İstanbul'a vize çağrısı aslında bir çaresizliği anlatıyor. İstanbul'da imardan, trafiğe kadar birçok alanda hukuk kuralının işletilemediğinin itirafı bu.
Biz genel olarak günlük hayatın sorunlarından çok, büyük sorunları tartışmaya alışkın bir ülkeyiz.
Biz Ceza Yasası'nı, kapsamlı bir yasayı kolaylıkla Meclis'ten çıkarıyor ve sonra sırtımızı dönüyoruz.
Yasanın uygulanış biçimiyle, Orhan Pamuk veya Elif Şafak sanık olmaz ise, fazla ilgilenmiyoruz.
Bugün hepimizin gözü önünde İstanbul'da yasalar çiğneniyor. Yasanın üstünlüğü ilkesi İstanbul ili sınırları içinde geçerli değil.
Ya imar komisyonları, Boğaziçi Kurulu mevcut yasaları zorluyor veya esnetiyor ya da sokaktaki polis kuralı görmezden geliyor.Şimdi herhangi bir kamu görevlisiyle sokağa çıksak, yarım saat içinde 100'den fazla açık hukuk ihlali tespit edebiliriz.
Ankara, yasa koyucu bununla ilgilenmiyor. Çünkü o, günlük hayatın hukuksuzluğu. Mesela, Atatürk Havaalanı'na gidin. Dev bir otoparkı, geniş park yerleri var. Ancak iç hatlar çıkışında yasak yere park etmiş araçlar yüzünden geçişin olanaksız hale geldiğini göreceksiniz.
Üstelik, bu bölge polis kaynayan bir alan.
Ama o kadar gitmeye gerek yok. Sabah evden çıktığınızda gözünüze çarpan hukuksuzluk örneklerini sıralayın, her ay bir defter doldurursunuz. Hukukun bu kadar yok sayıldığı bir alanda toplumsal yaşam olmaz.
Siz, trafikte, imarda, çevre kirliliğinde hukukun üstünlüğünü etkin kılamazsanız, insan hakkına saygılı olduğunuza kimseyi inandıramazsınız.Çünkü insan hakkı sokağa çıktığınız anda başlar.
İnsan hakkı sadece düşünce özgürlüğü, etnik kökenden bağımsız, eşit bir yurttaş olma vesaire hakkı değildir.
İnsan hakkı, çerçevesi çizilmiş, yaptırımı belli bir hukuki çevre içinde yaşama hakkıdır aynı zamanda.
Otopark alanının belirlendiği ve ihlal edilemediği, kırmızıda geçmenin yasak olduğu, çift sıra parkın yasak olduğu, kaldırımların işgal edilmediği bir kentte yaşamak temel insan haklarından biridir.
Tüm hakları genel çerçevede tartışmaya alıştığımız için günlük hayatımızı zehir eden bu hukuk ihlallerini görmezden geliyoruz.
Buna bir de otomobillerinin üzerine mavi lamba takmış, köylü dokunulmazlar eklenince, İstanbul yaşanmaz hale geliyor.
İstanbul'u yaşanır kılmanın temelinde, 4. Murat benzeri yasaklar koymak yatmıyor.
AB'ye adaylığı kendine hak gören, üç yıl sonra Avrupa Kültür Başkenti olmaya soyunmuş bir kentte, hukuku ve kuralları üstün kılmaktan geçiyor.
Yasaklarla bir yere varılsaydı, Tayyip Bey şimdi kahvede kağıt oynuyor olurdu herhalde.