Beyoğlu’nun en eski kitapçılarından biri olan Pandora’nın, buradaki İngilizce Yayınlar dükkânı, kentsel dönüşüm süreci içinde otele dönüştürülmek üzere bir turizm gurubu tarafından satın alındı. Pandora’nın kurucusu Hüseyin Sönmez ile Beyoğlu’nda neler olduğunu, kentsel dönüşüm ve kimi kitapçıların kapanması, kimilerininse artan kira bedelleri nedeniyle kapanma tehlikesiyle karşı karşıya kalması arasındaki ilişkiyi konuştuk... Sönmez; “İstiklal bölgesi tamamen bir oteller bölgesine dönüşüyor. Gerek İstanbul Büyükşehir Belediyesi gerekse Beyoğlu yerel yönetimleri bunu arzuluyor. Kentsel dönüşüm yapılırken beraberinde kültürel mekânların da tasarlanması lazım. Bunu da ancak otorite yapabilir” diyor.
O tarihte yeni kitabevi açılmıyor aksine kapanıyordu
Pandora, 1991 yılında bir kitapçılık faaliyetine başlamak istediğinde önce İstanbul’un bütün bölgelerini önüne serdi; Ortaköy’ü, Kadıköy’ü, Nişantaşı’nı ve bir de Beyoğlu’nu düşündük. Sonuçta bu dört bölgeden bize en uygun olanın Beyoğlu olduğuna karar verdik ve yüzlerce yıllık bir kültür merkezi olmasının avantajlarıyla Beyoğlu bölgesinde kitabevimizi açtık. Açtığımız dönemde Büyükşehir Belediyesi ve Beyoğlu Belediyesi, CHP’li belediye başkanları tarafından yönetiliyordu. Ve Nurettin Sözen Büyükşehir Belediye Başkanı olarak Beyoğlu bölgesinde yeni bir değişim yapmak istedi. Bunun en somut örneklerinden bir tanesi de Tünel-Taksim arasına yapılan tramvaydı. Biz kitabevimizi açtığımızda bu tramvay daha açılmamış, faaliyete başlamamış, Beyoğlu’nun ara sokaklarında kaldırımlar sökülmüştü ve tüm Beyoğlu inşaat halindeydi. Bunun geçici bir durum olduğunu bilerek burada kitabevini açtık. Açtığımız sırada Tünel’de İnkılâp Kitabevi, Fransız Kültür Merkezi’nin yanında da Cumhuriyet Kitap Kulübü vardı. O tarihte yeni kitabevi açılmıyor aksine kapanıyordu. Yani kitapçılık sektörü için bir çöküş dönemiydi. Biz o çöküş döneminde bir cesaretle Pandora’yı açtık. Bizden iki yıl sonra, 1993’te Beyoğlu’nda birçok kitabevi açılmaya başlandı. Zirve 30 kitabevi oldu, şu anda 8 kitabevine düştü. Bizden önce açılan iki kitabevi ve bizden sonra açılan 22 kitabevi kapandı.
Pandora’nın öncesinde bir yayınevi vardı; Hil Yayınları.1985 yılında Cağaloğlu’nda bir binada faaliyetine devam ederken ne kadar gariptir ki Sultanahmet bölgesinin de o sıralarda turizm bölgesi haline getirilme çabaları nedeniyle bulunduğu bina satılıp otel olmuştur -bu bina şu an da otel olarak devam ediyor-. Hil Yayın da Beyoğlu bölgesine taşınmak zorunda kalmıştı. Hil Yayın, 1987’de bu bölgeye ilk gelen yayınevlerinden bir tanesidir. Sultanahmet artık bir turizm bölgesi diyebiliriz; yayınevleri, gazeteler ve matbaalar orada değil. Aynı kader tecelli ediyor şimdi; aynı durum Beyoğlu bölgesinde yaşanıyor.
