Yaptığı yazılı açıklamada 17 Ağustos 1999 için, "Toplumsal hafızalarımızda büyük acılarla ve belki de en çok 'çaresizlik duygusuyla' anılan bir tarih olarak yerini aldı" ifadelerini kullanan TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası, deprem sırasında ve sonrasında yaşanan acziyetin, bir doğa olayı olan depremin bir afete nasıl dönüşebileceğini çok acı bir şekilde gösterdiğine dikkat çekti. Deprem sonrasında deprem gerçeğine uygun politikaların geliştirilmesi ve hayata geçirilmesi için meslek odalarının, duyarlı siyasetçilerin ve gazetecilerin sorumluları uardığının ve raporlar hazırlandığının anımsatıldığı açıklamada, tüm bu çalışmaların yürütme erkini elinde bulunduranlar tarafından sadece izlendiği belirtildi. Başbakan tarafından duyurulacak 'Ulusal Deprem Strateji ve Eylem Planı'nın eksikliklerine dikkat çekilen ve eylem planının hayata geçirilmesinde İMO'nun ve TMMOB'un uzmanlıklarından faydalanılmasının önemine işaret edilen açıklamada, Yalova'da kurulması gündemde olan kimyasal depolama tesisine onay verilmesi içinse "siyasi iktidarın samimiyetinden şüphe etmemize neden olmaktadır" denildi.
Açıklamanın tam metni şöyle:
17 Ağustos 1999 toplumsal hafızalarımızda büyük acılarla ve belki de en çok "çaresizlik duygusuyla" anılan bir tarih olarak yerini aldı. Deprem sırasında ve sonrasında yaşanan acziyet, bir doğa olayı olan depremin bir afete nasıl dönüşebileceğini hepimize çok acı bir şekilde gösterdi. Yaşanan bu acının ardından, Türkiye‘nin deprem gerçeği enine boyuna tartışıldı, bilim insanları, Meslek Odaları, duyarlı siyasetçiler ve gazeteciler söz konusu gerçeğe uygun politikaların geliştirilmesi ve ivedilikle hayata geçirilmesi noktasında kendi mecralarında sorumluları uyardı, raporlar hazırladı öneriler sundu.
Deprem Konseyi, Deprem Şurası ve Bütünleşik Kentsel Gelişme Stratejisi ve Eylem Planı (KENTGES) gibi birden fazla çalışma gerçekleştirildi. İnşaat Mühendisleri Odası ve TMMOB düzenlediği Kongre ve Sempozyumlarda bilim insanlarının görüşlerinin yönetmeliklere yön vermesi için çalıştı, yapı denetim mekanizmasının daha etkin bir şekilde hayata geçirilmesi için öneriler sundu, büyük Japonya depremini yerinde inceleyerek çıkarılan sonuçları Türkiye kamuoyuyla paylaştı. Depremin değil yanlış politikaların ve uygulamaların kayıplara neden olduğunu her fırsatta dile getirmekle birlikte son 4 yıldır depremin yıldönümünde konuyu görünür kılmak için Depreme Duyarlılık Yürüyüşleri düzenledi.
Tüm bu çalışmalar, yürütme erkini ellerinde tutanlarca sadece seyredildi.
•- Mevcut yapı stokunun durumu gerçekçi bir şekilde analiz edilmediği için, ne kadarının deprem yönetmeliği, mevzuat ve standartlara uygun olduğu bir muamma olarak kaldı ve bu nedenle de güçlendirme, onarım ya da yeniden inşaa gibi çalışmalar yetersiz kalmaya mahkum edildi.
•- Türkiye‘nin yeni konut inşaa sürecinde önemli bir yere sahip olan TOKİ ve kamu kurumlarına ait binalar yapı denetim mekanizmasının dışında tutuldu.
•- Kaçak yapılaşmayı önleyici tedbirler alınmadı.
•- Sorunlar çığ gibi büyürken depreme karşı önlem alması gerekenler, rant alanları yaratan Kentsel Dönüşüm projelerine yöneldiler, mevcut konutların güvenli olmadığını, iki yeni şehir projesi adı altında insanları "yeni kentlere" yönlendirerek, aslında itiraf ettiler.
Oysa deprem hep orada bir doğa olayı olarak sürekli bir şekilde kendisini hatırlatmaya devam ediyor. Sadece 2011 yılı içerisinde Simav, Tekirdağ ve Elazığ gibi kentlerimizde gündelik hayatı sekteye uğratan depremler yaşandı ve depreme hazırlıklı olunmadığı Simav depreminin ardından 3 ay geçmesine rağmen insanlarımızın hala çadırlarda yaşıyor olduğu gerçeğiyle bir kez daha ortaya konulmuş oldu.
Basında yer alan haberlere göre yakın zamanda başbakan "Ulusal Deprem Strateji ve Eylem Planı"nı kamuoyuna aktaracaktır. 17 Ağustos depreminin üzerinden 12 yıl geçtikten sonra geç de olsa, İnşaat Mühendisleri Odası ve TMMOB‘nin yıllardır gerekliliğini vurguladığı "Ulusal Deprem Strateji ve Eylem Planı"nın hazırlanmış olması olumlu bir adımdır. Ancak Ulusal Deprem Strateji ve Eylem Planı"nın hazırlanmasından çok hayata geçirilmesi son derece önemlidir. Bu nedenle planda yer alan eksikliklerin giderilmesi, planın uygulanmasının önündeki engellerin ortadan kaldırılması anlamına gelecektir.
