Tarihi ve kültürel varlıkların korunması denilince, bugünlerde ilk aklımıza
gelen Hasankeyf. Son haber; “Ilısu Barajı için Avusturya, Almanya ve İsviçre
İhracatçı Kredi Kuruluşları ile DSİ Genel Müdürlüğü (DSİ) arasında 15 Ağustos
2007’de imzalanan anlaşma, üç kredi kuruluşu tarafından feshedildi” (1)
Hasankeyf - Ilısu Barajı tartışması çok kızışmış durumda. Çevre ve Orman
Bakanı Veysel Eroğlu; “Hasankeyf’i kurtarın kampanyası”na bazı ünlü yazarlar ve
sanatçıların da katılması üzerine, iki hafta kadar önce “Türkiye’nin bölgesel
bir güç olmasını istemeyen bazı mihraklar, hatta bazı ülkelerin temsilcileri,
maalesef bu barajın önüne set çekmek istiyorlar” açıklamasını yaptı (2). Daha
önce de “ÖIlısu Baraj gölünün PKK’nın önemli geçiş güzergâhlarından bazılarını
kapatacağını, yaklaşık bin mağaranın da sular altında kalacağını” söyleyerek,
Ilısu Barajı’nın bir diğer amacını anlatmıştı (3).
Olayın bir başka boyutu da Nisan ayında DTP’ye gerçekleştirilen
operasyonlardaki suçlamalardan birisinin “Ilısu Barajı’nın yapılmaması için yurt
dışında faaliyet yürütmek” olduğu (4). Tartışma biteceğe benzemiyor, 55 yıl önce
başlanan Ilısu Barajı macerası daha çok tartışma götürür. Sayın Eroğlu
Hasankeyf’i savunanlara “yaygaracılar” demiş ya biz de birazcık “tarihsel ve
kültürel mirasın korunması yaygarası” yapalım.
Koruma görevi
Tartışmalar sürerken, Hasankeyf’te yapılan kazılarla yeni bulgulara ulaşıldı,
son olarak 15 bin yıl öncesine ait kalıntılar bulundu. Bunun anlamı nedir?
Hasankeyf, en az 15 bin yıllık insanlık tarihinin izlerini taşıyor. Hasankeyf
gibi tarihi yerler; günümüzde insanlığın ortak kültür mirası olarak kabul
ediliyor, korunmaları için pek çok uluslararası koruma sözleşmesi imzalandı,
anayasalarda ve yasalarda koruyucu kurallar kondu. Koruma sözleşmelerin en
başında gelenler 1972/Paris/“BM Dünya Kültür ve Doğal Mirasının Korunmasına Dair
Sözleşme” ile 1992/Valetta/Malta/ “Arkeolojik Mirasın Korunmasına İlişkin Avrupa
Sözleşmesi”dir. Ülkemizin de taraf olduğu 1972/Paris Sözleşmesi ile “kültür
mirası ve doğal miras niteliğindeki varlıkların evrensel miras olduğu” kabul
edildi, sözleşmecilere, kendi ülkelerindeki, “kültür mirası ya da doğal miras
sayılabilecek varlıkların saptanması, korunması, muhafazası, teşhiri ve gelecek
kuşaklara iletilmesinin sağlanması” yükümlülüğünü getirdi. 1992/Valetta
Sözleşmesi’nde de “(sözleşmeci devletler) arkeolojik mirasın korunması için
gerekli önlemleri alma, arkeolojik araştırma faaliyetlerini bilimsel güvence
altına alma, arkeolojik mirasın tercihen bulunduğu yerde korunması ve bakımını
sağlanmayıÖ” taahhüt etti. Anayasa’nın 63/1.maddesi de; ‘...Devlet, tarih,
kültür ve tabiat varlıklarının ve değerlerinin korunmasını sağlar, bu amaçla
destekleyici ve teşvik edici tedbirleri alır...’ kuralını getirdi. Bu hukuk
metinlerine göre Hasankeyf’in korunması, gelecek kuşaklara aktarılması TC
Devleti’nin görevidir.
