Geçen haftaki yazıda 'kentsel dönüşüm' yasa tasarısı eleştirisini geliştirerek, Ankara Ulus'ta düşünülen dönüşümün olası dinamosu Modern Çarşı'ya, onun mekansal ve yer cinsinden özelliklerine, trajik biçimde yanışına dikkat çekmiş; Modern Çarşı yangınıyla ocakları sönen, ömürleri tükenen insanlara, kentlilere, 'hemşeri'lerimizin durumuna eğilmiş ve şu vurguyu yapmıştık:
"Bu kimliğin arkasındaki yaşam portrelerini bilmeyenler, zaten kentli de sayılmazlar. Ama kentli sayılmayacak insanlar, nasıl olur da o kenti yönetmeye talip olabilirler, hatta seçimle başa gelebilirler?"
Gazeteci ve yazar, insan hakları savunucusu Hrant Dink'in geçen hafta öldürülüşü, istisnasız tüm yurttaşlara yani hepimize, olaydaki payını/payımızı hatırlatıyor. Ülkemizin ve beldemizin yönetimlerindeki sorumluluklarımız, en az yönetenlerinki kadar ağır. Bu yazıda, belde ve ülke yöneticilerinin kimi yasal ama eğilimlere aykırı, kimi keyfi uygulamalarının karşısında, sivil toplumun yaptırım gücü, yani hepimizin sorumlulukları konu edilecek. 'Kentsel dönüşüm' konusuna sonra dönmek üzere, bu hafta odak noktamız, sunacağımız eylem planıyla birlikte, Gençlik Parkı.
Bir yıl önce halka kapatılmıştı
Kentsel topraklardaki hizmetlerin düzenlenmesi ve verilmesi ile görevli olan belediyeler, bu görevlerini kötüye kullanıp, bu hizmetlerin götürülmesi ya da kesilmesini kentlilere karşı şantaj olarak kullandıklarında, ne yapılabilir? Daha önceki yazılarda stratejisini çizdiğimiz yaklaşıma göre, kentte rant yaratma, kentin can damarlarını keserek, onun belli bölgelerini geçici biçimde beslenemez hale getirip işlevsiz bırakıp 'çöküntü alanı' oluşumunu teşvik ederek olabilmekteydi.
'Çöküntü Alanları', yeni yasa ve yaklaşımlarla onları iyileştirmeye çalışan Avrupalılar için bir üzüntü kaynağı ve müdahale nedeni. Bizde ise 'Çöküntü Alanları', bir ekonomik fırsat, kent üzerinden rant üretmek için ideolojik anlamı da olan bir olanak olarak görülmekte. Dolayısıyla yapılan müdahalenin adı batıda "Var Olanın Kendini Yeniden Oluşturması ve Canlanması"(Urban Regeneration) anlamına karşılık düşerken, bizde "Kentsel Dönüşüm" (Urban Transformation) adıyla gizemli ve "Var Olanın Biçim/Kabuk Değiştirmesi, Ama Mutlaka Değişmesi" anlamına gelecek bir karşılık buldu bile.
Tıpkı Ulus merkezi gibi, tıpkı AOÇ gibi, uzun yıllardır yenilenmeyen, bakım ve onarım görmeyen, yeniden 'zamanla uyumlu kılınmayan' Gençlik Parkı, yaklaşık bir yıl önce Ankara Büyükşehir Belediyesi tarafından kentlilere kapatılmıştı. Gerekçe burada da aynıydı: Bozulmuş çevre kalitesi, tek elde toplanan çay bahçeleri ve gazinolar, büfeler, 'kötü ellerde işletilerek, çevrelerini bozuyorlardı.' Oysa 29 Ekim 2006 tarihine kadar yenileneceği ilan edilen parkta, söz konusu mekanlar yıkıldığı halde şu ana kadar çalışmalar başlamadı bile. İki yıldır 40-50 günde trafik tüneli tamamlamakla övünen belediye yönetimi, tıpkı Kuğulu Park'ta olduğu gibi, tıpkı Atatürk Bulvarı'nda olduğu gibi, iş bitirme konusunda isteksiz davranarak, bezdirme ve yıldırma politikasını sürdürüyor. Kuğulu Park ve çevresinde kesilen ağaçlar ve ayrıca kuruyacak ağaçların bedelini belediye ya da Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu ödeyecek sanmayın. Atatürk Bulvarı bittiğinde köstebek yolları gibi bir dalıp bir çıkan nesnenin artık bir "bulvar" olmadığını söylemek bile anlamsız kaçacak.
