Hapishaneler, Birer Birer Kültür Merkezine Dönüşüyor



İftar vaktine çok az bir süre kala eski Bayrampaşa Cezaevi'nin avlusu tıklım tıklım dolu. Birazdan çadırda oruçlar açılacak, sonra Karagöz ve Hacivat ustaları hünerlerini sergileyecek. Gösterinin hemen arkasından iki sanatçı konser vermek için sahne alacak. İsyanlar, ölüm oruçları, cinayetler, firarlar ve ünlü mahkûmlarıyla gündeme gelen Bayrampaşa Cezaevi'nin yerinde artık yeller esiyor. Cezaevi, önümüzdeki yıllarda müze, konferans salonu ve yeşil alanların bulunduğu bir merkez haline getirilecek. Bu değişimden nasiplenen sadece Bayrampaşa değil. Ankara'daki Ulucanlar'da restorasyon çalışmaları devam ediyor. Sinop Cezaevi 2000 yılından bu yana kültür ve sanat etkinliklerine, dizi ve film setlerine ev sahipliği yapıyor. Hükümetin Kürt açılımı politikasıyla birlikte şimdi de Diyarbakır Cezaevi'nin boşaltılması gündeme geldi. Bölge halkı işkenceleriyle ünlü cezaevinin müze yapılmasını istiyor.

Tarihin en eski cezaevlerinden biri olan Yedikule Zindanları şimdiye kadar sayısız kültürel etkinliğe sahne oldu. Bizans ve Osmanlı döneminde tutuklu ve idam mahkûmlarının kaldığı cezaevinin içerisinde işkence aletleri, hücreler ve kuyular var. Sadece bunları duymak bile hapishanenin ürkütücü atmosferini özetlemeye yetiyor. Yedikule Zindanları Müzesi ve Kültür Sanat Merkezi, konserlerden açık hava fuarlarına, film çekimlerinden resim heykel ve el sanatları sergisine kadar çok sayıda etkinlik düzenliyor.

1800'lü yıllarda Fransız mahkûmlar için Eminönü'nün Kadırga semtinde inşa edilen Fransız Hapishanesi de kültürel etkinliklerin düzenlendiği bir merkez haline getirilmiş. 2002 yılında dönüşüme uğrayan hapishanede biri tiyatro salonu, diğeri ise eğitim ve sergi amaçlı kullanılan iki salon hizmet veriyor. Merkezde bir kütüphane ve hamam da bulunuyor. Sultanahmet Hapishanesi'nin yerinde şimdi Four Seasons Oteli bulunuyor. Otel, tarihî dokusundan dolayı özellikle yabancı turistlerin beğenisini kazanıyor.

İstanbul'da kültür merkezi olmayı bekleyen bir diğer hapishane ise Bayrampaşa. Hapishane hep ölüm oruçlarıyla gündeme geldi. Bayrampaşalılar, nihayet geçtiğimiz yıl istediklerini elde etti ve hapishane taşındı. Önümüzdeki günlerde de kültür merkezine dönüştürülecek. Merkezin resmî olarak açılışı yapılmasa da cezaevi her ay farklı bir kültürel etkinliğe sahne oluyor. Ramazan dolayısıyla her akşam bir konser düzenleniyor. Cezaevi, son olarak Filistinli çocukların Gazze konulu resim sergisini gezmeye gelenleri ağırladı.

Sultanahmet'teki Four Seasons Oteli

Sinop Cezaevi'ni 2 milyon kişi ziyaret etti

Şair ve yazar Sabahattin Ali, Sinop Cezaevi'nde geçirdiği karamsar günlerini 'Aldırma Gönül' şiirinin bir dörtlüğünde şöyle anlatıyor: Görmesen bile denizi/ Yukarıya çevir gözü/ Deniz dibidir gökyüzü/ Aldırma gönül, aldırma... Sabahattin Ali, Sinop Kalesi'nin yüksek duvarlarından belli ki denizi göremiyor, sadece dalgaların sesini duyabiliyordu. Ali, Cumhuriyet dönemi boyunca küstürülen yazar, şair ve düşünürden sadece biriydi. Pek çok ünlü ismin kaldığı cezaevi, yaklaşık 10 yıldır yerli ve yabancı turistlerin ilgisini çekiyor. Açık hava müzesini andıran kale ve çevresi Selçuklu ve Osmanlı Devleti döneminde tersane olarak kullanılmış. Hapishanenin B blogu şimdi film ve dizi seti olarak kullanılıyor. Son olarak Parmaklıklar Ardında dizileri burada çekildi. 10 yıl içerisinde cezaevini ziyaret edenlerin sayısı neredeyse 2 milyona ulaşmış.

