Her yıl 2 Şubat tarihi, sulak alanların önemi hakkında küresel farkındalık yaratmak için Dünya Sulak Alanlar Günü olarak kutlanıyor. WWF-Türkiye (Doğal Hayatı Koruma Vakfı), bu yıl Dünya Sulak Alanlar Günü’nde iklim değişikliğiyle birlikte dünyada ve Türkiye’de yaşanan sulak alan kaybına dikkat çekiyor.
Sulak alanların iyi yönetilmesi çok önemli
Tropikal ormanlarla birlikte yeryüzünün en fazla biyolojik üretim yapan ekosistemleri olan sulak alanlar, yüksek karbon depolama özellikleriyle iklimin düzenlenmesinde önemli bir rol oynuyor. Örneğin, turbalıklar, topraktaki karbonun yüzde 42’sini depoluyor. Tuzlu bataklıklar ve kum tepeleri, fırtınalara karşı koruma sağlıyor. Kıyı sulak alanları, kıyı çizgisini sabitliyor, dalgaların ve fırtınanın şiddetini azaltarak kıyı bölgelerde yaşayan halkı sel, su baskını gibi can ve mal kaybına yol açan felaketlerden koruyor. Sulak alanlar aynı zamanda, su döngüsünü destekliyor, suyu arıtıyor, yeraltı suyu kaynaklarını besliyor ve tarım arazilerinin verimliliğini artırıyor.
Ancak sulak alanlar, özellikle de kıyı sulak alanları iklim değişikliğinden en fazla etkilenen ekosistemlerin başında geliyor. Ülkemizin de bulunduğu Akdeniz kuşağında iklim değişikliği ile sıcaklıklar arttıkça yağışlar azalıyor, sulak alanlar kuruyor, milyonlarca insan susuz kalma riski yaşıyor ve doğal hayat fakirleşiyor. Büyük Menderes Deltası, Yumurtalık Lagünü, Göksu Deltası gibi biyolojik çeşitlilik bakımından zengin sulak alanlarımız kıyı sulak alanı olmaları nedeniyle hassas konumda. Bu nedenle, sulak alanların iyi yönetilmesi büyük önem taşıyor.
Son 50 yılda Türkiye’de 3 Van Gölü büyüklüğünde sulak alan yok oldu
Sanayi öncesi döneme göre günümüzde sıcaklıklar 1 derece arttı. 1955’ten bu yana ise, evsel su kullanımı yüzde 200, sanayide su kullanımı ise yüzde 130 arttı. Sıcaklıkların 1 derece daha artması, buğday üretiminin yüzde 17 azalması, deniz seviyelerinin 50 cm yükselmesi, özellikle küçük adalarda yaşayan 30-80 milyon insanın sel baskınlarından zarar görmesi ve Akdeniz’de kuraklıkla birlikte tatlı su kaynaklarının yüzde 17 azalması ve daha fazla sulak alan ile sucul biyoçeşitliliğin yok olması anlamına gelecek.
WWF’in Yaşayan Gezegen Raporu’na göre, 1970-2012 yılları arasında omurgalı canlı popülasyonlarında yaşanan en büyük azalma yüzde 81 ile sulak alan ekosistemlerinde meydana geldi. Türkiye’de son 50 yıl içinde, 3 Van Gölü büyüklüğünde (1,3 milyon hektar) sulak alan kaybedildi.
Son 35 yılda dünya çapında sayıca ikiye katlanan afetlerin yüzde 90’ı suyla ilişkili ve bu afetlerin iklim değişikliği ile birlikte gelecekte daha da artması bekleniyor.
Akdeniz Havzası’nda küresel iklim değişikliğinin etkileri en fazla kuraklık ve buna bağlı olarak susuzluk, tarımsal üretimde verim kaybı, tarımda ve turizmde gelir kaybı, yangınlarda artış, biyolojik çeşitlilik kaybı şeklinde yaşanacak. Yağışlardaki azalmaya paralel olarak ciddi bir su sıkıntısı yaşanmaya başlayacak. Yeraltı suları, sulak alanlar ve su depolama alanları yeterince beslenemeyecek.
“İklim değişikliği karşısında çaresiz değiliz”
Konuyla ilgili bir değerlendirme yapan WWF Türkiye Doğa Koruma Direktörü Sedat Kalem şunları söylüyor: “2050 yılına kadar Akdeniz Havzası’ndaki deniz seviyesinin 9.8 cm ila 25.6 cm yükselmesi bekleniyor. Deniz seviyeleri yükseldiğinde tuzlu suyun, kıyı sulak alanlarına karışarak bu alanların, özellikle de küçük sulak alanların ekolojik karakterini değiştirme riski var. Kuraklık, aşırı su kullanımı, alan kullanım değişiklikleri, kirlilik gibi etkenlerle birlikte sulak alanların yok olması yalnız biyoçeşitlilik kaybına yol açmayacak, tarım, balıkçılık gibi sosyo-ekonomik faaliyetler de olumsuz etkilenecek. İnsan faktörünün bu alanlar üzerindeki olumsuz etkisini asgari düzeye çekmek, sulak alanları akılcı bir şekilde kullanmak ve korumak zorundayız. İklim değişikliğinin etkileri karşısında çaresiz değiliz!”