordu. Pragmatist anarşizm fikrini bu kitapla iyice geliştiren Colin Ward'un
asıl amacı, eylemi isyandan ibaret gören klasik anlayışa bir alternatif
sunabilmekti. Bu şekilde, isyanın başarısızlığa uğradığı ya da özgün bir proje
üretip sürekliliğini sağlayamadığı bir dizi tarihsel vakanın ardından anarşizm
fikrini gündelik hayatın tam ortasına yerleştirebileceğini düşünüyordu. Ward ve
dönemin diğer anarşist yazarlarının bu noktaya gelmelerinin sebebi ise, devleti
yeni bir gözle görmeye başlamalarıydı. "Eylemde Anarşi"de Ward, devleti devrimle
ortadan kaldırılabilecek bir "şey" olarak görmek yerine, insanlar arasındaki
ilişkinin evrilerek geldiği bir koşul olarak kabul ediyordu. Bu koşul, ancak söz
konusu ilişkilerin yeniden formüle edilmesi, alternatif ilişki biçimlerinin
yaratılmasıyla değiştirilebilirdi. Bu elbette zahmetli ve uzun bir yolculuk
olacaktı.
Ward, bu düşüncelerini, İkinci Dünya Savaşı'ndan hemen sonra İngiltere'de
barınma mücadelesi çerçevesinde baş gösteren kimi hareketlere
dahil olarak hayata geçirmeye başladı. İlgisini çeken ilk hareketlilik, savaş
sonrasında patlak veren konut krizi esnasında işçi ailelerinin boşaltılan askeri
üsleri işgal ederek barınma ihtiyaçlarını gidermeleriydi. Aslında barınma
sorunlarını kendiliklerinden çözmüşlerdi. Geriye burada oluşan yaşamın
organizasyonu ve diğer temel ihtiyaçların giderilmesi kalmıştı. Bu da ailelerin
birbirleriyle dayanışmaları ve bu dayanışmanın üsleri boşaltmak isteyen idareye
karşı kendiliğinden barınma temelli bir direnişe dönüşmesi anlamına geliyordu.
Bu ilk deneyimin ardından Colin Ward, ölümüne kadar barınma mücadelesinin
içeriği, biçimi ve sunduğu imkanlarla ilgilendi.
Ward, savaş sonrası İngiltere'sinde barınma sorununun aşırı modernist
yöntemlerle çözülüyor olmasına itiraz ediyor, bu itirazı mimarlık, tarih ve
sosyal bilime dayanarak gerekçelendiriyordu. 1974'te dönemin İngiliz Çalışma
Bakanı Tony Crosland'e yazdığı mektupta şunları söylüyordu:
"Evsizliğin, kötü yapılaşmanın ve şehirdeki aşırı kalabalığın farkındasınız,
yeni evliler Barınma Kıtlığı Kulübü'ne katılmak için yola çıktılar bile. Onları
Barınma Sorunları Endüstrisi'nin hammaddesi olarak kullanmak istediğinizi
görebiliyoruz".
Ona göre, barınma sorunu hükümet politikalarının bir sonucu olarak ve arızi
bir şekilde ortaya çıkmıyor, aksine, bu alanda endüstrinin gelişebilmesi için
bizzat söz konusu politikalar tarafından üretiliyordu. Dolayısıyla idarenin
barınma sorununu çözmesini beklemek safdillikti. "Squatting"
(işgalcilik, boş binaların barınma sorunu olanlar tarafından bir nevi
"kamulaştırılması" olarak tanımlanabilir) barınma sorununa yerinde ve
kendiliğinden bir çözüm zaten getiriyordu. Colin Ward, hayatı boyunca, işgal evi
girişimlerine ve bu evlerin örgütlenmelerine destek oldu. "Do it
yourself" ("Kendi işini kendin yap" ya da yalnızca "kendin yap")
şeklinde özetlenen ve devletten, otoriter kurumlardan bağımsız olabilmek için
barınılan alanın gereksinimlerini dayanışmayla çözme anlamına gelen eylem
biçimini geliştirmek için uğraştı yaklaşık altmış yıl boyunca. Bu uğraş, teorik
desteğin ötesinde, mimarlık eğitiminin barınma mücadelesine nasıl ortak
edilebileceğine ilişkin bir örnek teşkil etti. İşgal evlerinde barınanların
kooperatif ya da kolektifler etrafında örgütlenmesini öneriyor, ancak bu şekilde
güçlü otoriter kurumlardan gelebilecek saldırılara karşı direnebileceklerini
söylüyordu. Aslında Ward, tam da devletin, idarenin ihmal ya da politikaları
yüzünden söz konusu otoriter kurgunun yüzeyinde bir yırtık olarak beliren
barınma sorununu, yaşamın mikro düzeyde yeniden ve alternatif ilklerle
örgütlenebileceği bir imkan olarak görüyordu.
Ward'un barınma sorununa bakışının merkezinde şehri algılama biçimi
yatıyordu. Kitaplarında Lefebvre'in "şehir
hakkı" kavramını çağrıştırır biçimde, şehrin otoriteyle alışverişi en
kısıtlı olan kesimlerce nasıl yumuşak bir dönüşüme tabi tutulabildiğini
gösteriyordu. Örneğin, 1978'de yazdığı "The Child in the City" (Şehirde
Çocuk) kitabında, çocukların şehrin kimi olanaklarını kendi oyun ve
yaşam alanlarına dönüştürdüklerini anlatıyordu. Sevimli ama istisnai ve küçük
gibi görünen bu örneğin Ward'u bu kadar heyecanlandırmasının sebebi, kuşkusuz,
anarşizmin aslında her birimizin iliğinde kemiğinde varolduğunu, ama onu
zamanla, toplumsal ilişkileri otoritenin büyüsüne kapılmış zihinlerimiz
aracılığıyla dönüştürerek ortadan kaldırdığımızı göstermekti.