Dört yıldır Irak'a mezhepsel şiddet ve ölümden başka bir şey getirmeyen ABD, şimdi de müttefiki İsrail'den faşist duvarı kopyalayarak, Bağdat'ı gettolara bölmeye kalkışıyor. Irak bugün göçmen, ayrımcılık, iç savaş, idari ve ahlaki bozulma ve yağmacılık ihraç eden bir ülkeye dönüştü.
Görünen o ki ABD yönetimi Irak'taki şartları kontrol altına alacak bütün çözüm ve düşünceleri bitirdi, müttefiki İsrail'e başvurdu. Yanıt da, Bağdat'ı bölecek ve ülke literatürüne dört yıllık işgal boyunca güçlü biçimde giren mezhep ayrımını derinleştirecek surlar inşa etme planı şeklinde geldi.
Azamiye'nin mezhep ayrımcısı surları Irak'ın Amerikalı yöneticilerine göre, iktidardaki koalisyonun milislerinin kurduğu ve birbiri ardına gelen Irak hükümetlerinin içişleri bakanlığının desteklediği ölüm timlerinin mezhepçi saldırılarını durdurmayı hedefliyor.
İsrail'de şiddeti duvar dindirmedi
Başkan Bush'un müjdelediği gibi yeni Irak'ın demokrasi, eşitlik, güvenlik ve refahın hâkim olacağı bir birlikte yaşam, siyasi ve sosyal açıklık vahasına dönüşmesi öngörülüyordu. Ancak bugün gördüklerimiz tamamen farklı. Zira bölünme mezhep veya etnik kimliğe göre bölgelerle sınırlı değil, şehirlere hatta köylere, aşiretlere taşınmaya başladı.
Bugün Azamiye duvarı, yarın Basra, bir sonraki gün Musul ve Kerkük duvarı. Irak'ın tamamı, yabancılara kapılarını kapatan tecrit edilmiş mezhepçi gettolara dönüşüyor. Ulusal Irak kimliği değil, mezhepçi, etnik ve aşiretçi kimlikler var. Irak parçalanıyor. Bu, bütün bölgerin parçalanmasının başlangıcı olabilir.
Irak demokrasi değil, kaçan göçmenler ihraç ediyor. İğrenç bir mezhep ayrımcılığı, iç savaşlar, idari ve ahlaki bozulma, yağmalama, ülkenin servetini ve malını yarı resmi biçimde talan eylemleri ihraç ediyor. ABD'nin güvenlik planı Bağdat'ta veya başka bir yerde başarılı olmadı. Kurbanların sayısı plan hayata geçirildiğinden beri artıyor ve patlamalar ikiye katlandı. ABD topraklarına varmasın diye Bush'un Irak'ta savaşmak istediği Kaide, Anbar bölgesinde devletini kurdu ve yeni hükümetin de savunma, içişleri ve enformasyon bakanlarını atamaya başladı.
Irak'taki 170 bin ABD askeri, başkentin küçük bir parçasının güvenliğini sağlamaktan, parlamento üyelerini güvenli sayılan Hadra bölgesindeki sığınaklarında patlamalardan korumakta aciz kaldı. Bu durum Iraklı yetkililerin ve bakanların çoğunun neden resmi görev gerekçesiyle yurtdışında bulunduğunu açıklıyor.
Faşist tecrit duvarları, İbrani devletini fedai eylemlerinden koruyamadı, şehit olmak isteyenleri hedeflerine ulaşmaktan alıkoyamadı. Bu eylemlerin sayısının Filistin'de azalmasının sebebi faşist duvar değil, Hamas'ın siyasete giriş bağlamında iki yıldır bağlı kaldığı ateşkes. Filistinliler faşist duvarı aşmakta başarılı oldu, İsrail derinliklerindeki yerleşim birimlerine ve kentlerine ulaşabilen füzeler üretti.
Iraklılar, özgür dünyanın lideri, demokrasi ve hukukun üstünlüğü çerçevesinde eşitliğin ve birlikte yaşamın gerçekçi modeli olan ABD'den, tecrit duvarı, etnisite ve mezhep temelinde bölünmeler değil, adalet, eşitlik ve ekonomik refah istedi. ABD, Iraklıların haklarını savunmak ve demokrasiyi yaymak için değil, İsrail ve petrol sebebiyle Irak'ı işgal etti.
İşte şimdi de, nükleer tesisleri bahane ederek İran'a karşı aynı şeyi tekrarlamaya çalışıyor. İran Irak savaşına sessiz kalıp, ABD'yle işbirliği yaparken dosttu. Fakat nükleer isteklerini ifade etmesi ve Cumhurbaşkanı Ahmedinecad kanalıyla İbrani devletine düşmanlığını göstermesi sonrasında yıkılması gereken tehlikeli bir düşmana dönüştü.
Şöyle bir İngiliz sözü vardır: 'Bir çukura düşünce yapman gereken ilk şey çukurdan uzak durmaktır'. Bush'un bunu dinlese bile ders almadığı açık. Zira Irak çukuruna düştüğünden bu yana Bush ek güçler gönderiyor, bütçe istiyor, saygınlığını ve geçmişini 'kurtarabilecek' bir başarı elde etmek için bütün çekilme çağrılarını reddediyor. Bu durum, Bağdat'ta güvenliği sağlama amaçlı ümitsiz girişimlerini açıklıyor.
Bush ve yardımcısı Dick Cheney, sadece eski Savunma Bakanı Donald Rumsfeld, eski BM Elçisi John Bolton ve diğer yeni muhafazakârlar gibi kinci faşistlere dayandıkları için değil, aynı zamanda ülkeleriyle 'kâr elde etme' amacıyla ilişki kuran ve ilk günden beri halkı önemseyen yöneticiler zihniyetiyle değil de mafya zihniyetiyle hareket eden daha kinci ve mezhepçi Iraklı meslektaşlarına bel bağlayarak hata yaptı.
Bush ve Irak'taki hâkim grubun bu başarısızlığı, şartların kötüleşmesine, dört milyondan fazla Iraklının kaçmasına yol açtı. Felaket, ahlak kisvesine bürünen, insan haklarından dem vuran ABD ve diğer Batılı ülkelerin sırtlarını bu insanlara bütünüyle dönmesinde. Zira AB Amman ve Şam sokaklarını dolduran iki milyon mülteciyi misafir etmeme kararı aldı. ABD baskı sonrası gelecek beş yılda 25 bin Iraklıyı kabul edeceğini ifade etti.
Tazminatı kim ödeyecek?
Irak bugün, Batı aldatmasının, yalanının, ikiyüzlülüğünün ve bazı vatandaşlarının vefasızlığının hikâyesine dönüştü. Çözüm işgalcilerin ve onlarla birlikte gelenlerin çıkması, hepsinin savaş suçlusu olarak yargılanması, çalınan her kuruşun geri alınması, Iraklılara maruz kaldıkları yıkımdan dolayı tazminat verilmesidir. Tıpkı Yahudilere Nazi suçlarından dolayı tazminat ödendiği gibi... Kuveytliler de önceki Irak rejiminin yedi aylık işgalinin tazminatını alıyor.
Peki bu tazminatları kim ödeyecek? ABD, Britanya ve Irak'ı 'özgürleştiren' güçlerinin birlikte hareket ettiği bütün Arap ülkeleri. Zira ortada bir milyon şehit, dört milyon yaralı ve beş milyon mülteci gibi sıkıntılar var.
(Londra'da Arapça yayımlanan Kuds ül Arabi gazetesi, genel yayın yönetmeni, 23 Nisan 2007)