Taksim Gezi Parkı ile ilgili gösteriler çevre bilincini de ön plana çıkardı. Dünya Gazetesi'nin haberine göre, dün Dünya Çevre Günü olması dolayısıyla görüşlerini paylaşan çevre örgütleri ve mimarlar, eylemlerden sonra toplumun çevreye karşı daha duyarlı olacağını ve bunun da imar planlarına yansıyacağını söyledi.
Taksim Gezi Parkı’ında ağaçlar için insanların sokağa dökülmesini değerlendiren Emre Arolat Mimarlığın Kurucusu Emre Arolat, bugüne kadar Türkiye'de yaşanmamış bir olayın yaşandığını aktararak, "Bu bir başlangıç. Türkiye'de çevre bilinciyle, kentlilik bilinci de gelişiyor. Bu yaşanan şey Türkiye Cumhuriyeti tarihinde neredeyse ilk ve insanların yaşadığı yere sahip çıkma ve kentli olma bilincinin tezahürüdür. O yüzden çok önemli buluyorum ve bundan sonra çevreyle ilgili herkesin çok daha dikkatli ve katılımcı olacağını düşünüyorum" dedi.
Kent koruma bilinci
Mimarların da bundan sonra daha fazla kenti koruma bilinciyle hareket etmesinin beklendiğini aktaran Arolat, "Çünkü yeni bir dönem başladı. Kentin sahibinin kenti kullanan insanlar olduğu ilk defa Gezi Parkı olayıyla ortaya çıkması açısından önemli. Bundan sonra yapılan bütün projelerde ya da gündeme gelecek olan projeler kentli bilinci gelişen insanlar tarafından daha dikkatle izleneceği için sadece metrekare büyütmek, daha fazla metrekare inşa etmek yerine kamusal alanların, yeşil alanlarının kullanımı eskiye göre çok daha fazla önemsenmesi gerekecek" diye konuştu.
Çevreye saygı zorunlu
Dünya Çevre Günü'nde İstanbul'a, "çevre" fikrinin damgasını vurduğunu aktaran HAS Mimarlık Kurucularından Doğan Hasol, "Bu süreçte İstanbullular parklarına, yeşile, ağaçlara sahip çıktılar" dedi. Dünyanın geleceğinin, sürdürülebilirliğinin ancak, çevreye gösterilecek saygı ve duyarlılığa bağlı olduğunu vurgulayan Hasol, "Bizler geçiciyiz; bu dünya üzerinde gelecek kuşakların da hakkı var. İstanbullular, neo-liberal ekonominin toprağı ranta dönüştürme hırsına, yeşilin yoğun yapılaşmayla yok edilmesine karşı çıktılar. Günümüzde artık, kentsel planlama da ve mimarlık da çevreye uyum göstermek ve saygılı olmak zorunda. İstanbul'daki genç kuşakların bu konudaki isyanını anlamak gerekir. Zaten, o isyana bütün ülkenin katılmış olması ülkedeki çevre bilincinin düzeyini de ortaya koymuş oldu" diye konuştu.
Çevre sorunlarına ilişkin kaygılar arttıkça "Yeşil Binalar" ve "Yeşil Mimarlığın" bütün dünyada yükselen değer olmaya doğru gittiğini aktaran Hasol, "Bizim de ülkemizin geleceği ve dünyanın geleceği için bu gelişmeye ayak uydurmamız gerektiği açık" dedi.
Rasyonel parklaşma
Doğal Yaşamı Koruma Vakfı (DAYKO) Nusret Türkkan ise "Dağlarda taş ocaklarının yaptığı tahribat binlerce ağacı yok etti. Taksim'deki olaylardan sonra, birkaç ağaç için bile herkesin ayağa kalması Istıranca Bölgesi'ndekileri de harekete geçirdi. Bu bölgede tahrip edilen doğa için halk, 'Taksim için binlerce kişi ayaktayken biz niye tepki göstermiyoruz' diyerek, harekete geçti. Kitlelerin isteklerine karşı devlet mecburen çözüm bulmak zorunda. Yapılan eylemler neticesinde halk ile doğa arasında bir birliktelik ortaya çıktı. Artık şehirlerdeki parklaşma daha rasyonel olacaktır. İmar planlarında yeşil ön plana çıkacaktır" dedi.
Kararlarda baskı artacak
Greenpeace İklim ve Enerji Kampanyası Sorumlusu Pınar Aksoğan da son 10 yılda, Türkiye'de çevresel değerleri ekonomik politikalar karşısında korumak için yaratılan yasaların ne yazık ki daha çok yatırımcıların çıkarlarını korumak yönünde düzenlendiğini söyledi. Aksoğan, "Son dönemdeki olaylar bu eğilimin değişeceğinin bir göstergesi. Öncelikle insanlar kapalı kapılar ardında çevre adına alınan kararlara daha duyarlı hale geldiler. Bu toplumsal bilinçlenme, hem karar vericiler hem de yatırımcılar üzerindeki baskıyı artıracaktır" dedi.
Genel duyarlılık şart
"Son dönemdeki olayların olumlu etkilerini görmeyi umuyoruz. Ancak son yıllarda gerçekleşen tüm uygulamalar çevreyi tahrip etme yönünde oldu" diyen WWF Türkiye Genel Müdürü Tolga Baştak ise şöyle konuştu: "Tabiat Kanunu umuyoruz hiç çıkmaz. İyimser olmak zorundayız. Toplumda hassasiyetin ne kadar arttığını görüyoruz. Liderlerin bir kısmından da son derece olumlu açıklamalar görüyoruz. bunlar da umut verici. Ancak bu süreci toplumun ve idarecilerin geneline yayılmasını istiyoruz."