Eğer "Ulusal Deprem Strateji ve Eylem Planı" kâğıt üzerinde kalan bir plan olmayacaksa, içerdiği görev dağılımı belirsizliğinin giderilmesi, hangi işin hangi kurumlarca üstlenileceğine açıklık getirilmesi şarttır. İşleyiş aynı zamanda yetki karmaşasına yol açmayacak şekilde düzenlenmelidir. Planda göze çarpan Afet Acil Yönetim Başkanlığının başka kurum ve kuruluşların görev ve yetkilerine müdahil olması ileride yönetim karmaşasına yol açabilecektir. Yine bu bağlamda yapılacak çalışmaların finansal kaynak ve miktarlarının açıkça belirlenmesi, sorumlu kuruluşların kaynağı nereden ve nasıl temin edecekleri konusunda netlik sağlanması, planın hayata geçirilmesi noktasında son derece önemlidir.
Planda yer alan ve uygulama aşamasında ciddi zorluklar çıkarabilecek bir diğer sorun ise sismik tehlikenin belirlenmesi, yerleşimin planlanması, yapıların depreme dayanıklı hale getirilmesi gibi birden fazla meslek grubunu ilgilendiren konuların tek bir komisyonda toplanmış olmasıdır. Bu anlamda "Deprem Güvenli Yerleşim" ile "Depreme Dayanıklı Yapı"nın ayrı başlıklar altında ele alındığı farklı uzmanlık alanlarını içeren farklı komisyonlar oluşturulmalıdır.
Ayrıca Strateji Planında mevcut yapı stokunun güçlendirilmesi ve afetlere karşı dayanıklı hale getirilmesi hususuna yer verilmiştir, ancak "işlevini yitirmiş yapıların yıkılarak kentsel yenileme ile dönüştürülmesi" hususuna yer verilmemiştir. Mevcut yapıların yenilenmesi, onarılması, yıkılarak yeniden yapılması, maliyetler ve kent planlaması açısından olduğu kadar kentin sosyolojisine uygun bir şekilde ele alınarak belirlenmesi gereken hususlardır. Eğer plan ile depremin yol açacağı kayıplar azaltılmak isteniyorsa, hangi yapıların nasıl dönüştürüleceği sadece güçlendirme seçeneği ile belirlenemez.
Bu nedenle İnşaat Mühendisleri Odası ve TMMOB‘nin uzmanlıklarından faydalanılması gerekmektedir. Odamız ve Birliğimizin eylem planında ilgili kuruluşlar olarak yerini alması planın bilimsel bir yolla hayata geçirilmesine katkı sunacaktır. Planda "Meslek odalarının Afete Hazırlık, Müdahale ve zarar azaltma ile ilgili mevcut çalışmalarının değerlendirilmesi ve işbirliği imkânlarının geliştirilmesi" şeklinde yeni bir eylem tanımlamasına gidilmesi mümkündür. Böylelikle TMMOB‘nin yaptığı çalışmalardan da afet öncesi, anı ve sonrasında daha etkili bir şekilde yararlanılmış olunabilecektir.
Ayrıca her ne kadar ülkemizde meydana gelen afet türleri içerisinde deprem en başta yer almaktaysa da sel, heyelan, kaya düşmesi gibi afetler de azımsanmayacak oranlardadır. Bu nedenle Ulusal Bütünleşik Afet Strateji ve Eylem Planı‘nın da bir an önce hazırlanarak Deprem Strateji ve Eylem Planı ile eşgüdümlü hale getirilmesi gerekmektedir.
Şimdi siyasi iktidar, ya "Ulusal Deprem Strateji ve Eylem Planındaki eksiklikleri gidererek, TMMOB ve bağlı Odaları planın oluşturulma sürecine dahil ederek uygulamaya yönelecek, ya da bu plan da tıpkı geçmiş çalışmalar ile aynı kaderi paylaşıp tozlu raflarda yerini alacaktır.
Bilindiği üzere Yalova Taşköprü‘ye bağlı Laledere deltasında Hollanda kökenli Royal Vopak adlı bir firma 2008 yılından bu yana 150 adet kimyasal madde depolama tesisi kurmak için çalışmalarını sürdürmektedir. Aktif fay hattı üzerinde kurulan tesislerle Türkiye gelişmiş ülkelerin çöplüğü haline getirilmek istenmektedir. Bir yandan Ulusal bir Deprem Strateji ve Eylem Planı hazırlanırken diğer yandan olası bir depremde sadece Yalova‘yı değil bütün Marmara bölgesini büyük felakete sürükleyecek bu projeye onay verilmesi siyasi iktidarın samimiyetinden şüphe etmemize neden olmaktadır.
Oysa Türkiye‘nin deprem gerçeği; siyasal rant elde etmek için deklare edilen ve sonra rafa kaldırılan planlara, fay hatları üzerine kurulan kimyasal atık çöplüklerine, mahal vermeyecek denli ciddi boyutlardadır. Odamız ve Birliğimiz hem Ulusal Deprem Strateji ve Planı‘nın, hem de Yalova‘da olduğu gibi yeni felaketlere davetiye çıkaracak uygulamaların takipçisi olmaya devam edecek, 17 Ağustos gibi travmaların yeniden yaşanmaması için mücadelesini sürdürecektir.