Milliyet Gazetesi'nden Burcu Ünal'ın haberine göre, Boğaziçi Üniversitesi öğretim görevlileri, “Ge-li-yo-rum Diyen Facia” başlıklı raporla, Soma’da 301 işçinin öldüğü maden faciasının üzerinden geçen 8 ayda yaşananları gözler önüne serdi. Raporda anlatımlarına yer verilen, eşini Soma faciasında kaybeden iki çocuk annesi Ayşegül, ‘Bizim kocalarımız köleydi, madenci kölesi!” diyerek sistemin işleyişini anlattı.
Üniversitenin Soma Araştırma Grubu’nun hazırladığı rapor dün Prof. Dr. Lale Akarun, Prof. Dr. Fikret Adaman ve Doç. Dr. Nuri Ersoy’un da katıldığı bir toplantıyla dün açıklandı. Raporda yer alan tespitler ile araştırmaya katılan akademisyenlerin gözlemleri şöyle:
MEB yardımı çevirdi
- Araştırmaya katılan öğretim görevlileri ve öğrenciler Milli eğitim Bakanlığı’na (MEB) bir teklif götürerek, yeni eğitim dönemi öncesinde bölgede yaşayan çocukların travmalarının tedavisi için öğretmenlere eğitim vermek istediklerini bildirdi. Yardım talebi MEB tarafından, “İhtiyaç yok, biz yapıyoruz” denilerek geri çevrildiğini anlattı.
- Prof. Dr. Fikret Adaman, yardımların desteğin sistematik olmadığını belirtirken bir madenci de “Burada iki katliam yaşandı. 1- Maden katliamı 2- Yardım katliamı. 301 aile zenginleştirildi, susturuldu. Babasız kalan çocukları oyuncak zengini yaptılar” dedi.
‘Bir gömlek karşılığında’
- Raporda son derece dikkat çekici tanıklıklara yer verildi. Eşini faciada kaybeden iki çocuk annesi Ayşegül, şunları söyledi: “Ne gidebiliyorum ne kalabiliyorum. Dayanışma için Soma’da kalmam lazım. Kafamdaki şey kadınları bir araya getirmek. Sabahtan akşama kadar oturma eylemi yapalım. Biz uyuyamıyorsak onlar da uyuyamasın. Yardımdan men olacağız diye korkuyor, eylem yapılmıyor. Biz hala aynı karanlıkta yaşıyoruz. Madenci kölesi kadın olmak istemiyorum. Eşlerimiz para karşılığı nasıl köleler toplanır alkışlattırılır, hani öyle bir günlüğüne 30 lira paraya değişildi. Bizim adamlarımız otobüslere doldurulup miting alanlarına götürüldü, bir gömlek karşılığında... Paranı verdim ya, sen benim istediğim yere gideceksin! Bizim kocalarımız köleydi, madenci kölesi! Milletvekili gelmiş bekliyor eşlerimiz. Gündüz vardiyası da bekletildi, akşam vardiyası da. Milletvekili alkışlattırıldı. Dedim ki, ‘Neden bekledin, çıkıp gideydin?’ Eşim, ‘Ne dediler biliyor musun?’ dedi. Bu benim yüreğimi yakıyor şu anda. Bana dedi ki, ‘Eğer giderseniz muhasebeden hesabınızı kesin öyle gidin.’ İki tane çocuk, ev kirası, hayat mücadelesi, her yere borç... Aç öldü benim eşim, aç! Komşuların eski ayakkabılarını giydik. Ekmek, patates koyamadım onun önüne. Aç öldü bizim eşlerimiz!”
Hepsi borçlu
- Raporda bölgedeki borçlanmanın madencinin elini kolunu nasıl bağladığı da gözler önüne serildi: “98 yılında, 17 yaşında Soma’ya geldim. Zaten bir miktar borçluydum. 4-5 ay çalışınca kredi çekiyorsun. Ev eşyası, kira vs. derken tekrar kredi çekmen gerekiyor. 10 bin madenci varsa, 9 bin 900’ünün borcu vardır.”
- “Madencilerin yüzde 95’inin kredi borcu vardır. Benim bankaya 27 bin TL borcum var.”
‘Eşya gibi görüyorlar’
- Raporda yer alan bir başka anlatım da şöyle: “Görüştüğümüz işçilerden Halit ve Kemal, madenciliğe dair iki yıllık tekniker eğitimi aldıklarından dolayı bu işe devam etmek istiyorlar. Ancak, güvencesiz çalışma koşulları ve yeterli sendikal faaliyetin bulunmaması nedeniyle kendileri için bu zorunlu çalışma koşullarının ‘kölelik’le eşdeğer bir duruma geldiğini vurguluyorlar. ‘İşçi-kent’ olarak tanımladıkları Soma’yı anlatırken özel şirketlerin işçileri eşya gibi gördüklerini dile getiriyorlar.”
- Maden işçisi Süleyman: “Yeraltında çok ağır çalışma koşulları var. Savaşta bile bu durum yok. Çünkü savaşta kiminle savaştığın bellidir, o ateş ediyorsa sen de çıkıp ateş edebilirsin. Ama madende her an her şey risk. (Yanında oturan birini göstererek) Bu arkadaşın bir gözü kör oldu parça gözüne gelince mesela. Maden yüzde yüz riskli.”