Peki, siyasi iktidarın koruma gibi bir derdi var mı? Açıklamalar ve kararlar
umut vermiyor. Bunun için Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu’nun
konuyla ilgili aldığı “Baraj alanlarından etkilenen taşınmaz kültür
varlıklarının korunması” başlıklı ilke kararına bakmakta yarar var.
Koruma(ma) ilkesi
Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yasası’na göre “korunması gerekli
taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının korunması ve restorasyonuyla ilgili
işlerde uygulanacak ilkeleri belirlemek” görevi Kültür ve Tabiat Varlıklarını
Koruma Yüksek Kurulu’na aittir. Korumanın sağlanabilmesi için Koruma Yüksek
Kurulu’nun koruyucu kararlar alması son derece önemli. “Baraj alanlarından
etkilenen taşınmaz kültür varlıklarının korunması” kararı koruyucu bir karar
mıdır? Karar, ilk olarak Hasankeyf’in ikiz kardeşi olan Allianoi’nin baraj
suları altında bırakılması çabaları sırasında alındı. 04.10.2006 tarihini
taşıyan ilke kararı, 1. maddesi ile korumacı olmasına karşın 2. ve 3. maddesi
ile korumacılıktan uzaklaşıyordu. “Baraj yapılması planlanan alanlarda taşınmaz
kültür varlıklarının ve arkeolojik sit alanlarının bulunması halinde, ‘baraj
alanı olarak başka yerlerin planlamasının yapılması’”na ilişkin korumacı
yaklaşım, Devlet Su İşleri (DSİ)nin, “barajın başka bir yerde yapılması mümkün
değil” demesi halinde “barajı koruyan” biçime bürünüyordu. Taşınmaz kültür
varlıkları, baraj gölünün içinde korunabilirse korunacak, korunamazsa, taşınacak
ya da belgelenerek suya gömülecekti. Hele hele barajın inşaatına başlanmış ya da
tamamlanmışsa, kültürel varlığın yerinde korunması, taşınması ya da suya
gömülmesi seçeneklerinden birini tercih eden proje, bilimsel bir değerlendirmeye
dahi tabi tutulmadan DSİ tarafından hazırlanacak, Koruma Bölge Kurulu’na
sunulacak, alınacak karar ivedilikle uygulanacaktı.
Kararın alındığı sırada, Hasankeyf taşınarak, Allianoi de üzeri mille örtülüp
suya gömülerek ‘korunma(ma)ya’ çalışılıyordu. Bunu gören Allianoi Girişim Grubu
ve Hasankeyf’i Yaşatma Girişimi üyeleri kararın iptali için dava açtılar. Dava
sonunda Danıştay “DSİ’nin kültürel varlıklar üzerinde karar verme yetkisinin
bulunmadığı” gerekçesiyle, kararın itiraz edilen 2. ve 3. maddelerini iptal
etti. (6) Danıştay’ın kararı üzerine Koruma Yüksek Kurulu 7 Nisan 2009 tarihli
Resmi Gazete’de yayımlanan 20 Mart 2009 tarihli kararı ile daha önceki
kararındaki DSİ’nin yerine, “üniversitelerin ilgili bilim dallarındaki öğretim
üyeleri” ve “yatırımcı kuruluş temsilcilerinden” oluşan en az beş kişilik bir
komisyonun saptamaları ve önerileri ile kültürel varlığın mille kaplanması, suya
gömülmesi ya da taşınması suretiyle kültür varlıklarının ve arkeolojik sit
alanlarının bulunduğu alanlarında baraj yapılmasının önünü açtı. Şimdi bu karar
da Danıştay’ın önünde, davanın sonucu ne olur şimdiden kestirebilmek zor. Ancak
Hasankeyf’in yoğun biçimde tartışıldığı bu günlerde, Hasankeyf’in, Allianoi’nin
ve diğer tarihi ve kültürel varlıkların kaderini belirleyecek nitelikteki bu
kararın hiç tartışılmaması dikkat çekici. Hükümetin Hasankeyf’i ve diğer tarihi
ve kültürel değerleri koruma niyetinde olmadığı görülüyor. O zaman,
çocuklarımıza insanlığın binlerce yıllık kazanımları ile birlikte daha
yaşanılası bir dünya bırakmak niyetinde olan bizlere, daha fazla yaygara
koparmak düşüyor.