TÜSİAD'ın kurucusu olduğu Karadeniz ve Hazar İş Dünyası Birliği (BCB) ve Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK) işbirliğinde düzenlenen 'Sürdürülebilir bir Gelecek için Yeşil İş' konulu konferansın açılışında konuşan TÜSİAD Yönetim Kurulu Üyesi ve Şirket İşleri Komisyonu Başkanı Cansen Başaran Symes, yeşil iş modelinin çağdaş bir dünyada yaşamak arzusuyla çevreyi koruma önceliğinin birlikte var olabileceğinin ispatı olduğunu anlattı.
Symes, "İklim değişikliğinin bir sonucu olarak yağış rejimlerindeki düzensizlik, su kaynaklarındaki azalma, ekilebilir alanların daralması, doğal afetlerdeki artış gibi sorunlar hepimiz için öncelikli ve önemli. Bu durum bizleri sadece bireyler olarak değil işletmeler olarak da doğrudan ilgilendiriyor. Zira bu gelişmeler, işletmelerin günlük iş akışını sekteye uğratan operasyonel risklerin yanı sıra mali ve regülatif riskleri de beraberinde getiriyor" diye konuştu.
KOBİ'lerin gündemi de 'yeşil iş'
Yeşil iş kavramının artık sadece çok uluslu şirketlerin değil, KOBİ'lerin de gündeminde olduğunu anlatan Symes; geri dönüşüm sektörünün Türkiye'deki gelişimine de değinerek, şöyle konuştu:
"Eskiden olduğu gibi yalnızca belirli çok uluslu şirketler tarafından benimsenen bir sosyal sorumluluk unsuru olmaktan çıkmış olan bu uygulamalar ekonomik uygulanabilirliklerinin artması sonucu gittikçe yaygınlaşıyor, küçük yerel işletmelerin dahi ilgi alanına giriyor. Teknoloji ve inovasyonda kaydedilen gelişmeler de kuşkusuz bu sürece önemli ölçüde itici bir güç oluyor. Maliyet etkinliği, süreç yönetimi, pazarlama gibi bir dizi alanda rekabet avantajı sağlayan bu uygulamalara yönelik desteklerin de artmasıyla birlikte inşaat, yenilenebilir enerji, geri dönüşüm gibi çeşitli yatırım alanlarında yeni istihdam olanakları ortaya çıkıyor. Örneğin geri dönüşüm endüstrisi incelendiğinde bu alandaki iş hacminin AB genelinde hali hazırda 137 milyar avro civarında olduğu görülüyor. AB’ye uyum sürecimiz dahilinde iç hukuka aktarılan ilgili düzenlemelerin etkisiyle bu sektör ülkemizde de hızla gelişiyor".
TÜSİAD'ın temel önceliği sürdürülebilir kalkınma
TÜSİAD olarak sürdürülebilir kalkınma olgusunu temel öncelik alanlarından biri olarak benimsediklerini aktaran Symes, derneğin sürdürülebilir kalkınmaya ilişkin çalışmalarını şöyle sıraladı:
"Akılcılık, sürdürülebilirlik ve kapsayıcılık ilkeleri perspektifinde kaydedilmiş bir iktisadi büyümenin kalıcı olabileceğine inanıyoruz. TÜSİAD bu düşünceden hareketle, Sürdürülebilir Kalkınma Görev Gücü oluşturmuş bulunuyor. Söz konusu grup, iş dünyasının öncelikleri ile çevresel ve sosyal sorumluluğu harmanlayarak hem bugünkü hem de gelecek kuşakların refahını dikkate alan politikaların öneminin altını çizmeyi amaçlıyor.
Öte yandan, 1996 yılında kurmuş olduğumuz TÜSİAD Çevre Çalışma Grubu vasıtasıyla da ulusal düzeyde etkili çevre politikalarının oluşturulmasına ve etkin bir şekilde uygulanmasına katkı vermeyi hedefliyoruz. Bu çerçevede, TÜSİAD olarak, su kirliliğinin kontrolü, çevre izinleri, atık yönetimi gibi sektörlerimizle ilgili bir dizi alanda gerekli yasal düzenlemelerin oluşumuna destek veriyoruz. Bunun yanı sıra, iklim değişikliğiyle mücadele kapsamında ulusal ve küresel düzeyde oluşturulan gruplara aktif katılım sağlıyor, alınan kararları da yakından takip ediyoruz".
"'Önce büyü, sonra temizle' anlayışı bir tarafa bırakıldı"
TİSK Yönetim Kurulu Üyesi Bekir Burak Uyguner ise günümüzde 'önce büyü, sonra temizle' anlayışının bir tarafa bırakıldığı belirterek, "Çevre konusundaki tartışmalar, iş yapılan ekonomik, sosyal ve politik ortamı etkilemektedir. Yeni mevzuat ve piyasa mekanizmaları işletmelerin kararlarını, ürünlerini, üretim sürecini, hizmetlerini etkilemektedir. Bu bağlamda işletmeler değişen koşullara uyum sağlamalıdır" ifadelerini kullandı.
Çevre tartışmalarının başlarında sorumluluk, ilk olarak sanayi kesimine yöneltildiğini belirten Uyguner, konuşmasını, "Bu durum, sanayinin karbon emisyonu kaynağı biçiminde görülmesi nedeniyle oluşmuştur. Ancak giderek tüketicilerin, evlerin ve ulaşım sistemlerinin de çevreye zarar verdiği anlaşılmıştır. Ancak işverenlerin artık bu kaygıları dikkate almadan bir kalkınma planı yapması mümkündeğildir. Örneğin işletmeler ürün ve hizmet üretiminde daha az karbon salınımına yol açan araçları kullanmaktadır. Benzer biçimde, artık yatırım kararlarının çevresel etkileri de dikkate alınmaktadır. Enerji üretiminde yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanılması çok önemlidir" diye tamamladı.