Ulucanlar'da restorasyon çalışmaları sürüyor

Ulucanlar Cezaevi, çok sayıda ünlü mahkûmu ağırlamış. Kimler yok ki burada yatanlar arasında! Bülent Ecevit, Cüneyt Arcayürek, Yılmaz Güney, Yaşar Kemal, Osman Bölükbaşı, Metin Toker, Mustafa İslamoğlu... Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan için ise burası 'son durak' olmuş. Bülent Ecevit hapishanede kaldığı günleri şu cümlelerle anlatıyor: "Hapishanede musikiden bir ses duvarı örüyordum kendime. Bol bol okuyup yazdım ve Ankara Radyosu'nu dinledim. Bazen de yanık sesli mahkûmların türkülerine kulak veriyordum. Burası, tüm olumsuzluklarına rağmen ruhumu dinlememe yardımcı oldu."

Yılmaz Güney ise Ulucanlar'ın atmosferini şu sözlerde özetliyor: "Burası bir zamanlar at ahırı olarak kullanılmış. O zamanlar ne kadar at barınmış bilmiyorum ama bizim şu an nüfusumuz 1100 civarında! Çoğumuz hastayız. Bir kısmımızın pencerelerinin camları yok. Sular günlerdir kesik. Bitlerimizle pirelerimizle dostça yaşıyoruz. Farelerle ekmeğimizi paylaşıyoruz." Ulucanlar Cezaevi'ni sanat merkezi haline getirmek için restorasyon çalışmaları sürüyor. Koğuşlar, tarihî dokusu zedelenmeden onarılıyor. Çalışmalar 2010 yılı sonuna kadar bitirilecek.



'Bayrampaşa'ya gizlice fotoğraf makinesi sokmuştum'

Nazlı Ilıcak (Sabah Gazetesi yazarı): "Hapishanelerin kültür merkezleri haline dönüştürülmesi beni çok heyecanlandırdı. Bayrampaşa'yı hapishane vasfını kaybettikten sonra ziyaret ettim. Hâlâ koğuşların o ağır kokusu yerli yerinde duruyordu. O tarihte, yemekler koğuşta yenilir, artıklar da sabaha kadar yatakların altında muhafaza edilirdi. Kokuyu duyunca eski günleri hatırladım. Hapishanede kaldığım dönemde kontroller çok sıkıydı. Buna rağmen, içeriye bir fotoğraf makinesi sokmuştum. Herkes uyurken koğuşların ve içeride kalan çocukların fotoğraflarını çekiyordum. Sanırım gazetecilik refleksleriyle hareket etmişim o yıllarda."

'Esnaf cuma kılmak için hapishaneye akın etti'

Mustafa İslamoğlu (Yazar): "Ulucanlar'da kalırken çevredeki esnaflar beni ziyarete geliyordu. Esnafların da kullanabildiği bir mescit vardı. Cuma namazı kılmak için mescide akın ediyorlardı. Ben de hatta şöyle bir dua etmiştim, "Allah'ım hapishaneyi şimdi fiilen mescide çevirdin. İleride de inşallah gerçek bir mescide dönüşür." demiştim. Şimdi dualarım kısmen gerçek oldu. Mescit olmasa da hapishane müze olacak. Çekilen acılar hapishanenin her yanına işlemişti. Bu ortamı gelecek nesillerin hizmetine sunmak çok önemli."

