Gayrimenkul için Strateji Platformu (GİSP), Türk gayrimenkul sektörünü yakından ilgilendiren konuları tartışmaya açacağı ‘Gayrimenkul için Strateji Toplantıları’nın ilkini, ‘İstanbul’un Marka Değerinin Yükseltilmesi’ başlığı ile Yapı-Endüstri Merkezi'nde (YEM) gerçekleştirdi. GİSP Başkan Yardımcısı Hakan Gümüş'ün moderatörlüğünü üstlendiği panelin konuşmacıları ise Beyoğlu Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan, DTZ Pamir & Soyuer'den Firuz Soyuer, Çelen Değerleme'den Güniz Çelen, Brandassist'ten Muhterem İlgüner, İstanbul Şehir Üniversitesi'nden Prof. Dr. Murat Güvenç ve Global Magic Brands'ten Ömer Şengüler'di.
İlgüner: Ziyaretçileri, yatırımcıları, fikir ve kabiliyet sahibi kişileri cezbetmelisiniz
Panelin ilk konuşmacısı olan Muhterem İlgüner, markalaşma gibi iddialı bir işe soyunacak bir şehrin öncelikle kendi durumunu doğru ölçmesi gerektiğini söyleyerek; başarının, ziyaretçileri, yatırımcıları, fikir ve kabiliyet sahibi kişileri cezbetmekten geçtiğini açıkladı. 'Marka' sözcüğü yanlış yorumlandığı için, kimilerine korkutucu gelebildiğine işaret eden İlgüner, bir 'markalaşma' projesinin aslında çok büyük bütçeler ya da insan gücü gerektirmediğini ifade etti. İlgüner, öncelikle bu süreci tek elden idare edecek bir yöneticiye ihtiyaç olduğuna dikkat çekerek, Büyükşehir Belediyeleri Yasası'yla büyükşehir belediye başkanlarının ciddi bir güç haline geldiklerini bildirdi. Küçük kentlerin markalaşmak konusunda daha avantajlı olduklarını söyleyen İlgüner, İstanbul'un bu anlamda birçok 'marka adacığı' çıkarabileceğini kaydetti.
Murat Güvenç (solda), Ömer Şengüler ve Muhterem İlgünerŞengüler: Öncelikle İstanbul'un bir marka olmadığını kabul edelim
Doğru bir strateji oluşturabilmek için işe İstanbul'un bir marka kent olmadığını kabul ederek başlanması gerektiğinin altını çizen Ömer Şengüler de, "Fortune 500'e giren şirketlerimiz, Forbes'e giren iş insanlarımız var; ama kabul görmüş listelerde yer alan endüstriyel markalarımız, şehirlerimiz yok. Tedavi için öncelikle bunu kabüllenmeliyiz" şeklinde konuştu. "Nasıl algılanıyorsanız, öylesiniz. Bizim algımız düşük; Skyfall filmi bunun bir örneği" diyen Şengüler, ancak algıyı yönetmenin yöntemlerinin belli olduğunu, duvarın yıkılmasından sonra marka ajansı kuran Berlin'in ya da IRA sorununun çözülmesinden sonra markalaşma yolunda önemli adımlar atan Dublin'in bu çerçevede değerlendirilebileceğini sözlerine ekledi. Şengüler, ilk yapılması gerekenin bir 'İstanbul Tanıtım Ajansı'nın kurulması olduğunu vurguladı ve sonrasında kısa, orta, uzun vadeli stratejiler geliştirilmesi gerektiğine işaret ederek, "Biz, destek vermeye hazırız" dedi.
