Herzog & de Meuron 'Parrish Art Museum'u Işıkla Çiziyor
ABD’de son yıllarda tasarladıkları ‘de Young Müzesi’ ve ‘Walker Sanat Merkezi’ gibi projelere Long Island’daki ‘Parrish Sanat Müzesi’ni de ekleyen Herzog & de Meuron, yeni projesinde, kuzey ışığının keskinlik ve berraklığını ve göğün doygun renklerini tasarım parametreleri olarak kullanıyor.
Mimarlar, müzeleri tasarlarken genellikle müzenin koleksiyonundan yola çıkarlar. Parrish Sanat Müzesi’nde tasarımı yönlendiren etken ise, mekanların sanatçılara uygunluğu. Aslında müzenin 19. yüzyıldan günümüze kadar daha çok yerel sanatçıların eserlerini kapsayan zengin koleksiyonu düşünüldüğünde, bu iki düşüncenin bağdaştırıldığı söylenebilir.
Müzenin tasarımına başlamadan önce bölgede stüdyosu olan sanatçıları ziyaret edip çalışma ve yaşam koşullarını gözlemleyen mimarlar, yerel ressam ve heykeltraşların yaşadıkları bölgeyle nasıl iletişim kurduklarını incelediler. Bu incelemelerde, sanatçıların stüdyolarını, bölgede yer alan çiftliklerin birer parçası olan kulübe ve barakalarda kurduklarını ve mekanları kuzey ışığı etrafında yönlendirdiklerini tespit ettiler. Çalışma ortamlarının açık ve ferah tutulduğunu ve genellikle beyaz duvarlarla çevrelendiğini gören mimarlar, Long Island ışığının nüansları konusunda sanatçıların tecrübelerinden yararlandılar.
“Projeye böyle başladık” diyor Herzog & de Meuron adına projeyi yürüten ortaklardan Ascan Mergenthaler ve ekliyor: “Bina, burada yaşayanlarla ve sanatın nasıl yapıldığıyla ilgili olmalıydı. Buraya her gelişimizde farklı bir ışık ve gök bizi karşılıyordu. Bunu, galeri mekanlarına yansıtmak önemliydi”. Mimarlar bölgede yaşayan 40’a yakın sanatçıyla biraraya geldiler. Bu buluşmalardan birine katılan heykeltraş Michelle Stuart, “ışığa saygı üzerine konuştuk” derken, mimarların “sanatçıları gerçekten dinler göründüklerini” belirtiyor.
Yapımına bu yılın sonbahar aylarında başlanması beklenen müzenin, 2009’un Haziran ayında bitirilmesi planlanıyor. Müzenin 1898’den beri kullanılan tuğla binası; sergi, depolama ve eğitim aktiviteleri için ek mekanlara ihtiyaç duyuyordu.
Mimarların, Water Mill bölgesindeki Montauk Otoyolu ve Long Island Demiryolu hatları arasında kalan yaklaşık 56 bin m²'lik araziyi kullanma yaklaşımı, mütevazi ölçekteki 30 ayrı birimi araziye yayarak yerleştirmek biçiminde olmuş. Farklı biçimleri, eğimli çatıları ve yerel bitkilerin kullanımıyla, bu birimler, toprakta büyüyormuş izlenimi veriyor. Mimarlar, yerel mimari estetiği korumaya çalışırlarken, dikkat çekici modern bir yapı ortaya çıkarmayı hedeflemişler. Bunun için tuğla, kum, cam, metal ve ahşap gibi farklı malzemelerle denemeler gerçekleştirmişler.
Galeri tavanlarında yer alan ışıklıklar, kuzey ışığının sürekli olarak algılanmasına olanak tanırken, bu tavanlar yarı saydam tutularak ışığın mekana dağılması amaçlanmış. Müzenin otoparkı ise, binalarının cephe görünümlerinin araçlar tarafından engellenmesini önlemek üzere kısmen araziye gizlenmiş.
