Ilısu-Hasankeyf İkilemi (2)



54 yıldır gündemde olan Ilısu Barajı konusunda salı günkü “birinci” bölüm yazımızda şöyle demiştik: “Petrolü, doğalgazı olmayan; kalkınma için sanayileşmesi ve sanayileşmesi için de enerjiye gereksinimi olan 70 milyon nüfuslu bir ülkede hiç kimse bir barajın yapımına elbette karşı çıkamaz. Ancak!”

Gün geçmesin ki basınımızda “nükleer santrala”, “termik santrala” karşı çeşitli haber ve yazılar çıkmasın.. Nükleer ve termik santrallara “hayır”! “Samsat”ı, “Zeugma”yı yok eden Birecik Barajı’na “hayır”! Allianoi’yi gömen Yortanlı Barajı’na “hayır”! Bölgenin simgesi Hasankeyf’ten de önemli bazı noktaların yer aldığı 600 ören yerini etkileyen Ilısu’ya da “hayır”!

Bu koşullar altında Türkiye nasıl kalkınacak? Enerji sorununu milyarlarca dolar ödeyeceği petrol ve doğalgazla mı çözecek? Taşıma su ile değirmen döner mi? Hem baraj yapılmalı, hem de çevre ve tarihsel miras korunmalıdır. Bu bir çelişki değildir. İstenirse bal gibi yapılır. Yapılmaktadır da… Nasıl yapıldığına iki örnek verelim!

Birinci Örnek: BTC Boru Hattı

Bakû-Tiflis-Ceyhan (BTC) boru hattının yapımı için uluslararası “konsorsiyum”, üç ülke ile yaptığı anlaşmaya önemli bir koşul koydu. 1730 km uzunluğundaki hattın geçeceği yol boyu önceden; çevre, tarihsel miras, insan yerleşmeleri açısından araştırılacak, buluntulara göre planda sapmalar yapılacaktı. Hattın 1070 km’si Türkiye’den geçiyordu. Bu koşul yabancıların zoru ile Türkiye’de ilk kez uygulanacaktı!

Bu koşul gereği, Türkiye bölümünün ana yüklenicisi BOTAŞ 2002’de Kültür Bakanlığı ile bir protokol imzaladı. Gerek Türk yasaları, gerek uluslararası kültür kurumlarının tüm koruma kurallarına uygun olarak önceden arkeolojik kurtarma kazıları yapılacaktı. Gazi Üniversitesi’nde bir araştırma merkezi kuruldu. İnşaat başlamadan önce sınırdan Ceyhan’a kadar yol boyunca 334 arkeolojik nokta saptandı. Yapım sırasında “rastlantısal” 38 yer daha bulundu. Boru döşenirken tarihsel kalıntılara “rastlanınca” hattın yönü değiştirildi. Kazılardaki buluntular yol boyundaki beş müzede gururla sergilendi. Buluntular yayımlanıyor.

Sonrasında petrol Bakû’dan Ceyhan’a gürül gürül aktı. Çevrecilerden, bölgedeki etnik nüfustan, arkeologlardan çıt çıktı mı? Yabancı devletler, kredi kurumları bu tasarımdan çekildiler mi? Çünkü koruma koşullarını Türkiye’ye onlar koymuşlardı!

İkinci Örnek: Marmaray

İstanbul’da kitle ulaşımına önemli katkı yapacak olan, Halkalı ile Gebze’yi bağlayacak 76.3 km’lik “Marmaray” tüp geçit inşaatı olanca hızıyla ilerliyor. Yaklaşık 3 milyar dolara mal olması öngörülen Marmaray’a en büyük mali desteği Japon Kredi Kuruluşu JPIG, 941 milyon dolarla sağladı. Gerisini Avrupa Yatırım ile Avrupa Konseyi Yatırım Bankaları verdiler. Bugün demiryolu-feribot-demiryolu ile ve beklemeler dışında 184 dakikada yapılan ulaşım Marmaray’la 105 dakikaya inecek, önemli ölçüde akaryakıt tasarrufu da sağlanmış olacak.

JPIG; Demiryolları, Limanlar ve Hava Meydanları İnşaatı Genel Müdürlüğü (DLH) ile kredi anlaşmasına önemli bir koşul koydu. Koşul, dünyada üç ayrı imparatorluğa başkentlik yapmış tek kent olan İstanbul’un toprak altındaki tarihsel mirasının korunmasına ve tüpün denizaltı akıntıları ile canlı yaşamını olumsuz etkilerinin araştırılmasına öncelik verilmesini öngörüyordu.

UNESCO gözetiminde, arkeolog ve çevre uzmanlarınca çalışmaların inşaattan önce adım adım ilerleyebilmesi için ödenek ayrıldı. JPIG’nin “oluru” alınmadan DLH hiçbir adım atamayacaktı. Marmaray’ın geçeceği yol boyu belirlendi. Arkeologlar Üsküdar ve Yenikapı’da 2004’te kazılara başladılar. Üsküdar’da önemli kalıntılar ortaya çıkarıldı. Kazıların verileri ışığı altında Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu kararı ile bazı noktalarda planda değişikliğe gidildi. Yenikapı’da 24 dönümlük alandaki kazılar, 24 saat boyunca üç ayrı grupla JPIG’nin öngördüğü biçimde Koruma Kurulları’nın denetiminde ve izniyle sürdürülüyor.

