İsfahan'ın Zorhanesi

İran'ın nesini bilirsiniz? Yavuz Selim'le Şah İsmail arasındaki Çaldıran'ı? Atatürk'le Rıza Şah arasındaki dostluğu? Farah Diba'nın annelerimize misal olan horoz saçlarını? Humeyni'nin Bursa sürgün günlerini? Ahmedinecad'ın kollarını kavuşturarak attığınükleer nutuklarını? M. Denizli'nin Persepolisi'nin ligdeki sırasını? Kediseverler arasında şu aralar popüler olan İran kedisini? Bunların hiçbiri ne geçmişin, ne bugünün İran'ını anlamak için yeterli değil. Hissetmek için ise yanlış işaretler.

İsfahan, eski adıyla Sipahan (asker anlamına 'sipahi'den) sarp dağların dibinde kurulmuş bir şehir. Zayende-Rud Nehri ve kolları şehri adeta şefkatle sımsıkı sarıyor.
İsfahan'ın hemen dışındaki tepede yıkıntısı duran Zerdüşt tapınağından (ateşgâh) yan yollara sapılınca nehir boyu bağlar. Hemen sonra, inceliğiyle insanı şaşırtan güvercin kulesi ('anıtı'). İsfahan yüzyıllarca İran ülkesinin başkenti olmuş. Şimdi dünya kültür mirasının bir parçası...

Bir kültürün değeri, geçmişten gelen zenginliğe nasıl sahip çıktığıyla ölçülür. Bunun kadar bugünü nasıl yaşandığı ile de. İsfahan'da 1.500 cami, onlarca saray, bahçeden başka 13 Ermeni kilisesi, 1.500 yıllık, hâlâ kullanılan bir sinagog var. Nereye gitseniz iskeleler, restorasyon şantiyeleri. Adeta bir tür sürekli bakım ve koruma durumu söz konusu. İsfahanlılar, UNESCO'nun uyarısına rağmen kentte yükselen tek çokkatlı (10-12 kat ya var, ya yok) yapıyla nasıl başa çıkacaklarını konuşuyorlar. Belli ki üstten birkaç kat yıkılacak...

Akşam 'zorhane'de idman var. Zorhane, idman yurdu. Kapıdan girince birkaç basamak yukarı çıkılıyor. Çok yüksek tavanlı mekân. Ortada alçak sekizgen platform. Çepeçevre plastik sandalyeler. Tam karşıda mermer tribünlerin üzeri halı kaplı. Hurşit Kemal'in öğrencileri ısınıyorlar. Az sonra yıkarı çıkıp çağrıya hazır hale geliyorlar. Kemal üstad yerine çıkıp çanı çalıyor. Davul kadar büyük dümbeleği, tombağa vurup besmele çekerek yiğitlerini meydana çağırıyor. Firdevsi'nin 'Şahnamesi'nden, Hafız'dan mısralarla. Formalarında İran bayrağı ile zorhanenin renkleri bulunan delikanlılar önce yer hareketlerini Kemal'in ritmine uyarak bitiriyorlar. Bir tek fazlalık yok. Her şey bir tamam saysayılı. Sonra iki lobutlarla hareketler. Hz. Ali'ye yakarışlarla. En son Sema dönüşleri sırayla. Ritüel selam ve duayla sona eriyor. İran ülkesinde Moğol işgaline karşı yeraltı direnişinin örgütlendiği günlerden beri, binlerce yıldır, zorhanelerin kapanmadığı söyleniyor. (Tıpkı sayıları git gide azalsa da, özgürce yaşayan Zerdüştilerin bir türlü söndürmedikleri ateş gibi.) Mürşit Kemal çocuklarını mısralarla uğurluyor. İran'ı işgale niyetlenenler (varsa) önce zorhane gençlerinden
korkmalı. Nükleer tehditten değil.

Büyük komşumuzu anlamak için şiir bir araç olamaz mı? Ya yakınlaşma? Keşanlı şair Sepehri 'aşk, mesafelerin bir yankısıdır' dememiş miydi?