İstiklal bölgesi, oteller bölgesine dönüşüyor
Beyoğlu bölgesinin üstüne yapılan birtakım plan ve uygulamalar var; Tarlabaşı bölgesinin değiştirilme, dönüştürülme planları var, İstanbul’u bir finans merkezi haline getirme arzuları var. Bir de 2020 olimpiyatları söz konusu; bu nedenlerle Beyoğlu’nda bir sürü eski bina otel haline getirilmeye başlandı. Dolayısıyla kitapçıların kapanmasının nedenlerinden bir tanesi, kitabevlerinin AVM’lerin içinde yer almasının isteniyor olması. Sinema salonlarındaki dönüşüm kitapçılarda da yaşanıyor. Tüketici profilinin artık AVM’lerden alışveriş yapmak istemesi, Beyoğlu bölgesinin bir turizm bölgesi haline getirilmesi kitapçıları orada yaşayamaz hale getirdi. Bizim bulunduğumuz bina da bir otel firması tarafından satın alındı. Sonuç itibariyle biz de bulunduğumuz yerden çıkıp başka bir yere geçme çabası içindeyiz.
2000 yılı Beyoğlu’ndan bir fotoğraf verirsek; burada 30 kitabevi, 10’a yakın sinema, 7-8 tiyatro vardı. Bugünse sekiz kitabevi, iki-üç sinema, bir-iki tiyatro dışında bir şey kalmadı. Kapanan Emek Sineması ve İnci Pastanesi çok simgesel ve tarihi mekânlardı. Biz de 22 yıllık kitapçılığımızla İstanbul’un en eski ilk beş kitabevinden bir tanesiyiz. Belki de Türkiye’nin en eski 10-15 kitabevinden bir tanesiyiz. Kitabevlerinin kapanma gerekçesi, ekonomik durum. Ekonomik durumumuz iyi olsaydı biz bulunduğumuz binanın tamamını satın alıp bir kitabevi haline getirebilirdik. Kitap sektöründe bir yeri satın alarak mülkiyetinize geçirmeniz ve kitabevi açmanız mümkün değil. Kentsel dönüşüm projeleri de esasında ekonomik projeler. Bugünkü mevcut iktidar diyor ki İstanbul’a üçüncü havaalanını yapacağım, üçüncü köprüyü yapacağım; İstanbul dar geliyor, kuzeye doğru ormanları yok edeceğim ve orada 2-3 milyon insan yaşatacağım. Bütün bunların arkasında tek gerekçe var; ekonomik. Ama bu ekonomik gerekçenin yanında kültürü yok saymak hatta yok etmek mümkün. Bu arada kimse bu kitabevleri, bu sinemalar kapansın demiyor. Proje kapsamında buralar kapanmak zorunda bırakılıyor. Foto: Cemal Emden
Beyoğlu, Cumhuriyet öncesinde oluşturulmuş, o dönemin planlamasıyla yapılmış bir cadde. Avrupa’daki büyük şehirlerde İstiklal benzeri caddeler vardır. Oralara baktığımızda şunu görürüz: 2000’li yıllarda Beyoğlu’nda olduğu gibi bol kitabevi, bol tiyatro, bol sinema vardır o caddelerde. Gidişat, Beyoğlu’nun bol miktarda otelin yer alacağı bir caddeye dönüşeceğini gösteriyor. İstiklal bölgesi tamamen bir oteller bölgesine dönüşüyor. Gerek İstanbul Büyükşehir Belediyesi gerek Beyoğlu yerel yönetimleri bunu arzuluyor. Kentsel dönüşüm yapılırken beraberinde kültürel mekânların da tasarlanması lazım. Bunu da ancak otorite yapabilir.
Kitapçılar bundan sonra nerede yer alacak?
Merkezi otoritenin veya yerel yönetimin kitapçılara herhangi bir yer göstermesi olası değil. Böyle bir vizyon yok; gerek Ankara’da gerek İstanbul’da. Böyle bir şey yapması da gerekmez. Ama bambaşka bir projeyle yol gösterebilir. Örneğin vergi muafiyeti yapabilir. Böylece kitap sektörünün Ankara’ya ödediği para bir miktar azalabilir. Bu da daha yüksek kirayla yine o bölgede kalmamızı sağlayabilir. Çünkü aynı vergi muafiyetlerini zaman zaman pek çok sektöre yapabiliyorlar. İlk ve acil olarak yapılabilecek bir şey önermek istiyorum: Kitaptaki KDV yüzde 8’den yüzde 1’e düşürülebilir. Bu da Bakanlar Kurulu’nun bu akşam toplanıp alabileceği bir karar.