Gençlik Parkı adını duyunca Atatürk'ün Gençliğe Hitabesi veya Bursa Nutku'nu anımsayıp titreyip gerilenler, haksız da sayılmazlar. 19 Mayıs Stadyumu'nun hemen yanı başında, "Sağlam Kafa Sağlam Vücutta Bulunur" yönlendirmesiyle spor yapan sağlıklı bir gençlik yaratma ülküsüyle kullanım bütünlüğü içinde kurgulanan park, Ankara'nın ikinci planını yapan Hermann Jansen tarafından çağdaş bir rekreasyon alanı olarak 1934 yılında tasarlandı. O zamanlar gençler internet kafelere ve silah atış poligonlarına terk edilmiyordu. Gençlik Parkı ile, hem Ankara Çayı'nın düşük kotlarındaki bataklık alanın kurutulması ve sağlıklı bir kentsel mekan yaratılması amaçlanmıştı; hem de Türkiye Cumhuriyeti'nin yeni başkentinde yaşayanlar için kentsel açık ve kamusal alanların kullanımı konusunda bir örnek oluşturulması sağlanmıştı.
Öyle bir örnek ki, kısa zaman içinde Türkiye'nin diğer kent yönetimleri de Gençlik Parkı'na bakarak kendi beldelerine yeşil ve açık alanlar kazandırmaya başladı. Fiziksel mekan üzerinden gelişen örnek oluş, toplumsal alandaki davranış kalıplarını biçimlendirerek, hemşerilerle bir arada yaşamak, günlük yaşantı alışkanlıklarını oluşturmak, 'toplum içine çıkmak' deyimindeki sosyalleşme kanallarından toplumun görgülenmesi konusunda çok modernleştirici sonuçlara sahip oldu.
İlk tasarlandığında 260 bin metrekarelik bir alana oturan park, 35 bin metrekarelik bir gölete sahipti. 1936 yılında Bayındırlık Bakanlığı adına çalışan Theo Leveau, tasarımı daha yetkinleştirdi: Ankara Kalesi ile eksenel ilişkisi güçlendirilen göletin çevresinde, gezinti yolları, dinlenme terasları, kapalı Göl Gazinosu, iskeleler yer aldı ve bol miktarda çınar ve meşe dikildi. 1933 yapımı Sergi Evi'nin 1946 yılında Opera'ya dönüştürülmesi, parkın niteliğini pek değiştirmedi; 1950'lerde üç yıl üst üste Ankara Sergileri için kullanılan park, İzmir Fuarı gibi kentin önemli bir buluşma, bilgilenme ve sosyalleşme alanına dönüştü; mini treni, sosisli-sucuklu sandviç büfeleri, Müzeyyen Senar'dan Emel Sayın'a Sezen Aksu'dan İbrahim Tatlıses'e sanatçıları ağırlayan gazinoları, lunaparkı, heykelleri ve havuzları ile kamusal alanın reel ve nitelikli karşılığını oluşturdu. Otomobil tröstleri Türkiye trafiğini canavar cehennemine dönüştürmeden önce ve sonra, bir yaya trafiği cennetiydi.
Yol genişletmeleri, otopark alanı arayışları, metro güzergahı, yıllar içinde parkın toprağını kemirdi; mini tren rotasını öldürdü; giriş kapısını yıktırdı; açık hava tiyatrosunu "tanınmaz" kıldı.
