Cumartesi günü gazetemizin 16. sayfasında “Yurt Haberleri Servisi”nin “yurtdışından” verdiği haberin başlığı “Hasankeyf kurtuluyor” idi. Başlığı görünce “Gözümüz aydın!” dedim, kendi kendime! Haberi heyecanla okuduktan sonra güldüm!
Haberde Hasankeyf’i sulara gömecek Ilısu Barajı’nı yapıp finanse edecek üç ülkeden biri olan Avusturya’nın Dışişleri Bakanı Michael Spindelegger, bir TV kanalına “Belirli koşullar yerine getirilmediyse bu proje finanse edilemez. Avusturya bu ortaklığa son verdi” demişti. Bu üç ülkenin baraj yapımcıları ile bankalarına “devlet güvencesi” verenlerden biri olan Avusturya, çok para kazanacağı bu ortaklıktan nasıl çekilirdi? “Vallahi hayret doğrusu!” demeye kalmadı, bir başka gazete, ortaklardan İsviçre ve Almanya’nın da kararlarını hafta içinde açıklayacaklarını bildiriyordu!
Ama “Yurt Haberleri Servisimizin” dikkatinden kaçan önemli noktanın belgesi ekteki resimde görülüyor. 5 Ağustos 2006’da “kredisiz miredisiz, parasız pulsuz” Ilısu Barajı’nın temelini atan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın DSİ’si baraj inşaatını harıl harıl sürdürdü! Baraj inşaatına geçilmeden önce suların denetlenmesi amacıyla öngörülen “yönlendirme tünelinin” ilk aşaması, yöre halkına “köprü yapıyoruz” denilerek tamamlanmak üzere.
Avusturyalı Bakan “belirli koşulların yerine getirilemeyişinden” söz ediyor. “Ilısu-Hasankeyf” bağlantılı özel arşivimdeki ilk gazete kesiti, 1988 yılında Cumhuriyet gazetesinin tüm arka sayfasını kaplayan İsmet Berkan’ın sorunun her açısını kapsayan “Gelecek uğruna feda edilen Hasankeyf” yazısı dahil, yerli ve yabancı basından birkaç yüz haberi kapsıyor. Arşivi taradığımda bu üç devletin, mühendislik firmaları ile parayı bastıracak bankaların barajla ilgili 153 soruyu yanıtlaması için “Erdoğan hükümetine” 60 gün süre verdiklerini öğrendim. Geçtiğimiz martta üç ülkeden uzmanlar yörede ve Ankara’da bu sorulara da yanıt aramışlardı. Ekimde Bern’de konuştuğum, sonra Ankara’ya gelen İsviçre Cumhurbaşkanı Pascal Couchepin, şöyle demişti:
“Arkeolojik bölgelerin korunması, yöre halkının başka yerlere yerleştirilmesi ve çevre konularında ne gibi önlemlerin alındığını, kredi riskine karşı verilecek güvenceyi Ankara’da Türk hükümetine soracağız.
Tarihe ve arkeolojiye ilgim olduğu için çeşitli zamanlarda gittiğim Türkiye’nin her yerinde arkeolojik kalıntılar var. Aynı zamanda Türkiye’nin de enerjiye gereksinimi var. Büyük tarihi değeri olan yerlere önem veriliyor. Örneğin Efes’te fabrika kurulması hiç gündemde değil. Önemli olan önceliklerdir ve öteki bölgelerde Türkiye’nin belirlediği öncelikleri değiştirmesini isteyemeyiz.”
Üç ülkenin Ankara’ya verdiği süre 12 Aralık’ta bitti! İsviçre, birinci elden Ankara’da bu sorulara yanıt alamamıştı. Avusturyalı bakan, iki yıl önce 5 Ağustos’ta barajın temelini “boşluğa” atarken, haklı olarak “Türkiye’nin enerji alanında kaybedecek 1 günü daha yoktur” diyen Erdoğan’ın “blöfünü” yutmamıştı!
Peki, Türkiye bu soruları neden yanıtlamadı? Ankara neye güveniyordu? Bu üç ülkenin Ankara’daki yüksek düzey diplomatlarından birinin bana söylediğine göre Türkiye, “Ilısu Barajı’nın yapım ve finansmanı” konusunda Çin Halk Cumhuriyeti ile bağlantıya geçmişti!
Tarihin İçindeki Ilısu Barajı!
Ilısu, Atatürk Barajı’ndan sonra Türkiye’nin 2. büyük barajı olarak öngörülüyor. 1200 mv kurulu gücüyle yılda 3.8 milyon kvsaat, bir başka deyimle Atatürk Barajı’nın yaklaşık yarısı kadar elektrik üretirken, 4. büyük “hidro elektrik santralı (HES)” olarak planlandı. Tümü yabancı krediyle karşılanarak 1.2 milyar Avro’ya mal olacak. Ekonomiye yılda 300 milyon dolarlık katkı, Diyarbakır, Batman, Mardin, Siirt, Şırnak’a 150 milyon dolarlık girdi, 7 yıllık yapım boyunca 10 bin kişiye iş sağlayacak.
