Inura (International Network for
Urban Research and Action / Uluslararası Kamusal Araştırma ve Girişim
Ağı), 19’uncu konferansını İstanbul’da gerçekleştiriyor.
"Kentsel Dönüşüm / sermaye_kent_sivil toplum" başlıklı
etkinlik, 26 Haziran 2009 Cuma günü İstanbul Bilgi Üniversitesi Santral
Kampüsü’nde başladı. Giriş sunumlarının yapıldığı, "Dönüşen
İstanbul" başlığını taşıyan oturumu Alev Erkilet
yönetti.
Oturuma katılan
Erbatur Çavuşoğlu, "İstanbul’un Planlama
Sistemi ve Güncel Kentsel Gündemi" başlıklı sunumuna, bazı ilçelerinde nüfusun
yarım milyonu bulduğu İstanbul’un hızla büyüyen bir kent olduğunu söyleyerek
başladı. İstanbul’u yeniden planlaması için Atatürk’ün teklif götürdüğü Le
Corbusier’in Atatürk’e yazdığı mektuba da değinen Çavuşoğlu, "İstanbul hâlâ çok
güzel ve sürprizlerle dolu bir şehir" dedi.
"1950 sonrasında yaşayan kitlesel göç hareketleri ve modernleşme
nedeniyle planlama sistemi ve şehirleşme kontrol edilemedi. 1980’li yıllardan
itibaren ise İstanbul hızla globalleşmeye başladı. İstanbul’da 1984 yılından
itibaren liberal, sosyal demokrat, konservatif ve İslami yönetimler iş başına
geçti. Karar verme sürecine etki eden ana aktörler ise özel sektör, kamu ve halk
oldu” diyen Çavuşoğlu, bugüne kadar 8 farklı ölçekte 56 değişik plan
yapıldığını, bu süreçte 18 farklı kurumun görev aldığını belirtti.
Türkiye’nin ana problemlerinin göç, deprem riski, planlama
otoritesi ve planlama eksikliği olduğunu ifade eden Çavuşoğlu sözlerine şöyle
devam etti: "Örneğin Silivri, Tarihi Yarımada ve Kartal bölgesindeki kentsel
yenileme projeleri, Marmaray ve 'Yedi Tepeye Yedi Tünel' projeleri İstanbul
Büyükşehir Belediyesi’nin resmi internet sitesinde yer aldıkları halde, planda
yer almıyorlar. Her yıl yaklaşık yarım milyon insanın göç ettiği İstanbul,
kuzeye doğru giderek büyüyor. Bütün bunlara ek olarak, deprem riski altındaki
İstanbul’da yapıların kalitesi de oldukça düşük."
Gecekondulaşma ve kaçak yapılaşmaya da değinen Çavuşoğlu,
gecekonduların üzerine kat çıkmak suretiyle bu yapıların neredeyse hepsinin
illegal apartmanlara dönüştüğünü, kaçak yapılaşmanın yaşandığı bölgelere
devletin elektrik ve su sağladığını belirtti ve Sultanbeyli’deki belediyeye ait
binaların bile kaçak olduğunu sözlerine ekledi. Devletin ve belediyelerin
yoksullara uygun şartlarda ev sağlamaya başladıklarına da dikkat çeken
Çavuşoğlu, "Devlet ve belediyeler, TOKİ ve KİPTAŞ gibi kuruluşlarla bütçe
yaratmaya çalışıyorlar ancak sosyal programlar yoksulluğa karşı herkesi
kapsayamıyor" dedi.
Sunumuna Eski İstanbul’daki mahalle yaşantısını anlatarak
başlayan Orhan Esen ise, 1820 – 1920 yılları arasında çıkan
büyük yangınlarda ahşap evlerin büyük bir kısmının yandığına ve İstanbul’un
kuzeye doğru kolonize olduğuna dikkat çekti. Esen, 1930’lu yıllarda
modernleşmeyle birlikte mahalle yaşantısının son bulduğunu; Ataköy ve Levent
gibi bölgelerde inşa edilen sitelerde yaşayan yeni bir burjuva kesiminin ortaya
çıktığını söyledi.
Esen sözlerine şöyle devam etti:
"1940 ve 1980 yılları arasındaki dönemde, politik sistemde yaşanan değişiklikler
ve kitlesel göç hareketleriyle gecekondu sorunu ortaya çıktı. Kentin kuzeye
doğru genişleyen kesimi endüstri bölgesi haline geldi. Bu süreçte gökdelenler ve
gecekonduların ortaya çıkardığı çelişkili bir görüntü ortaya çıktı. Burjuva
kesimi, estetik olmayan bir görüntü oluşturduğu düşüncesiyle gecekonduların
yıkılmasını dile getirmeye başladı. Ama bir yandan bürokratlar gecekondulara
tapu dağıtmaya devam ettiler. Turizm, bazı değersiz bölgelerin değer kazanmasına
neden olarak bu yerleri dönüşüme uğrattı. Zeytinburnu gibi yerler ise
endüstrileşmeyle dönüşüme uğradılar. Bedrettin Dalan döneminde, özellikle Haliç
bölgesi hızlı bir şekilde gelişti. Buralarda bulunan gecekonduların üzerine kat
çıkmak ve alt katlarında ticaret mekanları yaratmak suretiyle benim
'post-gecekondu' dediğim yapılar ortaya çıktı".