Yine politik konjonktürel bir 'an'ın armağanı olarak Kültür Bakanlığı'ndan Büyükşehir Belediyesi'ne aktarılan parkın kullanım hakları, belediyeye bütün kiracıları yerlerinden atma, parkta boşalan yapıları yıkma, kimi kiracılarla davalı olma 'yetkisi' verdi. Suyu, elektriği kesilen işletmeler, kapandı; halkın ayağını kesmek için 'Belediye Gençlik Parkı'nı yeniden ele almak için kapatmıştır!' açıklaması yetmedi, durum giriş kapılarındaki beton bariyerlerle pekiştirildi.
'Parkın esas sahibi kurumlar değil, biziz'
Oysa park, adı üstünde, genç olanlar ve kendisini öyle hissedenlerin malı olmuştu, hâlâ öyle değil midir? Havuzların suları boşaltılmış olsa da; tuvaletleri kasten yerle bir edilse de; oturacak düzgün bir bank ve ağaç altı bulunmasa da, Gençlik Parkı hâlâ kalitesini korumaktadır. Bunu kuruluşundaki yüksek tasarım düzeyine borçlu olduğu su götürmez. Opera kapısında girişte hafif kot inerek havuza kavuşan yürüme rampası; yay planlı ve ahşap çatkılı yaya yürüyüş yolu; istasyon yönündeki uzun havuz boyunca iki-üç sıra çınar dizisiyle düzenlenmiş kıyı bantları, havuzları aşan üç köprüsü, bir yıl öncesine kadar çalışmakta olan fıskiyeleri, genelde hâlâ 'düşünülmüşlük kokan' peyzajı, bu kalitenin başlıca boyutları. Bütün bakımsızlığı, kapılarının kapalı oluşu, kullanıcıyı dışlamasına gösterilen özene karşın, Gençlik Parkı, başkentin tam ortasında, sessiz ve sakin bir vaha gibi, kentin hayhuyundan, trafiğin kurnaz ve hızlı şoförlerinden, gürültülü ve çıkarcı günübirlik kentlilerden uzakta. Gençlik Parkı belki de bu nedenle, belediyenin caydırıcı katkılarına karşın hâlâ çok kullanılıyor.
Kusura bakılmasın ama; Gençlik Parkı "hasta adam" muamelesi yapılan şu günlerde bile, kendisinden çok daha sonra yapılan, çok daha 'yeni' olan Altın Park'tan, Harikalar Diyarı'ndan, Göksu Parkı'ndan, Mogan Gölü'nün yeniden düzenlenen kıyısından, hem mekansal hem de (hâlâ) kullanıcı profili açısından, daha harika, daha soylu ve daha kentli.
Büyük olasılıkla Haziran 2007'de başlatılacak olan 'dönüşüm çalışmaları' bu kaliteleri yok etmeden, gidin, yaya yollarında yürüyün.
Tarihsel değer ve tarihsel kimlik anlayışı ne idüğü belirsiz olan kişi ve kurumların eline bırakmayın! Başlarına bir şey gelmeyeceğini sağlama almak için, ağaçlarını sayın, heykellerinin ve anıt ağaçlarının, güzel yapılarının fotoğraflarını çekin! Ters dönerek omurgası açığa çıkmış bir tekne gibi acıyla kıvranan havuzlarını görün; bunları kimin yapmış olabileceğini düşünün! Sonradan görme ve görgüsüz kentlileri suçlamayın; onlar ne de olsa havasız ve alışveriş kültürüne kısır ıçokkatlı alışveriş merkezleri ve araba pazarlarının eline doğdular! Sizler de kullanıcılardan biri olun; hava güzelse, sizin gibi başkalarını da orada göreceksiniz, bir kentsel ve kamusal değere, kenti hep birlikte bir arada yaşamamızın ürününe sahip çıkın! İnanın bizler değerlerimizi kullandığımız sürece, siviller olarak onları sahiplendiğimiz sürece, yönetimler de değerlerimize gerçekten saygı duymak zorunda kalacak! Çünkü Gençlik Parkı'nın sahibi zaten bir kişi ya da kurum değil, ama biziz. Sadece bunu hatırlayın!