Erdoğan’a göre baraj, “Ilısu denizini” yaratacak, “Bölgenin havasına olumlu tesirde bulunarak çevreyi yeşillendirecek, göletinde balık tutulup sandalla gezilebilecek”. Çünkü 138 m. yüksekliğindeki baraj tamamlandığında 300 kilometrekarelik bir alan su altında kalacak.
Petrolü, doğalgazı olmayan; kalkınma için sanayileşmesi ve sanayileşmesi için de enerjiye gereksinimi olan 70 milyon nüfuslu bir ülkede hiç kimse bir barajın yapımına elbette karşı çıkamaz. Ancak! Ilısu Barajı bugünkü bir olay değil. Yarım yüzyılı aşkın bir süredir DSİ’nin ve Türkiye’nin gündeminde yılan öyküsüne dönen bir tasarım! Konuyu daha iyi anlamak için tarihsel gelişimine göz atalım.
1954... DSİ masa üzerinde Ilısu’yu tasarlamaya başladı.
1971... Yöredeki araştırmalar tamamlandı.
1982... Tasarım bitti ve altı yıl sonra yatırım programına alındı.
1988… Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürü Altan Akat, DSİ’ye barajın yörede arkeolojik alanlara zarar vereceğine ilişkin Anıtlar Kurulu’nun kararlarını bildirdi. Bu olgular dikkate alınacak biçimde tasarım gözden geçirilmeliydi. İstek dikkate alınmadı!
1989... ODTÜ, Türk ve yabancı arkeologları yörede araştırmaya ve kurtarma kazılarına yönlendirdi. Hasankeyf başta olmak üzere 40 kadar höyüğün doğrudan etkileneceği birkaç yıl süren araştırmalarda saptandı. Bugüne değin 289 yerden ancak 14’ü irdelendi. Daha 600 kadar yerde araştırma yapılmalıydı. Hasankeyf, Ilısu Barajı’nın kurbanları arasında yalnızca öne çıkan bir “simge” idi.
Çevre uzmanları da yörede doğal ortama zarar verilecek noktaları araştırdı. 29 köy, 50 mezranın etkileneceği belirlendi. Kimilerine göre 10-25 bin, PKK’nin Avrupa’daki açıklamalarına göre 78 bin kişi zorunlu olarak göç ettirilecekti! Bu kaynaklara göre “Türk hükümeti bölgedeki etnik yapıyı değiştirmeyi” amaçlıyordu!
Fırat ve Dicle üzerinde öngörülen baraj tasarımlarına en çok tepki suları azalacak Irak ve Suriye’den geldi. Bu konu 2009’da İstanbul’da yapılacak “Dünya Su Kongresi’nin” temel konularından birini oluşturacak.
1997... İsviçre, Avusturya, İngiltere, İtalya, İsveç mühendislik şirketleri ve bankaları 1.2 milyar Avro’luk tasarımı gerçekleştirmek için bir “konsorsiyum” kurdular. Hedef, Türkiye’ye bir kuruş harcatmadan krediyle barajın anahtarını teslim etmekti.
2000... İsveç, tasarıma tepki gösterenlerle birleşen yerel sivil toplum örgütlerinin baskısıyla “konsorsiyumdan” çekildi.
2001... Aynı nedenlerle İngiltere ve İtalya da vazgeçti.
2002... İsviçre’den kredi verecek olan UBS bankası da çekildi.
2005... Türk ve Alman firmalarının katılımı ile İsveç ve Avusturya ile birlikte yeni bir “konsorsiyum” kuruldu.
5 Ağustos 2006... Üç ülkenin daha kredi verip vermeyeceğini kararlaştırmadan önce, ortada para-pul yokken Başbakan Erdoğan Ilısu’nun temelini atarken “Ilısu Barajı’nı kimlerin istemediğini çok iyi biliyoruz” dedi.
14 Ağustos 2007... Enerji Bakanı Dr. M. Hilmi Güler, üç ülkenin hükümetlerinin “devlet hazinesinden güvence” verdiklerini de öngören barajın yapım anlaşmasını büyükelçileri ile imzalarken “Ilısu bir prestij, gurur ve kararlılık projesidir” dedi. Yarım yüzyıllık bir kararlılık! Türkiye ile birlikte 4 ülkenin, 14 firmanın temsilcileri, 11 bin sayfalık sözleşmenin her sayfasını imzalayıp 245 bin “paraf” attılar!
12 Aralık 2008... Üç ülkenin Türkiye’ye yönelttiği 153 soru yanıtlanmayınca Avusturya hükümeti bu kadar imzadan sonra konsorsiyumdan çekildiğini açıkladı!