Boğaziçi sırtlarına "Dubai Kuleleri"ni dikmek için Levent'teki İETT arazisine geçen yıl talip olan Şeyh Maktum dünkü ihaleyi de kazansa bile, acaba aynı ihaleyle pazarlanan "imar durumu"ndaki inşaat haklarını kullanabilecek mi?
İmar hukukundaki "kamu yararı" önceliği ile yargının "bilimsellik" karşısındaki hassasiyetini bilen herkes, bu soruyu "hayır" diyerek yanıtlıyor. Çünkü Mimarlar Odası'nın aynı imar kurallarını iptal ettirmek üzere açtığı davanın gerekçeleri "yürürlükteki yasalar"a dayanıyor. Yasalar ise belediyenin imar yetkilerini "keyfi" değil, şehircilik kurallarına uygun kullanmalarını öngörüyor.
Bu nedenle İstanbul'un zaten aşırı düzeyde yoğunluk yüklenmiş bir bölgesindeki "sınırsız yapı yüksekliği" ve "sınırsız toprak altı kullanımı" ile 3 emsalli bir imar durumunun hukuka uygun bulunması çok düşük bir olasılık... İşte bu gerçek açıkça bilindiği halde, dahası aynı gerçeğin ışığında söz konusu imar haklarının mahkemede sorgulanmakta olduğu bir süreçte, arsanın bu koşullar ile ihaleye çıkartılması ise tam bir hukuk skandalı...
Büyükşehir Belediyesi'ni yönetenler, kamuya ait bir mülkü "mahkemelik imar koşulları" ile pazarlayıp elden çıkarırlarken, açıkça yargıya müdahale ederek "Hukuk ne derse desin, biz bu kararla satışı yaparız" tutumu içinde "anayasal suç" işliyorlar...
Aynı koşullarda araziyi satın alanlar da kendilerine "söz" verilen imar haklarıyla ilgili mahkeme sürecini "önemsemeyerek" , bir hukuk devleti olan Türkiye'de, siyasetin yargıyı "etkisiz" bırakacağına yönelik "krallık" anlayışıyla hareket ediyorlar... Ancak arsanın yeni sahibi kim olursa olsun, öyle görünüyor ki yeni bir "Galata-Port" olayının da İETT arazisinde yaşanması yüksek olasılık. Çünkü konunun gündeme gelişinden bu yana görüştüğümüz hemen tüm şehircilik uzmanları ve planlama hocaları, dava konusu olan imar koşullarının hukuk ve bilim açısından geçerli olamayacağı yönünde fikir birliği içindeler...
Geriye Büyükşehir Belediyesi ile ülkeyi yöneten "pazarlamacı" anlayışın sadece "satışa yönelik gelir beklentileri"ne tutsak olmaları kalıyor... Bu "siyasi" sorunun giderilmesi içinse toplumun ve medyanın olanı biteni "emlakçi gözü"yle değil, kentli olarak izlemesi ve değerlendirmesi gerekiyor...