Mimarlar tasarıma leke çalışmasıyla başlamışlar, farklı işlevleri temsil eden bu lekeler neredeyse aynen son planlara yansıtılmış. Böylelikle Parrish Müzesi, birbirine akan alçak kütlelerden oluşan bir bütün olarak ortaya çıkmış.
Vaziyet Planı
Zemin Kat Planı
Yapıları saran yeşil alanlar ise, ziyaretçilerin dolaşımına rastlantısallık kazandırmak üzere dolambaçlı patikalar biçiminde düzenlenmiş. Bu alanlarda, mevsime göre araziye farklı görünümler kazandıran yerel bitkiler kullanılması önerilmiş.
Müze yöneticisi Trudy C. Kremer, mimarların müzeyi araziyle ilgili edindikleri deneyim çerçevesinde tasarladıklarını belirtiyor. Ascan Mergenthaler ise, projenin “özel bir mimari öyküye dönüştüğünü” ve “bunun kendilerine de ilginç geldiğini” ifade ediyor.
Parrish Müzesi yönetiminin Herzog & de Meuron’u 65 mimarlık bir aday listesinden seçmesi, müzenin geleceğe yönelik planları ne kadar tutkuyla ele aldıklarının bir göstergesi. Yönetici Kremer, Herzog & de Meuron’u seçme gerekçelerinin en başında, mimarların “de Young Müzesi’ndeki mekan düzenlemeleri ve malzeme seçimini” gösterirken, “gösterişli bir müze değil, fiziksel ve işlevsel olarak farklı bir hikaye” aradıklarını, “Herzog & de Meuron’un da daha önceki işleriyle bunu yapabileceklerini kanıtladıklarını” söylüyor.
Müze yöneticileri, ayrıca, Herzog & de Meuron imzasının kolaylıkla ayırt edilemeyişini takdir ettiklerini, bazı mimarların kendini tekrarlayan bir anlatım dili olduğunu ve burada bir “Frank Gehry tarzı bir yapı” görmeyi tercih etmediklerini söylüyor.
Parrish Müzesi'nin Klasik Heykel Koleksiyonu
Şu anda kullanılmakta olan Parrish Müzesi, Samuel Longstreth Parrish adında bir avukat ve hayırsever tarafından, sahip olduğu İtalyan Rönesans sanatına ait eserlerden ve klasik Yunan ve Roma heykellerinin reprodüksiyonlarından oluşan koleksiyonu barındırmak için kurulmuştu. Bu eserler, şu anda müzenin sabit koleksiyonunu oluşturuyor. Müzenin diğer koleksiyonları ise Long Island bölgesinde yaşamış ve yaşamakta olan 450’ye yakın ünlü sanatçının eserlerini kapsıyor. Bu koleksiyonların sergilenebilmesi için, müzenin şu an sahip olduğu 2500 m²’lik kullanım alanı yeni müzede 7500 m²’ye çıkarılırken, Job’s Lane’deki müzeye ait yapı da bir kütüphaneye dönüştürülecek. Müzenin mevcut durumda kullanılan binasının da gelecekte sanatçıları ağırlaması planlanıyor. Yeni binaya, yerel halk için bir çekim merkezi olacağı düşünülerek bir kafe, sinema salonu ve mağaza da entegre edilmiş.
Long Island’lı sanatçılardan biri, “tanıdıklarını düşündükleri tabloları yeni mekanında görmenin heyecan verici olacağını” ve “bunların yeni mekanlarında adeta yeni bir şarkı söyleyeceğine inandıklarını” ifade ediyor.
Herzog & de Meuron’un daha önce Minneapolis’teki Walker Sanat Müzesi ve San Francisco’daki de Young Müzesi’yle ilgili ayrıntılı bilgiye “Architecture Week (2005)” haber dosyamızdan ulaşabilirsiniz.