Günümüzden 8400 yıl öncesinin ilk İstanbullusundan, Osmanlı kuşatması öncesinde Bizans’a yardıma gelen tekne ve yüklerinin olağanüstü buluntularının yanı sıra “tsunami” olgusuna da rastlanınca jeologlar, deniz bilimcileri de devreye girdi. Buluntular gururla sergilendi. Çeşitli kitapların ilk ciltleri dünya bilim insanlarına sunuldu.

Marmaray’da ikinci sorun, batırılacak tüp nedeniyle Boğazın derinliklerinden 1 milyon m3 toprak çıkarılması ile ilgiliydi. Boğaz sularında tortu, kirlenmenin yanı sıra balık göçlerine de olumsuz etki yapacaktı. Balıklar ilkbaharda Boğaz’ın derinlerinden Karadeniz’e, sonbaharda ise yüzeye yakın tabakalarda Marmara’ya göç ediyorlardı. Bulanıklık, suda 100-150 m’lik bir kirli bulut şeridi oluşturacaktı. Benzerine Danimarka-İsveç Tüp Tüneli’nde de rastlanmıştı. Bulut şeridinin 200 metrenin altında olmasının göç yollarını olumsuz etkilemeyeceği anlaşıldı.

Çevrecilerden, bölgedeki nüfustan, arkeologlardan çıt çıktı mı? Yabancı devletler, kredi kurumları bu tasarımdan çekildiler mi?

Yeni Bir ‘Hayır’ Gündemde mi?

Eğer BTC Boru Hattı ile Marmaray tasarımlarında yabancıların Anadolu’nun tarihine, doğasına ve insanına gösterdiği ilgi ve özeni bugüne kadarki Türk hükümetleri gösterebilselerdi bugün Samsat, Zeugma, Allianoi sular altında kalmazdı. Dönemin siyasal iktidarlarının yerel çıkarları nedeniyle barajların yerlerini saptamadaki davranışları olmasaydı, arkeologların ve çevrecilerin de mühendislerin önünde yürümeleri sağlanabilseydi bugün kimse Ilısu Barajına karşı çıkmazdı.

Önümüzdeki günlerde gazete başlıklarını yeni bir “hayır” dalgası kaplayacak. Haydarpaşa-Sarayburnu arasında 1.1 milyar dolara mal olacak Marmaray benzeri bir tüp geçidinin ihalesi sonuçlandı. Köprülerin yükünü azaltmayı amaçlayan 3.3 km’si denizin altında olacak 5.4 km uzunluğundaki bu tüpten lastik tekerli araçlar yararlanacak. Hattın ihalesini Türk ve Güney Kore ortaklığı kazandı. Hattan günde 75 bin araç yararlanacak. İhalesi altı kez ertelenen bu tasarımın anlaşmasında BTC ya da Marmaray’da yabancıların koyduğu çevre ve arkeoloji koşulu var mı, yok mu? Bu konu açıklanmadı! Yoksa yeni bir “hayır” mı gündeme geliyor?

Palavra Sıkmak ya da Eleştirmek!

Dünyanın en kolay işi eleştirmek ya da palavra sıkmaktır! Bu köşenin yazarı, ne bir mühendis, ne bir arkeolog, ne bir çevre bilimci, ne de palavracı bir siyasacıdır! İktidarlar eleştiriye açık olmalı, halka doğruyu söylemelidirler. Ilısu Barajı’nda gelmiş geçmiş tüm iktidarların günahları inkâr edilemez. Ancak günümüz iktidarının gözü bağlı kurbanlık koyun gibi geçmişin hatalarını ısrarla sürdürmesinin vebalini bu hükümete yüklemek de bizim görevimizdir.

Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu yazımızın çıktığı gün basına “Ilısu Barajı’na karşı çıkan bölücüdür!” dedi. Avusturya Hükümeti, Ilısu’dan çekilmeden önce iyiydi de şimdi bölücü mü oldu? Diyelim ki Ilısu, Güney Doğu Anadolu’daki huzursuz bölgede olduğu için “bölücü PKK’nin kışkırtması” var. Peki, Karadeniz’in dibinde Yusufeli Barajı’nın yapımından Fransızlar, İngiliz bankaları neden çekildi? Yusufeli nere.. PKK nere? Onlar da mı bölücü? Şu ünlü profesörler de mi bölücü? Oluş Arık, Abdüsselam Uluçam, Halet Çambel, Mehmet Özdoğan, Metin Ahunbay, Zeynep Ahunbay, Metin Sözen, Numan Tuna…

Bu sorular da Enerji Bakanı Dr. M. Hilmi Güler’e:

1. Avusturya, İsviçre, Almanya’nın 153 sorusu neden yanıtlanmadı? Avusturya neden çekildi? İsviçre-Almanya’nın devlet güvenceleri bu çekilmeden sonra ne durumda?

2. Kredi sağlanmadan iki yıl önce nasıl temel atılır? Şu anda baraja harcanan paranın kaynağı nedir?

3. Çin Halk Cumhuriyeti ile Ilısu için görüşme yapılıyor mu?

4. Baraj yapımlarında yabancıların Marmaray ve BTC’de gösterdikleri titizlik neden Ilısu’da, Birecik’te, Yortan’da, Yusufeli’nde uygulanmıyor?