İstanbul ve Essen’in merkezinde yer
aldığı 2010 Avrupa Kültür Başkenti ve Ruhr
2010 etkinlikleri çerçevesinde üç semavi dinin kutsal evleri bir araya
getirilerek “kültürlerin birliğine somut bir geçiş projesi”
gerçekleştirildi. Çalışmalarını Neuss kentinde sürdüren
mimar Ercan Ağırbaş’ın tasarımıyla bir Protestan kilisesinin
sağına cami, soluna da havra yerleştirilerek “inançlar arası gezinti
mekânı” yaratıldı. Bu düzenlemeyle uluslar, kültürler, dinler
arasındaki sürtüşmelerin yersizliğini ve sorunların günlük kent yaşamı içinde
kolayca çözülebilir olduğunu göstermeye çalıştıklarını belirten Ağırbaş, benzer
bir etkinliğin güz aylarında İstanbul’a taşınacağını söyledi.
Cumhuriyet’e etkinlik ve proje kapsamında açıklamalarda bulunan Ağırbaş,
“Bu yapılar mart ayından beri ziyarete açık. Kasım 2010’da da diğer Avrupa
kültür başkenti İstanbul’da yeniden kurulacak. İnsanların bir arada yaşama
sorununa somut yanıtlar arıyoruz” dedi. Ağırbaş, yoğun bir Türk nüfusun da
yaşadığı bu sanayi bölgesinde, gelinen nokta ve yaşanan sorunlarla ilgili olarak
şunları söyledi.
“21 Mart 2010’ta iki yapının açılışını gerçekleştirdik.
Gelsenkirchen’de 1735’te inşa edilmiş Bleck Kilisesi’nin yanına bizim
(Ağırbaş/Wienstroer) önerimize uygun olarak geçici yapı niteliğinde ama bire bir
ölçeğinde bir havra ve bir cami yerleştirdik. Bu mekânların mart ayından Kasım
2010’a kadar kullanılması öngörülüyor. Gerekli alan zaten vardı ve mekân, bu
alanı bir içerikle doldurmak üzere yaratıldı. Bu projede sergiler, sempozyumlar,
konserler ve çocukların hep birlikte oynaması yoluyla her kökenden insanın bir
araya getirilmesi amaçlanıyor. Yapılar her ne kadar küçük boyutlu da olsa, bu
proje bizim için bir kent sosyolojisi projesidir”
Havra, kilise,
camii
Son dönemde daha çok Düsseldorf’taki Peter Behrens
Mimarlık Okulu bünyesinde ders vererek öğrenci de yetiştiren Ağırbaş,
havra, kilise ve cami gibi üç yaygın dinin kutsal mekânlarından yararlanılarak
gerçekleştirilen bu etkinliğin dünya çapında kentsel bağlamları da belirlediğine
dikkat çekerken şöyle konuştu:
“Seyyar Yahudi tapınağından (buluşma
çadırından) havra oluştu. Roma dehlizlerinden Hıristiyan kiliselerinin
mahzenleri ve kemerleri, Arap bedevi çadırlarından ise Müslümanların göğe
yönelen minare ve camileri doğdu. Bu mabetlerin görünümleri, hem dinsel
kültürdeki dönüşümlerin göstergesiydi, hem de halkların yerleşim alanlarında
dini güvencenin belirleyici sembolleri. Bugün yılda yaklaşık 1 milyon
ziyaretçisi olan Gelsenkirchen’in en eski kilisesinin yanında, geçici olmasına
karşın girilebilir ve oyun oynanabilir mekânlar kurmuş olduk.
Kilisenin solunda
Yahudi ibadetinin mimari göstergesi (buluşma çadırı/havra), sağında ise Müslüman
ibadetinin mimari göstergesi (minare/cami) yer alıyor. Projenin sonlarına doğru
her üç yapı birbiriyle birleştiriliyor. Bu, inançlar arasında bir gezintiye
çıkma davetidir. Aslında her şey birbirine o kadar yakın ki, sadece kollarımızı
uzatmamız gerekiyor karşımızdakinin avuç içini öpebilmek için. Bu yapılar Ruhr
bölgesinde söküldükten sonra, planlanmakta olan başka bir projeyle Kasım
2010’dan itibaren bir diğer Avrupa kültür başkenti olan İstanbul’da yeniden inşa
edilecek. Bu da ‘yeniden kullanım’ anlamına gelecek.”