Ülkemizde IMF öyküsü
1961’de başladı ve 48 yıldır devam ediyor. Elde ettiğimiz
kaynak 50 milyar dolar. 19 tane stand-by
anlaşması yapmışız. IMF’siz uzun süren dönemler 1970-78 ve 1984-94
tarihleri arası. Bu dönemlerde IMF ile anlaşma yapmadık. AKP dönemi 2008 yılının
mayıs ayına kadar IMF’li geçti. Bu tarihten sonra anlaşma yapılacak mı
yapılmayacak mı, diye belirsizlik devam ederken geçen haftadan beri IMF
toplantılarına ev sahipliği yapıyoruz.
Uluslararası para sisteminin ve mali ilişkilerin düzenli bir biçimde
gelişmesini sağlamak amacıyla faaliyet gösteren IMF’nin son küresel krizle bu
amacını sağlayamadığı ciddi biçimde anlaşıldı. Bu da IMF’nin kötü şöhretini
arttıran bir dönüm noktası. Aslında küresel sermayenin kazanımlarını güvence
altına almaya çalışan IMF ülke vatandaşlarının haklarını umursamıyor. Bu durum,
onun antipatik görülmesine sebep oluyor. Bizim gibi ülkelerde şartların ortaya
konulduğu stand-by anlaşmaları da aslında onurumuzu incitiyor. Abdüllatif
Şener’in görüşüne göre de bürokrasi, siyasetçiye yaptıramadığını bu anlaşmaya
koydurarak yaptırıyor. Yani teknisyenler de siyasetçiyi IMF ile kandırıyor.
Bir de kota ve oy hakkı var ki, bu toplantılarda hep Türkiye’nin kotasının ve
oy hakkının arttırma zamanının geldiği söylenerek gururlanmamız sağlanıyor. IMF
üyeliğine kabul edilen her ülkeye ilk girişte bir kota tahsis edilir. Bu kotalar
üyelerin Fon’a ödeyecekleri aidatları, Fon’daki oy ağırlığını, Fon’dan
çekebilecekleri kredileri, yeni yaratılan özel çekme haklarından (Special
Drawing Rights-SDR: bir hükümetin diğerinin merkez bankasından, onun ulusal
parasını çekmesine olanak veren hak) alacakları payları belirliyor. Son duruma
göre G20 ülkelerinde şöyle: Türkiye kota ve oy hakkında sonuncu. Galiba çok
fırın ekmek yememiz lazım.
Bu tablo zengin birkaç ülkenin geri kalan ülkeleri yönettiğini ve fakir
ülkelerin hiçbir söz hakkının olmadığını da açık biçimde ortaya koyuyor.
Türkiye IMF toplantıları ile gurur duyuyor. Oy hakkının Amerika’nın 1/17’i
olmasını dört gözle bekliyor. Ama Deniz Gökçe IMF toplantılarını akademisyen
olarak izleyip gazeteci kimliği ile katılamayınca IMF ile ilgili düşüncelerinin
değiştiğini ifade ediyor. Ülkesinin insanları IMF’den fayda yerine zarar
gördüğünde düşüncesini değiştirmeyenler ve IMF’yi yere göğe koyamayanlar
zülfiyarlarına dokununca IMF tu kaka olabiliyor.
Peki toplantılarda ne konuşuluyor: Türkiye’nin, 2010 yılında, yükselen
Avrupa’nın en hızlı büyüyen ülkesi konumunda bulunacağı öngörülüyor. Şaka mı
dersiniz? Yok yok, IMF her şeye kadirdir...