Merkezi yönetimden ya da yerel yönetimlerden özel bir şey beklemiyoruz. Biz Türkiye’de Kültür Bakanlığı’na kitap satmayan tek yayıneviyiz. Çünkü bu tür faaliyetlerin objektif, açık şekilde ve belli bir kuralla yapılması lazım. İktidarlar her zaman kendine daha yandaş olanların kitaplarını yoğun olarak alıyor. Dolayısıyla buna itiraz ederek 1982 yılından bu yana Kültür Bakanlığı’na hiç kitap satmıyoruz. Beyoğlu’ndaki en eski kitapçı olarak bizim yer konusunda özel bir talebimiz yok, sektörel taleplerimiz var.
Bizim bir girişimimiz var. Bazı mekânların içine bizim verebileceğimiz kirayla, o binalarda alt kiracı haline gelmemiz. Bu girişimimizi çok açmak istemiyorum şimdilik. Büyük bir holdingle oturduk ve bizim verebileceğimiz kira budur dedik. Eğer bu kiranın üç-dört katı fiyata kiraya verilebilecek yeri bize bu kirayla verirseniz biz burada Pandora’yı sürdürürüz dedik. Onlar da düşünelim dediler ve düşünüyorlar. Çare tükenmez. Büyük mülk sahipleri büyük bir heyecan ve iştahla AVM açmaya devam ediyor. Oralarda da sadece kitap satan yerler yok. Kitapçılar, kitabın yanı sıra başka ürünler de satarak ayakta kalabiliyor. Bir de kitapçılık yapmıyorlar zaten; 50 tane çok satan kitabı koyarak kitapçılık yaptıklarını zannediyorlar. Bu olaydan önce biz bir AVM’nin içine girmek istedik. Çünkü müşterilerimiz arabayla gidip gelebilecekleri bir yer istediler bizden. Sonra düşündük ve AVM’nin içindeki kirayı da karşılayamayacağımızı gördük. Daha küçük metrekare istedik; burada sizin gibilere yer yok dediler.
Bilginin tekelleştiği bir dünyaya doğru gidiliyor
Maalesef o bildiğimiz, tanıdığımız kültür ve sanat merkezi Beyoğlu yok oluyor. Beyoğlu’nda keşke Beşiktaş’taki YEM Kitabevi gibi sadece mimarlık kitapları satan, Pan Kitabevi gibi sadece müzik kitapları satan, Tarihçi Kitabevi gibi sadece tarih kitapları satan kitabevleri de olabilse. Yani daha özelleşmiş kitabevleri; çünkü bunlar ayrı bir renk. Bir mimarın veya müzikle ilgilenen birisinin başka kitabevlerine gitmek yerine sadece mimarlık kitaplarının ya da sadece müzik kitaplarının bulunduğu bir yere gitmesi bence hoş bir şey. Ama tabii bu kitabevleri de Beşiktaş, Kadıköy gibi yerlerde ne kadar yaşayabilirler; bir soru işareti. Dolayısıyla otoritenin, Ankara’daki merkezi iktidarın vergi muafiyetleri konusunda acil davranması lazım. Beyoğlu bölgesi, İstanbul ve Türkiye’nin de ötesinde daha korkunç olan şu ki, bilgi toplumu bitiyor. Bilginin tekelleştiği bir dünyaya doğru gidiliyor. İnsanlar bir güzel kandırılıyor; internetle birlikte bilgi yayıldı, gelişiyor gibi. Dolayısıyla esas problem, kentsel dönüşümün de ötesinde; bilgi toplumu, bilgi dünyası tekelleşiyor.