Acımasız küresel rekabete dayanamayarak çöken
Amerikan demir çelik sektörü ve yarattığı toplumsal çözülme
hakkında The Business of America/Amerika’nın İşi adlı
olağanüstü bir belgesel vardır. Film, Amerika’nın ilk çok uluslu şirketi
United States Steel’in (USS) Pittsburgh yakınlarındaki kendi
demir çelik kompleksini dinamitle havaya uçuruşu ile başlar. Üretim aracının
demir çelik üretebilmesi değil, bunu yeterince yüksek kârlılıkla yapıp yapmadığı
önemlidir kapitalist için. Dolayısıyla, USS adındaki çelik anlamına gelen son S
harfini, bilinmeyen X ile değiştirerek daha kârlı olan turizm, petrol ve finans
sektörüne yatırımlarını kaydırmakta bir an bile tereddüt etmez. Son yıllarda
dünya ölçeğinde yaşadıklarımızı adeta 40 yıl öncesinden haber veren mikro bir
deney.
İşte bu şirketin yatırım kararlarının bir ara batmanın eşiğine getirdiği
Pittsburgh’da geçtiğimiz hafta G20 zirvesi
yapıldı. Zirvenin web sitesinde dolaşırken G20 ülkelerinin liderlerinin eşleri
için hazırlanmış programa gözüm takıldı. Yoğun programın bir parçası olarak
Obama’nın karısının bu eşler grubuna Pittsburgh’un ünlü
Andy Warhol Müzesi’nde vereceği bir öğle yemeği de vardı.
Kazasız belasız gerçekleşmiştir, muhtemelen.
Kafamdan geçirdim; müzenin dükkânında, acaba, bizim eşler grubunun gözü,
üzerinde Warhol’un veciz lafları olan afişlere takılmış mıdır diye? Mesela,
Warhol’un kamera arkasındaki fotoğrafının üzerine “yapay olanın nerede bitip
hakiki olanın nerede başladığını bilmiyorum” lafının basılı olduğu afiş için ne
düşünmüş olabilirler? Eşlerin ne düşündüğünü bilemeyiz. Ama, yaşadığımız dünya
krizi karşısında G20 liderlerinin veya Ekim başında şehrimizde toplanacak IMF ve
Dünya Bankası yetkililerinin icraatı, ekonominin yapay ve reel sektörleri
arasındaki hakiki ilişkiden bihaber olduklarını düşündürtüyor.
Marx’ın (artık değerden finanse edilen ödemeler anlamında) reel
üretim faaliyetlerinin faux frais’si dediği harcamaların beslediği zahiri
ticaret ve finans sektörlerinin kurtarma operasyonlarında baştacı edilmesi bu
durumun kanıtı.
***
G20 zirvesi veya IMF ve Dünya
Bankası toplantıları türünden hiper medya etkinlikleri basında bayağı
yer almasına rağmen, mesela geçen Haziran sonu yapılan hayli önemli BM
Kriz Konferansı benzer bir ilgiye mazhar olamadı. Oysa, elitin değil,
bütün ülkelerin temsilcilerinin nispeten eşit konumda katıldığı ve konusu
itibarıyla Türkiye’de daha çok ilgi çekmesi gereken bir toplantıydı bu:
Dünya Finansal ve Ekonomik Krizinin Gelişme Üzerindeki Etkisi.
Başlığından da anlaşılacağı üzere o toplantıda bizim tipimizde veya daha yoksul
güney ülkelerinin sorunlarına odaklanılmıştı. İleri kapitalist ülkeler kendi
bankerlerini kurtarmak üzere kaynaklarını heba ederken, küçük ülkelerin kendi
kaderlerine terk edilmiş olması BM konferansını ayrıca bir ihtiyaç haline
getirmişti.
İşleyişi bakımından IMF ve Dünya Bankası’ndan nispeten daha demokratik olan
BM’de de etkili olabilmek için birlikte davranmak gerekiyor. Adı
G77 olmakla birlikte, üye ülke sayısının 130’a ulaştığı güney
ülkelerinin birlikteliği, bu tür oluşumların bence en önemlilerinden. Bu arada
geçerken belirteyim, Türkiye’nin ne gibi hesaplarla ya da aşağılık
kompleksleriyle bu gruba katılmak istemediğini hep merak etmişimdir.