Güvenç: İstanbul'un marka değeri aşikar
Panelin bir diğer konuşmacısı olan Murat Güvenç ise, 'tipik bir kapı kent' olan İstanbul'un marka değerinin konuşulanlardan başka bir yerde olmakla birlikte, aşikar olduğunu savundu. Tarih boyunca önemli bir kent olmuş İstanbul'un geçmişte Marsilya ve Venedik ile birlikte Avrupa'nın Akdeniz çanağındaki üç kapısından biri olarak kabul edildiğini anımsatan Güvenç, kentin bugün birçok önemli yatırıma ev sahipliği yaptığını ve bunun iyi değerlendirilmesi gerektiğini belirtti. Kentte yaşanan bazı olumsuzluklara da dikkat çeken ve örneğin Fikirtepe'de verilen 4 emsalin kentin geneline nasıl yansıyacağının düşünülmesini isteyen Güvenç, "İstanbul, dönüşmeden büyümüş bir şehir; ki biz buna 'azmanlaşma' diyoruz. Kendi şehrimizi, adam gibi bir şehir yapmak durumundayız. Ben olsam, işe, markalaşmadan önce başka şeylerle başlardım" dedi.
Ahmet Misbah Demircan (solda), Firuz Soyuer ve Güniz ÇelenÇelen: Kentli olmak için bir evrim gerekiyor
Güniz Çelen de, önce kentli ve sonra da İstanbullu olmanın önemine dikkat çekti. "Çünkü, bir kenti pazarlıyorsanız, öncelikle orada yaşayanları pazarlıyorsunuzdur" diyen Çelen, kentli olmak için bir evrim gerektiğini söyledi. Sonraki nesle bırakılacak kent ve çevre gibi sorumluluklarımızı anımsatan Çelen, şu an İstanbul'da yaşananların iyi bir ürünü bozmak olduğunu, bunun önüne geçilmesini sağlayacak bir kent politikası için çalışılması gerektiğini kaydetti. "Şu an kent topraklarını tüketiyoruz" diye konuşan Çelen, yatırımcı gelmesine karşılık, henüz katma değer yaratacak yatırımcıların cezbedilemediğini sözlerine ekledi.
Soyuer: Sadece yatırımcıya takılıp kalmayalım
Firuz Soyuer ise gayrimenkulde sadece yatırımcıya odaklanılmasının sakıncalarına işaret etti. Yatırımcıların, oyunculardan sadece biri olduğunun altını çizen Soyuer, İstanbul'un henüz 'marka şehir' kullanıcılarını çekemediğini söyledi. Soyuer, uluslararası insan sermeyesi için cazip bir kent olabilmenin yolunun fiziki ve sosyal altyapının geliştirilmesinden, kültürel ve sosyal hayatın zenginleştirilmesinden geçtiğini ifade etti. Bu anlamda kentlilerin de 'markalaşmayı' istemesi gerekliliğine vurgu yapan Soyuer, bunlar olduktan sonra gerçek yatırımcıların zaten geleceğini belirtti.
Demircan: Öncelikle kentin hedeflerini doğru oluşturmak gerek
Panelin son konuşmacısı olan Beyoğlu Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan da bir kentin nasıl markalaşacağı konusundaki düşüncelerini paylaştı. İstanbul'un bir ilden öte, bir memleket olduğunun ve bu bağlamda herbir ilçesinin ayrı stratejisi olması gerektiğinin altını çizen Demircan, marka kentler için öncelikle 'çöp toplayan' belediye başkanları seçme alışkanlığından ve beklentisinden vazgeçilmesinin şart olduğunu vurguladı. Bir kentin markalaşabilmesi için bir vizyon ve buna göre stratejiler oluşturulmalı diyen Demircan, Beyoğlu'nun vizyonunu da bu bağlamda kültür endüstrisi ve turizm olarak belirlediklerini söyledi. Yaratıcı endüstrileri tekrar ilçeye çekmek için Yeşilçam Ödülleri, moda ve tasarım organizasyonları gibi etkinlikler düzenlediklerini anımsatan Demircan, insan faktörünü de unutmadıklarını, Beyoğlu vizyonuna uygun insanlar yetişmesi için örneğin Kefken'de yaz kampı düzenlediklerini sözlerine ekledi.
Panel, soru cevap bölümüyle sona erdi.