'Müze yerine okul yapılırsa çok üzülürüm'

Yılmaz Yalçıner (Diyarbakır Cezaevi'nde kalan bir mahkûm): "1980 ihtilali döneminde üç yıla yakın Diyarbakır Cezaevi'nde kaldım. Burada işkence günlük hayatın bir parçasıydı. Mahkûmlara çektirilen cefa, eziyet insanların hayal gücünü zorluyordu. Falaka, elektrik, aç bırakma, lağımda tutma ve burada söyleyemeyeceğim birçok şey... Kürt açılımıyla birlikte şimdi cezaevinin okul yapılması gündeme geldi. Bana sorarsanız, burası okul yerine kesinlikle müzeye dönüştürülmeli. Okul olursa Diyarbakır Cezaevi kimliğini kaybeder ve ben çok üzülürüm. Burayı müze yapmak demek devletin geçmişiyle yüzleşmesi anlamına geliyor."

'Cezaevinin kapatılması 'özür dilemek' anlamına gelir'

Hamit Kankılıç (Diyarbakır Cezaevi'nde kalan bir mahkûm): "Diyarbakır Cezaevi'ne girdiğimde daha çocuk yaştaydım. 80 ihtilalinin o karanlık günlerinde 18 yaşında içeri aldılar beni. Çıktığımda neredeyse 40'ıma dayanmıştım. Bunlar anlatılmaz, ama ben farelerin içtiği sudan içmek zorunda kaldığımı hatırlıyorum. Bu cezaevinin kapatılması Kürt vatandaşlardan özür dileme anlamına geliyor. Cezaevine hiç dokunulmadan içerisindeki işkence aletleriyle birlikte müzeye dönüştürülmeli. Bu proje Türk ve Kürtlerin kaynaşmasına ve birlikte yaşamasına vesile olur. "

Hangi cezaevinde kimler yattı?

Sinop Cezaevi: Şair ve yazar Sabahattin Ali, şair Cevat Şakir Kabaağaç, Refik Halit Karay, gazeteci ve yazar Burhan Felek, Orhan Kemal. Necip Fazıl ve Nazım Hikmet'in de bu cezaevinde kaldığı biliniyor.

Ulucanlar Cezaevi: Bülent Ecevit, gazeteci Cüneyt Arcayürek, Yılmaz Güney, gazeteci-yazar Metin Toker, Mustafa İslamoğlu, Deniz Gezmiş, Yaşar Kemal, siyasetçi Osman Bölükbaşı.

Bayrampaşa Cezaevi: Yeraltı dünyasının önemli isimleri; Dündar Kılıç, İdris Özbir, Hüseyin Heybetli, Kemal ve Cengiz Sönmez kardeşler, uyuşturucu kaçakçısı Sedat Şahin, Mehmet Göymen, İbrahim Cici, Hüseyin Karatay ve Sedat Peker. Gazeteci Nazlı Ilıcak, sanatçı Doğuş, ünlü işadamı Mehmet Emin Karamehmet ve Ergenekon tutuklusu Doğu Perinçek.

Zengin bir cezaevi edebiyatımız var!

Namık Kemal'den bu yana, hapishaneler nice eserin kayda geçtiği mekânlar olmuş. Nazım Hikmet en güzel şiirlerini hapishanelerde yazmış. Onun ilk defa güneşe çıkarıldığı gün kaleme aldığı şiiri, hücrelerin edebiyatçılar üzerindeki etkisini özetlemeye yetiyor asılında. Şair, şiirinde şöyle diyor: "Bugün Pazar/Bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar/Ve ben ömrümde ilk defa gökyüzünün bu kadar benden uzak/Bu kadar mavi/Bu kadar geniş olduğuna şaşırarak/Kımıldanmadan durdum/Sonra saygıyla toprağa oturdum..." Yine Sabahattin Ali, herkes tarafından bilinen 'Aldırma Gönül' şiirini Sinop Cezaevi'nde yazmış. Necip Fazıl'ın Zindandan Mehmet'e Mektup adlı şiirini bu cezaevinde yazdığına dair rivayetler var. Sinop Cezaevi Orhan Kemal'in Tatar Ramazan eserine de ilham olmuş.