G77’inin de think tank’lara, sermaye yanlısı olmayan iktisatçılara ihtiyacı
olduğu açık. Bunlardan biri de G77’den 50 ülkenin desteklediği, başında
Martin Kohr’un olduğu Güney Merkezi (South
Centre) adlı kuruluş. Ülkemizin değerli iktisatçılarından
Yılmaz Akyüz’ün de danışmanlık yaptığı Güney Merkezi
küreselleşmenin kaba sermaye yanlılığını 3. Dünya ülkelerinin çıkarlarını
gözeterek değiştirmeye uğraşıyor.
Sözünü ettiğim BM konferansından sonra yayınlanan resmi sonuç bildirgesi
üzerine Yılmaz Akyüz’ün yaptığı değerlendirmelerin yaklaşan IMF ve Dünya Bankası
toplantısının gündemi ile doğrudan ilişkili olduğunu düşünüyorum. Akyüz, Güney
ülkelerinin kriz yüzünden karşı karşıya kaldıkları sorunların ileri kapitalist
ülke sorunlarından niteliksel farklılığına dikkati çekiyor. Örneğin, sermaye
kaçışını önleyecek tedbirlerin, döviz sıkıntısı sorununu çözmek için gümrük
vergilendirmesinin, dış borçlara moratoryum konmasının 3. Dünya ülkeleri için
gündemde olması gereken ve tercih edilebilir politikalar olduğunu belirtiyor.
ABD dolarının hegemonik rezerv para statüsünün ve ihracat daralmasının yarattığı
kısa dönem sorunları hafifletebilmek için de IMF’nin SDR adlı yarı para
kotalarının yine 3. Dünya ülkelerinin ihtiyaçlarına cevap verecek tarzda
artırılması da Akyüz’ün önerileri arasında. Somut olarak, G77’nin acil likidite
sorununu çözebilmek için yaptığı SDR artırım talebi, gelir seviyesi düşük 3.
Dünya ülkeleri için koşulsuz 100 milyar dolar, diğer gelişmekte olanlar için ise
800 milyar dolar idi. Tahmin edilebileceği gibi, BM konferansında bu tür özgül
taleplere zengin ülkeler ve fiili olarak onların yönettiği IMF ve Dünya Bankası
gibi kurumlar kulaklarını tıkadı. Ve Ağustos sonu itibarıyla IMF’nin, çoğu
gelişmiş ülkelerin kullanımına tahsis edilmiş SDR artırım miktarı sadece 161
milyar dolar seviyesinde kaldı.
***
IMF ve Dünya Bankası’nın, sermayenin çıkar ve tercihlerini bir kenara koyup
Güney ülkelerinden yana politikalar geliştirmelerini beklemek, en hafif deyimle
naiflik. İstanbul’da yapacakları toplantı vesilesiyle, bu kurumlardan medet
ummayanların yapabileceklerinin başında IMF ve Dünya Bankası’na egemen
zihniyetin bir kez daha olanca çıplaklığı ile afişe edilmesi gelir. Bu da söz
konusu zihniyetin dayandığı piyasacı egemen iktisat anlayışının sorgulanmasını
gerektiriyor. Bu sorgulamanın değişik veçheleri olduğu açık. Yaşadığımız derin
kriz vesilesiyle kapitalizmin hangi yapısal özelliklerinin insanlığı sık sık
sefalet ve umutsuzlukla karşı karşıya bıraktığından başlayarak, özlediğimiz daha
adil, ekolojik dengesi sürdürülebilir bir dünyayı nasıl kuracağımızı
tartışmalıyız.
Kısa dönem için bankerlerin değil, emekçi yığınların hayatlarını
kolaylaştıracak somut taleplerimizi dile getirmenin tam zamanı. Bu tür
ihtiyaçları karşılamayı amaçlayarak düzenlediğimiz IMF-DB: Eleştirel
Arayışlar konferansı 3 Ekim Cumartesi günü İstanbul Bilgi
Üniversitesi, Dolapdere kampüsünde yapılacak. Susan
George, Anwar Shaikh, Aijaz Ahmad,
Hillel Ticktin’in yanı sıra ülkemizden ve Almanya’dan da
konuşmacıların katılacağı bu konferans sermayenin kapalı kapılar arkasındaki
toplantılardan değil. Herkese açık, bizim geleceğimiz hakkımızda, bizim
toplantımız.
Ahmet Tonak / Bilgi Üni., Uluslararası Ekonomi Politik Yüksek Lisesi
Programı, Direktör