Homeros’un Skamander (Karamenderes-Araplar Boğazı) Vadisi, taş ocaklarının gürültüsü, tozu dumanı altında adeta can çekişiyor. Homeros’ un İlyada’sında anlatılan Skamander (Karamenderes) Nehri ve Vadisi, bugün taş ocaklarının tehdidi altında.
Kazdağı’ndan doğarak Troya yakınlarından Ege Denizi’ne dökülen Skamander Nehri, ilk çağlardan bugüne bölge halkı için yaşamsal öneme sahip olmuştur ve bölgenin en verimli topraklarını suluyor. Karamenderes Nehri ve Deltası ile sulak alanları, aynı zamanda göçmen kuş yolu üzerinde bulunan Troya ve yakın çevresindeki 192 kuş türünün de yaşam alanlarını oluşturuyor. Troya Tarihi Ulusal Milli Parkı sınırında bulunan ve antik yerleşim yerlerinin de bulunduğu Skamander Vadisi Araplar Boğazı ayrıca 96 kuş türünün yaşam alanını oluştururken, vadi, taş ocakları tarafından tahrip ediliyor. Türkiye’nin taraf olduğu “Dünya Kültürel ve Doğal Mirasın Korunması Sözleşmesi” ve “Arkeolojik Mirasın Korunmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesi” gereği olarak 1996’da Ulusal Park olarak ilan edilen “Troia Tarihi Ulusal Parkı”, 1998’de de UNESCO tarafından “Dünya Kültür Mirası” olarak kabul edilip listeye alınmıştı.
Avrupa Doğa Mirası Vakfı (EURONATUR) tarafından hazırlatılan “Troia Tarihi Ulusal Parkı Kuş Türleri ve Yaşam Alanlarını Tehdit Eden Faktörlere Karşı Alınması Gereken Önlemler” başlıklı raporda, Troya ve çevresinde yaşayan kuş türleri saptanırken, kuşların yaşam alanlarının ve ekosistemin bir bütün olarak korunması için alınması gereken önlemlere ilişkin öneriler de sunuldu.
Taş ocakları kaldırılmalı
Euronatur’dan Ornitolog Lothar Gerner ve Onsekiz Mart Üniversitesi’nden Prof. Dr. Mehmet Serez tarafından hazırlanan raporda, Troya ve çevresinde 192 kuş türünün saptandığı belirtilirken; nesli tehlikede olan, korunması gereken kuş türleri sayılırken, alınması gereken önlemler de sıralandı. Öncelikle ulusal parkın sınırlarının ekolojik nedenlerle ekosistemin bütünlüğünün sağlanması bakımından genişletilmesi önerilirken, “Ulusal parkın biyolojik kalitesinin geleceği tamamen garanti altına alınmış olacaktır” denildi. Yine aynı raporda, “Çekirdek zonlardaki tahripler ve yaşam alanlarının yok edilmiş olması, kuşların ve diğer hayvanların ve bitkilerin de azalmasına neden olacaktır” uyarısı dikkat çekiyor. Raporda, çekirdek zonlardan birisi olan Karamenderes Vadisi (Araplar Boğazı) için de “Araplar Boğazı’nda bulunan taş ocaklarının işletilmesi ve kullanımı kaldırılmalıdır” deniliyor. Ulusal Park’ın genişletilmesi önerilen alanlar arasında ise Ulusal Park’ın dışında kalan Karamenderes’in batısı, Delta ve Doğal Nehir Kıyı Kumulları, Lagünler ve askeri güvenlik bölgesinin güneyindeki Tepe Beşik Koyu, Araplar Boğazı, Tavşan Adaları yer alıyor.
Araplar Boğazı olarak da bilinen; zengin biyolojik çeşitlilik alanı, kuşların yaşam alanı olan vadi yamaçlarında, aynı zamanda antik yerleşim yerleri bulunmaktadır. Troyalıların yaban keçisi avına çıktıkları ve İda Dağı’na Troyalıları ulaştıran Doğal Anıt niteliğindeki Skamander Vadisi (Araplar Boğazı) içinde, vadi yamaçları ile vadi sırtlarında bulunan ormanlık alanlarda açılmış olan beş adet taş ocağı, çevreye yaydığı gürültü, titreşim ve yarattığı su kirliliği ile vadiyi tehdit ediyor.
Anadolu tarihi unutturulmak isteniyor
Konuyla ilgili görüştüğümüz Çanakkale Çevre Platformu Sözcüsü ve Ziraat Mühendisleri Odası Şube Başkanı Hicri Nalbat, antik çağda Troas Bölgesi olarak adlandırılan Çanakkale’de, bilinen 200 kadar antik kent ve Tümülüs olduğuna dikkat çekti.
Dünyaca ünlü Kültür Coğrafyası olan Kazdağı ve yöresine, arkeolojik mirasın, yedi bin yıllık Anadolu tarihinin ortasına, çimento fabrikaları, termik santraller kurarak, altın madeni ruhsatları vererek, Anadolu tarihinin yok edilmek ve unutturulmak istendiğini vurgulayan Nalbat, şimdi de hiçbir çevresel etki değerlendirmesine gerek duyulmaksızın verilen taş ocakları ruhsatları ile doğal anıt niteliğindeki doğa ve kültür mirasımız olan Araplar Boğazı ile yakın çevresinde yaşayan 200 kadar kuş türünün doğal ortamının yok edilmek istendiğini söyledi.
‘Çanakkale halkıyla dayanışmalıyız’
Doğa ve kültür mirasının yok olacağını belirten Nalbat, Çanakkale’nin bereketli tarım topraklarının da asit yağışları ile çoraklaşacağını dile getirdi. Bu taş ocakları ile bölgedeki çimento fabrikalarının yaşının aynı olduğuna değinen Nalbat, “Bu taş ocakları ve çimento fabrikaları tam 30 yıl önce kurulmuş. Artık burası için yapacak çok fazla şey kalmadı. Ancak burası ile ilgili davalar açacağız” diye konuştu. Çanakkale coğrafyasının, doğasının, doğal ve kültürel mirasımızın bu saldırılara karşı savunulması için bütün demokratik kitle örgütlerini Çanakkale halkıyla dayanışmaya ve güç birliğine çağıran Nalbat, “Konunun takipçisi olmaya, yetkili ve sorumluları da göreve çağırıyoruz” dedi.